General Mehmet Şanver’in ifadeleri ile 15 Temmuz’u yeniden okumak

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Afrin’de kontrolün TSK ve ÖSO kontrolüne geçmesi ve resmi binalarda göndere Türk bayrağı çekilmesiyle beraber, rejimin artık tümüyle kontrolünde olan medya üzerinden fetih coşkusu pompalanması, gerçeklere odaklanmaya devam etmemizin önüne geçmemeli. Hatta koşullar giderek olumsuza dönerken, ısrarla soru sormaya devam etmeli, hiçbir şey getirmese bile en azından tarihe not düşmek babında bu sorulara olası yanıtlar aramayı sürdürmeliyiz. Bugün cari açıktan bahsederek veya dolar ve avrodaki tırmanışı ile yakında açıklanacak yeni FED faiz oranlarının Türkiye ekonomisinin kırılganlığını ele alarak kolayına kaçmayacağım ama her ne kadar bu konular bir politik-ekonomi değerlendirmesini hak etse de.

Bugün, gündemimde karabasanın ve kâbusun yeni bir aşamaya girdiği 15 Temmuz darbe girişimi hakkında emekli Korgeneral Mehmet Şanver’in üzerinde önemle durulması gerekli olan bazı demeçlerini yorumlamaya ve “satranç oyunundaki geçici patın” fay hatlarını analiz etmeye gayret edeceğim. Bu nedenle, olumlu ve “moral-motivasyon” işlevli yazı bekleyen değerli okurların şimdiden tam bu noktada okumayı bırakmalarını öneririm. Gerçeklerle yüzleşme isteği ağır basan okurlarımın ise devam etmelerinde bir sakınca yok.

DÜĞÜN EVİNDEN EMİRLER

Hatırlayacaksınız, 15 Temmuz’da Hava Kuvvetlerinin (HK) tüm komuta kademesi Şanver’in kızının Kadıköy’deki Moda Deniz Kulübü’ndeki düğünündeydi. Darbe girişimini öğrendikten sonra düğündeki komutanların – kendi de dâhil – emirleri altındaki askerlere görev yerlerine dönme emri verdiklerini, yani düğünde bulunan 6 generalin bu nedenle darbecilere “esir düşmediğini” söylüyor. Bu havacı generallerin, Eskişehir’de hava üssündeki kontrolü ele geçirdikleri bilgisi çeşitli kaynaklarda yer alıyor. Yani Şanver, darbeci olmadığını, darbecilere karşı hava kuvvetleri direncinin kendi almış olduğu önlemle – generalleri ilgili görev yerlerine göndermek suretiyle – gerçekleşmiş olduğunu söylüyor. Bu önlemin yanı sıra, kendi beyanlarına göre, düğün esnasında cep telefonu aracılığı ile birliklerine emirler veriyor, koordinasyon sağlıyor, hayati kararlar alıyor, yani komuta etme görevi icra ediyor. Tekrar vurguluyorum, nerede oluyor bunlar? Kızının düğününde, Moda’da oluyor. Dahası, telefon komutası çerçevesinde sert ve net emirler vererek pek çok darbeci uçağın kaldırılmasını engellediğini ifade ediyor. Askeri emirlerin sert ve net olmayanı var mı bilmiyorum da, darbeci pilotların Şanver’in emirlerine riayet etmesi ilgi çekici. Darbeye kalkışmış pilotlar nasıl oluyor da Şanver’in emirlerini dinliyor? Düğünde olan komutanlarının sert ve net emirlerinden çok etkilenmiş olmalılar! İyi ki emirler sert ve netti. Yoksa Allah muhafaza, ya emirlerini dinlemeyip kalkıştıkları darbenin planına uygun olarak almış oldukları görevlere devam etselerdi, ne olurdu? Şanver’e göre düğün esnasındaki bu telefon komutası sayesinde hava harekâtı sekteye uğradı ve darbe başarısız oldu.

Genelkurmay Başkanı’nın hava sahasını kapatma kararı da ilginç. Hava sahasının kapatılması hem darbecileri engellemek için yapılmış bir hamle olarak değerlendirilebilir, hem de darbe esnasında alınan rutin bir karar olarak görülebilir. Hangisi? Fakat benim takıldığım mesele başka. Genelkurmay Başkanı resmi söyleme göre bu emri 19.05’te veriyor. Ama Şanver Paşa bilgilendirilmediğini söylüyor. Hâlbuki hava sahası sorumluluğu kendi komutasında. O ise düğünde ama, diyebilirsiniz. Yine de kendi ifadesine göre daha emir yayınlanmadan, olgunlaşma aşamasında hatta, bu eğilim hakkında kendisinin bilgilendirilmiş olması gerekiyor. Genelkurmay kendisine neden haber vermiyor? Şanver’in darbeci olduğunu düşünerek mi onu kale almıyorlar? Yoksa Genelkurmay darbeyi organize ediyor ve Şanver’in tekerlerine çomak sokmaması için mi ona bilgi vermiyorlar? Ya da bir başka olasılık, o kadar pespaye ve zavallı bir durumda ki askeriye, en basit mantık zincirini bile kuramayarak emir komuta iletişimini sağlayamıyor. Hangisi?

‘HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA UYGUN OLMAYAN’ DURUMLAR

19.05’teki emrin Eskişehir üssüne ulaştığı saati yine Şanver’den öğreniyoruz: 19.26. Yani hava sahasının kapatılması emri, resmiyet kazandıktan (yazılı hale geldikten) tam 21 dakika sonra Eskişehir’deki komutanlığa ulaşıyor. Rezalete bakar mısınız? Normalde altlarındaki F-16 jetlerinin 5 dakikalık uçuşla Ankara’ya ulaşabilme olanağı varken, emirdeki gecikme nedeniyle karşı önlem alma stratejisi uygulanamıyor, ya da oldukça geç uygulanıyor. Basit bir organizasyon hatası mı bu? Yoksa işin içinde başka şeyler mi gizli? Birileri bir şeyleri örtbas etmeye mi çalışıyor? Şanver Paşa bile bu yaşanan durumun “hayatın olağan akışına uygun olmadığını” beyan ediyor. Kim söylüyor bunu, yineleyelim, kızının Moda’daki düğününde halen düğüne devam etmekte olan ve çalan düğün müziği ve yenen leziz deniz ürünlerinin eşliğinde telefonla anti-darbe önlemi alan ve operasyon komuta eden general söylüyor. Bu hayatın akışına çok uygun çünkü! Yoksa?

Tüm bu olayların ardından, yani 19.05’te hava sahası kapatma emrinin GK Başkanı tarafından yazılı olarak tebliğ edilmesinden ve bu emrin 19.26’da Eskişehir üssüne bildirilmesinden sonra, sıkı durun, saat 19.30-19.45 gibi hava sahası kapatılma emri Şanvar Paşa’ya iletiliyor. Şanver kim? Hava sahasından sorumlu komutan! Şanvar emri en iyi ihtimalle 25 dakika, en kötü ihtimalle ise 40 dakika sonra öğrenmiş oluyor. Daha da rezil olan durum, Şanver’in emri tam olarak saat kaçta aldığını hatırlayamaması ve saati takribi olarak, artı-eksi 15 dakikayla anımsayabilmesi! Bu hayatın akışına uygun mu? Yani darbe olduğuna dair söylentilerin havada uçuştuğu ve buna karşı darbeye yönelik karşı önlem alma komutasının düğün esnasında devam ettiği bir ortam hayal edin. Ve bu işlerin merkezindeki hava sahasından sorumlu (ve düğün sahibi!) general en hayati bilgi olan hava sahasını kapatma emrini saat kaçta almış olduğunu tam olarak hatırlayamasın! En hafif ifadeyle enteresan bir durum. Ve evet, hayatın akışına uygunluk bakımından azıcık sıkıntılı!

KAFASI KARIŞIK DARBECİLER

Sonra darbeciler geliyor. Yani darbe olduğu öğrenilmiş, ama komutanlar düğüne devam demişler. Oradan – sözde – darbeyi engellemeye yönelik komuta uyguluyorlar. Ama hiçbirinin aklına görev yerlerine derhal dönmek gelmiyor ne hikmetse. Arada çok uzun bir zaman var oysa. Düğüne devam ettiklerinden, darbeciler tarafından esir alınıyorlar. Darbeciler bunlara çok da iyi davranıyor. Ellerini önce arkadan bağlıyorlar. Ama sonrasında bizimkiler serzenişte bulununca, onca iş arasında darbeciler onların ellerini çözüyor ve önde bağlıyor. İsteklerini dinliyor, iyi davranmayı sürdürüyorlar. Helikopterle İstanbul hava sahası üzerinde dolaşıyorlar. Bütün gece ama! Arada yakıt almaya Yeşilköy’e iniyorlar falan. Bu garip durumu Şanver, yerlerinin tespit edilmemesi için yapılan bir girişim olarak değerlendiriyor. Yani radar, sinyal falan hiçbir şey yok sanki. Ve sanki helikopter birkaç defa yakıt almak üzere iniş yapmıyor. Öylece havada dolaşıyorlar, Genelkurmay yerlerini bilmiyor. O helikopterde ne oldu? Elleri bağlı mıydı? Neden teslim alınacakları aşikâr olmasına karşın düğün yerinden ayrılmadılar? Neden toplu halde darbecilerce teslim alınma riskini göze aldılar? Bu aptallık değil mi? Yoksa başka bir şey mi vardı? Kimsenin bilmemesi, duymaması, öğrenmemesi gereken bir şey? Bu insanlar emekli tonton amcalar değil, kurmay subay. Savaş oyunları ve strateji, onların mesleği. Bu koşullarda düğüne devam ve topluca esir alınma senaryosuna ne kadar inanabiliriz?

Sonra, onları Akıncı Üssü’ne götürüyorlar, sabaha karşı. Eller bağlı, ama ekmek ve su veriyorlar. Gözlerini bağlıyorlar sonra. Ama göz bağı gevşek olduğu için Şanver Paşa gözünü hafiften açıyor, kimin gelip gittiğini görebiliyor. Bu arada unutmayın, eller önden bağlı. Deneyin, bakalım göz bağınızı önden bağlı ellerle açmak zor mu? Yani darbeciler o kadar amatörce hareket ediyorlar ki, elleri önden bağlı olan komutanların gözlerini bağlıyorlar. Sonra tabii komutan göz bağını açıyor. Bu hikayede o kadar çok mantık hatası var ki, artık bence ortalama polisiye roman okuyan veya film izleyen bir kişi bile yaşananlarda bir mantıksızlık olduğunu anlayabilir. Ya da Şanver Paşa’nın ifadesiyle, hayatın akışına uygun olmayan onlarca şey görebilir.

KANAATLERE DAYALI TEMİZLİK

Şimdi bu Şanver Paşa, Haber Türk’te darbecilikten tutuklanan subayların bilgi veya belgeye dayalı olmadan tutuklandıklarını söylüyor. İfadesine göre, Genelkurmay Başkanı kendilerine darbe girişimi sonrası onlardan kanıt, bilgi veya belge istemediğini, kanaatlere dayalı olarak (“FETÖ’cü” subay) isimleri istediğini söylüyor. Kanaatlere dayalı olarak! Yani ortada hiçbir hukuki kanıt, şahit, hatta emare yok. Ne var? Kanaatler!

Yine Haber Türk’teki konuşmasında Şanver, Akın Öztürk’ün darbeci olmadığını söylüyor. Abidin Ünal’ın darbe gecesi kendisini aradığını ve kendisine Akın Öztürk’ün yerini sorduğunu, kendisinin Ünal’a Öztürk ile bir saat kadar önce görüştüğünü söylediğini belirtiyor. Sonra Akın Öztürk’ü özel numarasından – muhtemelen kişisel cep telefonu – arıyor. Öztürk hemen açıyor. Şanvar Öztürk’e “Orada senin emrin hilafına darbe mi yapıyorlar?” diye soruyor. Ona Akıncı’ya gitmesini söylüyor. Diyor ki, “Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var”. Şanver o karışıklıkta hangi “çocukların” Öztürk’ün sözünü dinleyeceğini, hangilerinin ise dinlemeyeceğini nereden biliyor? Üstelik bu esnada kendisi Moda’da düğünde! Oysa Öztürk Paşa Moda’daki düğüne katılmayan bir iki generalden biri.  Sunucu Şanver’e darbeye karışmış ve halen aktif görevde olan asker olup olmadığını soruyor. Şanver bu soruya olumlu yanıt veriyor. Yani Şanver, TSK’da aktif hizmette bulunan askerlerin varlığını teyit ediyor. Sunucunun isim istemesi üzerine ise, “onu söylemem” diyor!

TUTARSIZLIKLAR YUMAĞI

Bu darbeyi kim planladı? Darbenin hedefleri neydi? Bu yazıda ortaya koyduğum rekonstrüksiyon sadece gerçeklerin çok küçük bir parçasına dair. Fakat her tarafı çarpıcı tutarsızlıklarla dolu bir yığın garip ve “hayatın olağan akışına uygun” görünmeyen eylemlerle dolu. Bu ifadelerin içinde o kadar çok çelişki ve o kadar çok soru işareti var ki, herhangi bir nesnel araştırma komisyonu veya mahkeme heyeti, bu ifadeleri verenin en hafif değimiyle gerçekleri çarpıttığını veya manipüle ettiğini rahatlıkla söyleyebilir. Şimdi anladınız mı neden 15 Temmuz meclis araştırma komisyonuna Akar ve Fidan’ın neden davet edilmediklerini? Buz dağının sadece su yüzeyindeki görünen kısmı bile bunca tutarsızlıkla, mantıksızlıkla, komik tesadüfler veya izahı zor ve birbirinden kopuk parçalarla doluysa, kim bilir Akar ve Fidan’ın ifadeleri ve çapraz sorguları nasıl sonuçları beraberinde getirecekti! 15 Temmuz darbe girişimi, bugünkü Türkiye’nin geldiği noktanın, yani büyük dibe vuruşun en önemli sebebi. Onu çözümlediğimizde, taşlar yerine oturacak, belki de arınma böyle başlayacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin