Erdoğan’dan kurtulmak!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

Erdoğan baskın seçim ilan ederek yine herkesi şaşırttı ve ters köşeye yatırdı. Daha 3  ay önce Kılıçdaroğlu’na “erken seçim istemek ihanettir” diyen adam erken değil, panik seçim ilan etti. Çünkü ülkede 6 ay sürdürülecek bir durum yok. Piyasalar çöktü çökecek. Ne kadar kısa sürede seçim yapıp yeniden yetki alırlarsa kar sayıyorlar. Süre uzadıkça risk artacak ve süreci kontrol zorlaşacak. Baktılar her şey çöküyor, altında kalacaklar kimsenin toparlanmasına fırsat vermeden, millet iyice krize uyanmadan seçim yapıp patlamayı-çöküşü seçim sonrasına ötelemek istiyorlar

Hukukun, adaletin olmadığı hiçbir yerde huzur olmuyor. Arap ülkeleri petrol zengini ama hukuk olmadığı için hiç birinde huzur, güven yok. Zira bu ülkelerde kral dahil kimse başına ne geleceğini kestiremiyor. Erken kalkan ve gücü elde eden kafasına göre ülkede dizayn yapıyor. Suudi Arabistan’da bir kaç ay önce bunun örneği yaşandı. En imtiyazlı ve korunaklı kabul edilen kraliyet ailesinden bir sürü adamı bir gecede sıfırladılar ve hapislere doldurdular. Mallarına el koydular, birkaç günde etkisiz ve güçsüz hale getirdiler. Türkiye de hızla Ortadoğu rejimlerine eklemleniyor. Millet işe değil söze kanıp, hamasete ve propagandaya aldanıp adaleti, hukuku, huzuru Erdoğan’a feda etti!

Tek adam rejimi göstere göstere geldi aslında. Erdoğan toplumdaki ihtilafları kullanıp bütün mevzileri ele geçirdi. 24 Haziran’da yapılacak seçim ise diktatörlüğü/tek adam rejimini kalıcı hale getirme veya engelleme seçimi olacak! Herkesim ittifak kurup buna “dur” diyemezse ülke tam bir batağa saplanacak! Başta ekonomi, adalet olmak üzere ülke her alanda kaybediyor. Ama imkansız değilse de Erdoğan’dan seçimle kurtulmak pek kolay değil. Zira Erdoğan artık her yeri, her şeyi kontrol ediyor. Pekala Erdoğan eksikleri tamamlayarak, çalarak, seçimi yeniden kazanabilir. Olmadı, YSK’nın tepesine biner; istediği rakamları alır. Sandıkları kim kontrol edecek? Manipülasyon olduğunda hangi yargı dur diyecek? Sandıklarda, seçimde bir arbede-güvensizlik, hukuksuzluk yaşansa polis, güvenlik birimleri AKP’lilere dokunabilir mi? Dokunur mu?

Siyasi ve sosyal açıdan Erdoğan’ı bu hale muhalefet getirdi. Tek adamlığa giden yolu onlar açtı, göz yumdu. Gazeteler, TV’ler basılıp kapısına kilit vurulurken harcı alem laflar ettiler. Sevmedikleri adamlar biner biner hapislere tıkılırken görmezden geldiler. Kılıçdaroğlu, CHP tiyatro darbede Erdoğan’ın peşine takılıp Yeni Kapı’da poz vererek onun senaryosuna destek verdi. Muhalefet hala Erdoğan’ın ürettiği kavramları kullanıyor, onun kayığına binerek milyonlarca mazlumun hukukunu yok sayıyor. Erdoğan’la mücadele etmek için öncelikle onun kayığından inmek lazım. Bağımsız düşünmek, onun ürettiği kavramlardan kurtulmak lazım. Erdoğan takmış peşine bütün partileri, kesimleri sürüklüyor…

Ulusal ve uluslararası bütün uzmanlar-kaynaklar ekonominin kısa sürede çökeceğini ve eski krizleri aratacak devasa bir krizin geldiğini söylüyor. Ekonomi çöktükten sonra Erdoğan’ın gücü, her yeri kontrol etmesi, tek adamlığı, manipülasyonları işe yaramaz hale gelecek. Toplumda önü alınmaz sorgulama başlayacak. Mesele bu hale gelirse Erdoğan için fatura büyür, maliyet artar; dönülmez noktalara ulaşabilir. Topu çevirmek için iç savaş çıkarmak gibi ağır “tedbirlere” başvurmak zorunda kalır. Gücü-koltuğu kaybetmektense bunu tereddüt etmeden yapacağından kimsenin şüphesi olmasın. O nedenle Erdoğan Türk milletine merhameten(!) piyasalar çökmeden acele seçimi gündeme aldı.

Nasıl ve ne kadar başarılabilir emin değilim ancak siyasi-gayrı siyasi bütün muhalifler bir şekilde Erdoğan’ın büyüsünü bozmak zorundalar. Eğer bu seçimlerde onu mağlup etmeyi ve bu mağlubiyeti resmi sonuçlara dökmeyi başaramazlarsa 25 Haziran’da demokrasiyi bütünüyle unutun! Bu tarihten itibaren artık tek adam rejimi ülkede kalıcı hale gelir. Türkiye’nin nur topu gibi yeni bir rejimi olur. Fiilen yürüyen uygulamalar resmen rejim haline gelir.

***

Hizmet Hareketi 2010’dan bu tarafa siyasetle fazlasıyla içli-dışlı oldu. Siyasi olaylara yön vermeyi beklerken onun önce malzemesi, sonra şamar oğlanı haline geldi. Siyasetle ilgili hiçbir öngörü, tahmin tutmadı. Siyasete bulaşma ve siyasetçilerle uğraşma nedeniyle sosyal alandaki kazanımlar da yitirildi. İmkanlar, itibar ve dostlar kaybedildi. Müntesiplerin kafasında sorular oluştu. Yaşananlar bir yönüyle zulüm düzenine, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıkmanın, dilsiz şeytan olmamanın faturasıydı. Belki yolun kaderiydi. Ancak gerekmediği halde ve izah edilemeyecek kadar politize olundu. Genel ilkelere rağmen süreçte siyasete fazlaca ilgi duyma, siyasetçilerin ürettiği gündemlere takılıp kendi ajandasından uzaklaşma yaşandı. Bediüzzaman’ın dediği gibi mütedahil dairelerden dış daireye takılıp kaldık. İçteki daireleri ve vazifeleri epey bir ihmal ettik. Kendi stratejilerimizi belirlemek, makul ve mutedil çıkış rotaları tespit etmek yerine estirilen rüzgardan etkilendik. Suni gündemlerin içine gömüldük, konjonktürel olayların vagonu olduk. Aksiyoner olmak, müspet hareket, tepkisel olmamak temel esaslarımızdandı ama Erdoğan’ın kışkırtıcı üslubu ve yıkıcı siyaseti bizi en köklü prensiplerimizden dahi kopardı. Hiç bir dönemde kendi ajandasından taviz vermeyen Hareket, -şiddete bulaşmaktan korunma gibi çok önemli bir şeyi başarsa dahi- Erdoğan’ın ağır hakaretlerine, hedef göstermelerine karşı reaksiyoner olmamayı başaramadı.

24 Haziran’da yeni bir seçim var. Muhtemelen Erdoğan yine Hizmeti ve Hizmet insanlarını seçime malzeme yapacak, şeytanlaştırmaya devam edecek. Pek çok arkadaşımız da onların ürettiği gündemin peşine takılıp onlara cevap yetiştirmeye çalışacak. Bu arada Camianın zihni kirlenecek, asıl hedefinden uzaklaşacak, iç dairedeki konsantrasyonu kaybedecek. Erdoğan artık sadece cemaatin problemi değil. Bütün Türkiye’nin hatta son dönemlerde dünyanın problemi. Erdoğan’dan kurtulmak için öncelikle zihnimizden onu silmek, asıl işlerimize, hizmetlerimize bakmak lazım. Artık kendi ajandamıza odaklanalım, yeni projeler, açılımlar peşinde koşalım. Bu seçimde Erdoğan ve söylemlerini dikkate almayalım, seçim haberlerine ve seçimin sonuçlarına yoğunlaşmayalım. Öncelikle zihnimizde ve söylemlerimizde kurtulalım Erdoğan’dan. Bırakalım biraz da başkaları düşünsün bu problemi!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. SadakAllahül Aliyy’ül Azîm
    ne güzel söyledin kardeşimSîn
    (illa başkaları da düşünmesin..yazık olur… hani Allah düşmanıma vermesin derler ya..işte onlardan…)
    zalimler onu düşünmekle huzur bulur..müminlerse azap…çünkü zalimler onun halini görünce kendi günahlarını unutur ve rahatlar..bu rahatlığın devam etmesi için onu hep göz önünde tutarlar… ne kötü bir alışkanlık! neyse müminlere ise onu düşünmek azap verir.. cennetini cehenneme çevirir… iç huzurunu alt üst eder.. çünkü müminler sebeplere takılıp Müsebbib’ül esbab olan Rablerini unutmamalı… Yâri değil ağyarı düşünürse kalpte aşk değil nefret olur..bu da onun yaradılışına ters… aritmi oluşur ve müdahele edilmezse kendini koruma refleksiyle mânen durur.. yoksa kalpteki Tûba Ağacı tohumu sevgiyle değil nefretle büyür ve zakkum olur… Sevgiyle.. iyi ki varsınız…
    vesSelam

  2. Tamam tamam da hizmeti politikaya az çok bulaştı diye eleştiriyoruz da, bu kadar zulmün sebebi bu mudur? Yani bu olacaktı, yolun kaderi bu. Gelip gidip siyasete bulaştık deniyor. Bu kadar büyük bir camia istese de istemese de bir yerlerden valisine belediye başkanına Bakanına şuyuna buyuna bulaşacak dokunacak. Hizmetin işi için birilerine derdini anlatacak rica edecekti ve edildi. Az oldu çok oldu. Yani bunun siyasete bulaşmayla ne alakası var. Üstad bile Menderese dua etmiş. Doğru etmiş yanlış etmiş. Her türlü bir laf bulunuyor.
    Bu şeref mahrumu Süfyan. Ahir zamanın belalısı. Bu herifi başımıza salan adil kadere can kurban. Bu adam her türlü olacaktı. Ne yapsak ne etsek olacaktı. Hala gereksiz lakırtılarla özeleştiri soslu konuşuyoruz. Hizmet şunu yaptı bunu yapmadı bunun sonu yok. Eksikliğimiz dua eksikliği amel eksikliği takva eksikliği. Gerisi laf ı güzaf.
    Doğru işimize bakalım. Projeler geliştirelim. Derdimizi davamızı dünyaya duyuralım. Dua edelim. Derinlikli müslüman olalım. Allah bu şekilde olmamız için süfyanı musallat ediyor, kendisini bize hatırlatıyor.
    Bir de eğer yanlışsa siyaset vs diyoruz.. bunun cezası bu kadar zulüm mü olmalı? Dünyevi ölçülere göre mantıksız ve dengesiz bir ceza. Yani bu zulümler Allahın kendini sevdiği insanlara hatırlatması başka bir şey değil.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin