Ergenekon Davaları kumpas mıydı? Asıl kumpas neydi?

Son HSK Kararı çerçevesinde…

Yorum | Ramazan Faruk Güzel*

Ümraniye’de bir gecekonduda 12 Temmuz 2007 yılında bir kasa dolusu el bombasının bulunmasıyla başlayan soruşturma dalga dalga yayılmış, 20 kadar dosya birleştirilmiş, ilk iddianamesi 14 Temmuz 2008 yılında sunulmuş ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanmasıyla davanın adı konulmuştu: Ergenekon.

İlk iddianame 25 Temmuz 2008’de kabul edilmiş ve 2 bin 500 sayfadan oluşuyordu! Bilahere iki iddianame daha düzenlenmiş ve bunlar ana davada birleştirilmişti. Bunlarla kalınmamış “İrticayla Mücadele Eylem Planı Davası” “Şile Kazıları”, “İnternet Andıcı Davası”, “İlker Başbuğ Davası”, “Danıştay Saldırısı”, “Cumhuriyet Gazetesi Saldırısı Davası” dahil 20 kadar iddianame Ergenekon Davası ile birleştirilmiş, her seferinde dosyaya yeni sanıklar dahil edilmişti.

Her yeni dalga ile dava genişletiliyor, Big Bang ile kainatın sonsuzluğa doğru genişlemesi gibi bu dava da ebediyete doğru genişlemesini sürdürüyordu. Entropi yasasında da olduğu gibi, genişlemenin sonsuz olması mümkün değildi, bu doğaya aykırı idi. Bir yerde bu tersine evrilecekti.. evrenin bile bir sonu vardı ve bu geri dönüşe “kıyamet” deniyordu.

Sonsuza yayılıyor denilen Ergenekon’da da bir durma ve yansıma yaşamıştı. Adeta bir kıyamet kopmuş ve birbirinin kopyası yeni operasyon dalgalarıyla bu sefer “FETÖ Davaları” başgöstermişti. Bundan önce ortaya kasalar dolusu bombalar saçılırken, bu sefer de kütüphaneler dolusu kitaplar suç delili olarak ortaya dökülmüştü.

Profiller ve detaylar farklı olsa da, hem “ETÖ”, hem de “FETÖ Davaları” aynı yönetmenin ve senaristin elinden çıkmışçasına paralellik arzediyordu; yine benzer dalgalar ve operasyonlar, yine bitmek bilmeyen soruşturmalar, yine aynı siyasi irade.

Adalet mekanizmasının bir araç olarak kullanıldığı bu tiyatroda yeni bir perdeye gelindi. Araçsallaştıran Adalet’in HSK aparatı geçtiğimiz günlerde Ergenekon sanıklarının bir dilekçesine red kararı vermesini kast ediyorum. Bu karar üzerinden süreci hep birlikte okuyalım.

YOKSA, YARGIÇLAR GÖREVİNİ Mİ YAPMIŞ?!

Ergenekon Davası’nda yargılanan gazeteci yazar Merdan Yanardağ’ın avukatı Celal Ülgen, ETÖ Davalarını yürüten Özel Yetkili Mahkemenin hakimleri Hasan Hüseyin Özese, Hüsnü Çalmuk, Sedat Sami Haşıloğlu, Fatih Mehmet Uslu, Ercan Fırat hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu’na şikayette bulunmuştu. Avukat Ülgen dilekçesinde özetle;

Ergenekon hakimlerinin muhreç olduğunu, Ergenekon davasının hukuksuz olduğunu ve dolayısıyla da verilmiş olan kararların geçersiz sayılması gerektiğini ifade etmişti.

Bu şikayeti inceleyen HSK, başvuruyu reddetmiş bunun üzerine de Yanardağ’ın avukatı Celal Ülgen, ret kararının kaldırılması ve başvurularının yeniden incelenmesi talebinde bulunmuş ama Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesi, bu başvuruyu da oy birliğiyle reddetmişti. O red kararının gerekçesi ise aynen şöyleydi:

“Öne sürülen iddianın, genel olarak yargılama faaliyetine ilişkin olduğu, hakimin yargı yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kaldığı, bu hak ve yetkilerin şikayet olunanlar tarafından herhangi bir şekilde kötüye kullanıldığına dair somut herhangi bir delil gösterilmediği gibi, kanun yollarına başvuru sırasında öne sürülebilecek hususların şikayete konu edildiği gerekçesiyle verilen 24.02.2015 tarihli ve 2015/941 sayılı kararın kaldırılmasını gerektirecek herhangi bir delil ve durumun bulunmadığı.”

HSK özetle, Ergenekon’da hakimlerin yargılama faaliyetinde bulunduğunu, hukuka aykırı faaliyette bulunmadıklarını ve yetkilerini kötüye kullanmadıklarını vurguluyordu. Oda TV, bunu “HSK’dan FETÖ hakimlerini sevindiren karar” başlığıyla okuyucularıyla paylaşmış ve şaşkınlığını, hayal kırıklığını ortaya koymuştu. Malum, Oda Tv’ye Ergenekon Davası sürecindeki dalgaların birisi vurmuş ve yazarlarının bir kısmı tutuklu kalmıştı. O dönemde gazeteciye, yazara, medyaya uzanan her dalga/ darbe, Türk hukuk ve basın tarihine de bir darbe olarak yerini almıştır!

HSK VAZİYETİ KURTARMAYA ÇALIŞIYOR

Bu karar, “FETÖ hakimlerini sevindirmiş” midir?

Ergenekon davasına bakanlar, o davaya bakmış olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski hakimleri, savcıları, o davalarla ilgili kimseler sevinmişler midir bu karara, bilemem. Fakat bazı gerçeklerin açıklığa kavuşması, hakikati arayanları mutlu edeceği kesin.

Kararı Odatv’ye değerlendiren Av. Celal Ülgen:

“Kararın gerekçesi korkunçtu. Bu şikayet edilen yargıçların Ergenekon davası sırasında yaptıkları hakimin takdir yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kaldığı ve de ileri sürdüğümüz iddiaların genel yargılama faaliyeti içinde kaldığı belirtilmekteydi.” dedikten sonra şu göndermeyi yapması çok   manidar idi:

“FETÖ’cü yargıçlar siyasi iktidara, Cumhurbaşkanı’na dokunduğunda tükaka Ergenekon, Balyoz- Odatv, ve türevi davalarda ise hakimin takdir yetkisi ve takdir hakkı öyle mi?” Bu mesajı en başta Erdoğan almıştır sanırım, 17/25 göndermeleriyle birlikte…

“Ortak düşmanlarının” yok edilmesinden, kundaktaki hatta anne karnındaki bebeğe kadar hapse tıkılmasından sonra, iki “mecburi ortak” arasında kılıçlar çekilmeye başlıyor anlaşılan. Bu salvolara Erdoğan ve ekibi nasıl cevap verir bilinmez ama, Av. Ülgen’in bu açıklamaları üzerine HSK kendisini savunma ihtiyacı hissetmişti. HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, konu hakkındaki yazılı açıklamasında, “Haberin ve habere konu edilen kararın, kamuoyunda hatalı değerlendirmelere neden olabilecek nitelikte olduğu değerlendirilerek, açıklama zarureti duyulmuştur.” demişti.

“Hâkimler ve Savcılar Kanununun ve sair mevzuatın öngördüğü yaptırımlar yasalar çerçevesinde uygulanmıştır. Şu husus gerçektir ki en fazla şikayet edilen kamu görevlisi hakim ve savcılardır.” gibi önemli bir gerçeğe işaret eden HSK Başkanvekili Yılmaz, Ergenekon Hakim ve savcıları için de soruşturmalar açıldığını ifade ediyor ama bu red kararındaki “hukuksuzluk olmadığı, hakimlik faaliyeti olduğu” şeklindeki tesptilere bir yorumda bulunmuyordu. Sadece şunu öğreniyoruz ki, ETÖ davalarına bakan yargı mensupları için 41 kadar disiplin soruşturması varmış!

Hemen burada soralım;

Bazı disiplin suçları bir yana, bu Ergenekon davalarındaki hakim savcılar, öncelerine gelen dosyalar üzerinde karar verdilerse, işini yaptılarsa, bu sonsuzluğa giden davaları yürüten siyasi irade ne oluyor? Yani suç kimde o zaman?

Bunun artçı dalgası olarak, kermeste içli köfte yapan kadınlar, kucaktaki bebekler bile bedel öderken, bu davaların asıl müsebbipleri kimler? (Gerçek suçluyu bulmak isteyenler, kopya cinayetlerin serisine baksalar gerçek katili bulacaklar ama yüzleşmeye hazır olmadıkları için şimdilik semerini dövmekle yetiniyorlar.)

VAKTİNİ BEKLEYEN DOSYALAR VE KARARLAR

HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, aslında açıklama yapmaya çalışırken en çok “neden bu dosyanın bu kadar zaman bekletildiği” hususunda zorlanıyordu.

Zira Ergenekon hakim savcılarıyla ilgili ilk şikayetler 2009 yıllarında gelmişti.

-Bunun üzerine dönemin Adalet Bakanı S.Ergin tarafından 25.08.2009 tarihinde soruşturma başlatılmıştı,

– Müfettişler tarafından düzenlenen “soruşturmaya geçilmesine yer olmadığına” görüşünü içerir rapor 23.02.2011 tarihinde HSYK ilgili dairesine (o tarihte HSYK 3. Daire idi) sunulmuştu,

– 01.07.2011 tarihinde HSYK 3. Dairesi oybirliği ile “soruşturma izni verilmemesine” dair karar vermiş ve buna bir kısım müştekiler itiraz etmişlerdi,

– 03.04.2012 tarihinde dosya aynı dairede yeniden ele alınmış ve oy çokluğu ile talep reddedilmişti,

-2012 yılının sonlarında bir kısım müştekiler bu karara da itiraz etmişlerdi,

2014 yılının 10.ayında oluşan yeni HSYK, 04.03.2015 tarihli genel kurulda itirazları görüşmüş, “şikayetçi ve şikayet edilenin ve şikayete konu eylemlerin çokluğu, birçok şikayetin iç içe geçmesi”ni bahane ederek “dosyanın tamamlanması için” topu Teftiş Kurulu Başkanlığı’na atmıştı,

– Teftiş Kurulu’nda beklemeye alınan dosya, nihayet genel kurula gönderilmiş ve Kurul da 26.09.2018 tarihinde bahse konu bu “red kararı”nı vermişti.

Evet, HSK Başkanvekili Yılmaz, en çok da “bir türlü karar verilememesi ve bu zamana kadar bekletilmesi” konusunu açıklamada zorlanıyordu. Zira ilk itirazdan günümüze neredeyse 10 yıl geçmiş, hükümetin ve mecburi ortaklarının istediği ve tam gönlüne göre olan yeni HSK da bu kararı 3 yıldan fazla zamandır bekletmekteydi. Yılmaz, kendilerini savunurken özellikle 2016’daki 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında “yoğun bir şekilde ihraçlarla ilgilenmelerine” işaret ediyordu. Yani adeta, “Ne mızıkçılık yapıyorsunuz kardeşim, istediğiniz şekliyle 5 bin kadar hakim savcının ipini çekmekle meşguldük, uzun etmeyin” diyordu.

İhraç olmuş eski bir hakim olarak ben de bu hummalı çalışmalarına şahidim. Kaldı ki daha ortada darbenin esamesi bile okunmazken, 2015 yılının yaz başında bir seminer için Ankara’ya gitmişken HSYK’ya özlük işlerime dair bir şeyler sormak üzere uğradığımda bu yoğun uğraşların ortasında bulmuştum kendimi. Hatta bu soruşturmayı yürüten tetkik hakimlerden birisi, “çok geniş bir listeleme çalışması içinde olduklarını, hazır gelmişken de bu kapsamda bir görüşmemizin benim için iyi olabileceğini” söylemişti.

Akabinde beni iki ayrı makamda ve odada sorguya çekmişler, imalı bir şekilde işbirliği teklifinde bulunmuşlar, bazı isimler hakkında fişleme bilgileri sormuşlardı. İstedikleri malumatları alamayınca da, bulunduğum adliyenin başsavcı vekilinin benimle irtibata geçeceğini, onunla bari ortak çalışmamı salıklamışlardı.

Evet, gözümle şahidim ki HSK özellikle şu son 3 yıldır çok yoğun çalışıyor, dolayısıyla da bekleyen asıl soruşturmalarla yeterince ilgilenmemiş olabilir, normaldir. Kolay mı yani… Hani 15 Temmuz çakma darbesinin hemen ertesinde 5 bin kadar hakim savcı bir çırpıda atılınca, daha ortada darbeci generallerin bile adı belli değilken bu kadar yargı mensubunun nasıl darbeyle ilişkilendirildiği yönünde tepkiler gelince, aynı Mehmet Yılmaz basına konuşarak pişkin bir şekilde, “zaten listelerin çok önceden hazır hale getirildiğini, darbe de olduktan sonra hazır listeler üzerinden bu kadar yargı mensubunun bir anda atılıverildiğini itiraf/ ifade etmişti.

ERGENEKON, KARŞI ATAK İÇİN YAKAYI KURTARMAYI MI BEKLİYOR?

“AKP ve Gülen’i Bitirme Eylem Planı”nı bilirsiniz. Kamuoyu, bunu Taraf gazetesinden öğrendi. Bu sansasyonel haberi yapan gazeteci Mehmet Baransu halen içeride. Bu “eylem planı”nı ve haberini çok yakından biliyorum, zira bu haber vesilesiyle öğrenmiş oldum ki, değişik planlar çerçevesinde devlet (içindeki bir çete) yüzbinlerce insanla birlikte beni de fişlemiş ve hedef almış.

Yani bu plandan ilk elde etkilenen mağdurlardanım!

Fişleme dönemlerinde avukat idim ve haber yayınlandığında da hakimlik stajındaydım. Bu fişlemeler kamuoyuna dökülünce de devletin bu ayıbını kendi elimle olsun örtmek için, gittiğim yerlerde insanların benim tarafsızlığımdan yana en ufak bir şüpheye kapılmaması için soyismimi değiştirme kararı almıştım. Bunu da Adalet Akademisi, Adalet Bakanlığı ve HSYK’nın bilgisi dahilinde yapmıştım. (HSYK’da sorgulanırken de önüme bu raporu koymuşlardı da…)

Evet, işte bu “Eylem Planı”nın Genelkurmay’da kurgulayıcısı emekli Albay Dursun Çiçek, geçtiğimiz günlerde bir TV programına katılıp önemli açıklamalarda bulunmuştu. (Buradan da mecburi ortakların bu tarafının bir açmaz içinde olduğunu öğreniyorduk.)

Kendisine verilmiş bir vazife gereği kendilerine yakın hakim savcıları dolaşan Çiçek, onlara “Neden bu AKPliler hakkında da soruşturma açmadıklarını sorup duruyormuş ve onlar da özetle diyormuş ki,

“Komutanım, halihazırda adliyenin üçte birisi meslekten atıldı, kalanların da bu durumu görüp aynı akibete uğramaktan korkuyorlar, dolayısıyla da şu aşamada iktidardakileri yargıma gücümüz yok. Ama siz bunları bir iktidardan ederseniz, işte o zaman biz onlara gereğini yaparız.”

26.Dönem CHP Milletvekilliği de yapmış olan Dursun Çiçek, TV programında sözü hemen AKP ve Cemaat’in sekronize hareket etmiş olmasına getirerek, bu işbirliğin Yolsuzluk davalarına kadar devam ettiğini söyleyip “Kumpas Davaları” dediği Ergenekon Davalarına vurgu yapıyordu.

DEMEK Kİ NEYMİŞ?..

Ergenekon davalarının içeriği, usuli işlemler, yapılan hatalar, o davalara bakan hakim savcıların kimlikleri ve dünya görüşleri vs.. Binlerce sayfalık iddianamesi, onbinlerce sayfalık delilleri olan bu dava ile ilgili söylenecek çok şeyler var. “17/25 Aralık Yolsuzluk Dosyaları” için de hakeza. (Gerçi o dosyayı artık Amerika bakıyor, kendi göbeğimizi kendimiz kesemediğimiz için başka yerlerde hesabı görülüyor.)

Fakat şu son günlerde yapılan açıklamalardan ve gelişmelerden özetle bazı gerçekleri görüyoruz:

– Kumpas dedikleri davalar gerçekmiş, o Ergenekon davasının hakim savcıları da işini yapmışlar. “Biz yargı erkiyiz, işimize bakarız” diyen o yargı mensupları hızını alamayıp bir de iktidardakilerin yolsuzluklarını araştırmaya kalkınca baltayı taşa vurmuşlar.

– “Ben bu davanın savcısıyım” diyen dönemin Başbakanı Erdoğan ve onun adamları, soruşturmaların ucu kendilerine dokununca, “savcılığını yürüttükleri” dosyaların bir anda avukatı oluvermişler. Ama dosyayı da hepten ortadan kaldırmamışlar, belirli vakte kadar uyku modunda bırakmışlar, şimdilerde raftan indirmeye başlamışlar.

“İstersem bir savcı 2 polisle hepsini terörist ilan ederim” dediklerine karşı yeni ve asıl kumpas davalarına girişmişler demek.. Son ByLock kararlarında da görüyoruz ki; ortada terör faaliyeti vs dedikleri, delil olarak ileri sürdükleri neler varsa temelsiz. Buna rağmen, dosya münderecatında kasalar dolusu bombaların, cinayetlerin, darbe planlarının vs olduğu Ergenekon davaları sahici imiş.

-Demek ki bu süreçte verilmiş olan kararlar, iktidarlardakilerin konjoktürel durumuna göre görecelik arzedebiliyormuş. Bunu bizzat yaşamış yargı mensuplarından birisiyim de. Eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye beraat kararı verdiğim 10 Eylül 2015 gününün ertesi günü ihraç edilmiştim, beraat verdiğim Hollandalı Gazeteci F. Geerdink’e de sınırdışı kararı verdikleri aynı saatlerde!.. Beraat yönünde karar verenler mesleğinden edilirken, sürülürken, sonradan öğreniyorum ki aynı iktidar bu kararlarımızı tercüme ettirip “Türkiye’de özgürlükçü kararlar verildiğini, dolayısıyla da gazeteciler ve medya üzerinde baskıdan söz edilemeyeceğine” delil olarak Avrupa Parlamentesi’ndekilere bunları sunmuşlar! (Bu durumu da çok sonra ingilizce bir röportaj esnasında bir gazetecinin hatırlatması üzerine öğrenmiştim.)

Anlıyoruz ki, gerçekler bir şekilde ortaya çıkıyor; hakikatlerin bir de böyle iflah olmaz bir huyu var.

– Yine anlıyoruz ki (D. Çiçek’in hakim savcılarla kulis faaliyetlerinden) Ergenekon, “Eylem Planı”ndan hiç vazgeçmemiş, aynen devam ediyor… Cemaat’i bitirme aşamasından sonra AKP kısmı için fırsat kolluyormuş. Ama iktidar da boş bulunmuyormuş, eski dosyaları elinin altında tutmaya devam ediyormuş.

– Demek ki, hukuk böyle “siyasetin köpeği” haline getirilirse, “mülkün (devletin) temeli” denilen adalet oyuncağa dönüşebiliyor, temelsiz kalan devlet de böyle çöküp kalabiliyormuş.

Adalet, “tarafsızlık” demek iken, adaletsizlik karşısında tarafsızlık ise zulümdür, böyle davranmakla da -Desmond Tutu’nun da ifade ettiği gibi- “zalimin tarafını seçmişsiniz demektir.”

“Azınlık bazen yanılabilir, çoğunluk her zaman yanılır” der H. İbsen. Siyasilerin sandık ve çıkar hesaplarına alet edilen ve çoğunluk oyları ile heba edilen adalet, affedilmez yanılgılara kurban edildi. “Mutlak hakkın mutlak haksızlık” (Cicero) olduğu bir hakikat iken, mutlak güç ve iktidar isteyenler, hukuku buna alet etmeye kalktıkça mutlak ve akıl almaz haksızlıklar ve zulümler işlendi.

Devleti bir koalisyon halinde yöneten “mecburi dava arkadaşları” kimseye tahammül edemiyorlar, muhalif hiç bir ses istemiyorlar.. Birbirlerine dahi tahammülleri yok. Hukuku ve adalet mekanizmasını da -şu son olaylarda görüldüğü gibi- bir manivela olarak kullanıyorlar. 22.10.2018

*Muhreç Ağır Ceza Hakimi

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Zekeriya OZu davanin savcisi yapanlarin onun eliyle davayi darbe yapmis gibi actirip hic sonlanmayan davaya donusturduler bilincli olarak, Celal ULGEN bile soyledi darbe plani yaptilar darbe yapmadilar dedi. Dogal olarak dava sonuca baglanamadi cok uzatildi bilincli olarak . Sonra Ayni Zekeriya Oz e (kendi savcisi) 1725 i yaptirdilar boylelikle milleti Cemaat hem orduya hem hukumete kumpar kurdular yalanina inadirdilar Fuat Avni icad edip devletin kilcallarinda bir orgut havasi verdiler Erdoganin nefesi ensesinde bir hava ….. Bu milletin kafasi boyle karistirildi. Hocaefendi hic birisini tanimiyorum demesine ragmen cemaatteki arkadaslar saf saf bu donen dolaplari goremedi susun denmesine ragmen bosbogazlik yapip yaygara yapti hepsi cemaatin aleyhine dondu. O beddua denen konusma cemaat mensuplarini susturmak icindi pis bir tezgah kuruluyor allaha havale edelim dendi. Hic birisini tanimiyorum demesine ragmen algiyla cemaat savcilari camuru atildi. Hepsini dogruluk ve durustlugu toplumsal duzen haline getirmeye calisan cemaate tezgah olarak yapmislar megerse anlayamamisiz. Gec anladik.

    “Herkesi bir süre kandırabilirsiniz, bazılarını sürekli kandırabilirsiniz ama herkesi sürekli kandıramazsınız” Abraham Lincoln

  2. Ramazan Bey,

    Avukatliktan hakimliğe geçtikten kısa bir süre sonra Ağır Ceza Hakimi olmanız biraz kafamı karıştırdı.

    Bildiğim kadarıyla belli bir süre hakimlik yapmak ve belli oranda puana ulaşmanız lazım.

    Açıklık getirebilir misiniz?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin