Ensar mı sansar mı?

Yorum | Veysel Ayhan

Türkiye’de haftalarca tartışılması gereken bir konu tıpkı diğer problemler gibi Afrin’e gömüldü. Ama biz Erdoğan’ın suni “Afrin” gündemine takılmayalım.

Önce MİT Müsteşarı Fidan’ın 2011’de gizli bir toplantıda Suriye’ye gönderilen silahlarla ilgili sarfettiği “Oralara 2 bine yakın TIR gönderdik” cümlesini hatırlayalım.

Sonra bu ayın başında Fransız bir gazetecinin Suriye’deki selefi gruplara gönderilen silahları sorduğu soruyu hatırlayalım. Erdoğan bu soru karşısında afallamış ve şaşkınlıktan 2 itirafta bulunmuştu.

Birincisi gıda değil silah gönderildiğini, ikincisi kanunsuz gönderilen silahların bir kısmını yakalayan devlet personelini (Savcı, hakim, asker… ) Cemaat isnadıyla hapse attığını itiraf etmişti.

Soru şu: Türkiye, Suriyeli muhaliflere binlerce tır silah göndermeseydi, iç savaş bu kadar alevlenir miydi? Milyonlarca Suriyeli göç etmek zorunda kalır mıydı? İşin doğrusu arkasında Rusya ve İran gibi iki devlet olan Esat’a karşı muhaliflere yardım etmek beyhudeydi ve korkunç bir felakete sebep oldu. Yani Türkiye’nin payı az değil.

Olan oldu. Milyonlarca Suriyeli, ‘yanlış at’a oynayan Türkiye sayesinde, evinden, işinden oldu. Bir kısmı öldü, bir kısmı göç etti. Birkaç haftada gidecek olan “Esed” gitmedi. Erdoğan Şam’a Cuma namazına gidemedi, 4 milyon Suriyeli Türkiye’ye geldi.

‘BİZLER ENSAR OLDUK SİZİN İÇİN’

Dini istismar etmek Erdoğan’ın siyaset tarzı olduğu için o tarihlerde Suriyeli mültecilere şunları diyordu

“Türkiye olarak sizleri burada misafir etmenin memnuniyeti sevinci ve haklı gururu içerisindeyiz. Sizler muhacir oldunuz. Mecburiyet içerisinde yurtlarınızı terk ettiniz. Bizler de ensar olduk sizin için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Kim ne derse desin sizler bize asla yük değilsiniz.” 

Böyle diyordu ama 4 milyon Suriyelinin çoğu sokakta ve işsizdi. Kamplar yetersiz ve ilkeldi.

Erdoğan “Biz Suriyeli kardeşlerimize 30 milyar dolar para harcadık” diye her mahfilde övününce CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Nereye gitti bu 30 milyar dolar?” diye kurcalamaya başladı. Cevabı Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’dan geldi: “Bunun içinde eğitime, sağlığa, yola giden harcamalar var. Yoldan Suriyeliler geçmiyor mu?”

Böylece yapılan bazı milyarlık otobanların “Suriyelilere yardım” kapsamında yapıldığı ortaya çıktı!

ENSARLIK MEĞER ‘ENAYİLİKMİŞ’

Erdoğan’ın “ensarlığı” çok sürmedi. Bir süre sonra Avrupa’dan para istemek için şunları demeye başladı:

“Kusura bakmayın alnımızda enayi yazmıyor. Edirne’den insanları otobüslere bindirdik geri çevirdik. Bu 1 olur 2 olur. Kapıları açarız hadi hayırlı yolculuklar deriz” 

Bir başka gün: “Bana bak, daha ileri giderseniz sınır kapıları da açılır bunu da öyle bilesiniz.”

‘Asla yük olmayan Suriyeli’ler’ bir anda ‘şantaj malzemesine’ dönmüştü.

BAŞBAKANI ‘ŞANTAJ MALZEMESİ’ YAPARSA HALKI NE YAPAR?

Başbakanının halkı neler yapmadı ki!

Buyrun bazılarını okuyalım:

Sakarya’da dokuz aylık Suriyeli hamile kadını tecavüz ettikten sonra 10 aylık çocuğuyla birlikte öldürdüler.

26 yaşındaki Suriyeli bir kadına, kamp şoförü tecavüz etti. Epilepsi hastası olan kadın bu olay sonrasında ilaçlarını içerek intihar etti.

AFAD bağlı Nizip Mülteci Kampı’nda 30 çocuğuna 3 ay boyunca tecavüz edildi.

Mazlum-Der‘in verilerine göre, fuhuş karın tokluğuna denebilecek düzeye düşmüş durumda. Bölgede çalışmalar yapan uzmanlar, bir öğün yemek karşılığı fuhuş yapan küçük yaşta kızlar olduğunu, fuhuşun 12-13 yaşına kadar düştüğünü belirtiyor.

Gaziantep’te çalışan Suriyeli kadın aktivist Raja Altalli: “Fuhuş olduğunu biliyoruz. Son olarak Kilis’te bir zihinsel özürlü Suriyeli kadın mültecinin pazarlandığını duyduk. Ama son derece hassas konular olduğu için kimse konuşmak istemiyor.”

Haberdeki onlarca vakadan biri: “Eşim Nisan ayında, eve genç bir Suriyeli kadın getirdi ve ona imam nikahı kıydı. Ben üstüme kumayı kabul etmeyince beni ve çocuklarımı sokağa attı”

Mazlum-Der’e konuşan Batman Barosu Kadın Hakları Komisyonu üyesi Av. Seçil Erpolat: “Batman’da da komisyoncular aracılığıyla küçük yaştaki Suriyeli kızlar imam nikâhıyla eş yapılıyor. Bildiğimiz bir olay. Nusaybin’de bir benzinlikte kadınların fotoğraflarından oluşan bir katalogdan seçtirilerek ikinci eş olarak bin ya da iki bin TL başlık parası karşılığı evlendirilen bir Suriyeli sığınmacı kadın… Bir diğer vakada ise 16 yaşındaki Suriyeli bir kız çocuğu 60 yaşlarındaki evli bir erkek tarafından 10 bin TL karşılığı satın alınıyor.”

Suriyeli mültecilerin yaşadıkları travmaları konu alan “Uluslararası Ruhsal Travma Toplantıları”nda Suriyeli bir kadının kamp çalışanı tarafından tecavüze uğradığı, ancak hakkında işlem yapılamadığı ortaya çıktı.

The Guardian gazetesi, sınır kasabalarında sığınmacı kadınları hedef alan bir ‘evlilik turizmi’nin yapıldığını, ‘çöpçatan‘ların pasaportu bile olmayan kadınları imam nikahıyla pazarladığını, yazdı. Guardian muhabiri Constanze Letsch’in Reyhanlı, Kilis ve Gaziantep’teki söyleşilerinden derlediği haberdeki iddialar şöyle: Bir otel görevlisi, ‘parayla çöpçatanlık yapmanın‘ bölgede yükselen bir ‘iş kolu’ olduğunu anlatıyor: ‘‘Ülke çapından Türk misafirlerimiz var. Suriyeli eşler bulmak için geliyorlar.”

SON SKANDAL

“Olay Kanuni Sultan Süleyman isimli bir hastanede geçiyor. Bir sağlık görevlisi, 17 yaşındaki bir kız çocuğunun hamileliğinin polise bildirilmediğini fark ediyor. Sonra kayıtları kontrol ediyor ve 5 ay 9 günlük süreçte, tam 250 tane 18 yaş altı kız çocuğunun hamilelikle ilgili hastaneye geldiğini, bunların 115 tanesinin bildirilmediğini fark ediyor. Başhekim yardımcısına durumu bildirdiğinde, görev yeri değiştiriliyor. O da savcılığa gidiyor… Polise bildirimi yapılmayan 115 çocuktan 39’u Suriye’deki savaştan kaçıp gelmiş.”

İstanbul’un en büyük hastanelerinden birinde bunlar oluyorsa geri kalanı diğer hastaneleri siz hesaplayın.

ŞİMDİ SIRA AFRİN’DE!

Din istismarının son mağduru Hz. Ömer oldu. Erdoğan O’nun sözüne atıf yapıyor:

“Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.”

Dicle’nin kenarında koyun kalmadı. İnsanlar evsiz bir şekilde ya öldü ya göç etti. Şimdi sıra Afrin’de!

Yazının başlığında geçen sansarlarla ilgili birkaç bilgi:

Geceleri ava çıkar. Çok iyi bir kemirgendir. Kemirip yok etmeyeceği hiç bir şey yoktur. Katil ruhludur. Yemek için öldürmez. Sırf öldürmek için öldürür. Normalde bir tane kümes hayvanı ile doyabileceği halde kümeste bulunan tüm hayvanları boğazlar.

NECİP MİLLET Mİ DEDİNİZ?

Ensar’lık ve Sansarlık tüm coğrafya halkları için bir seçenek. Karşılaşılması muhtemel bir yol ayrımı. Ne yazık ki “ensarlık” büyük oranda batıya, sansarlık ise ‘necip’ ülkemize düşmüş!

Peki ‘necip’ milletimize ne olmuş?

Milletimizin ‘necip’ olan kısmı dört bölümden oluşuyor. Bir bölümü zindanda. Bir kısmı yurt dışına gitti. Bir bölümünün eli ve dili felç. Ruhen bitkisel hayatta. Kalan minik bir kısmın ise sesi duyulmuyor.

O nedenle ortalık sansar kaynıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Olağanüstü kötü bir yorum. Allah kaleminize isabet versin…
    Şimdi şöyle mi başlamalıyım yoruma: Kayınvalidem, hem kendi eşyalarını verdi Suriyelilere hem de komşulardan topladıklarını. Bir başkası, kiralık dairesine bir Suriyeli aileyi yerleştirdi karşılık beklemeden. Bir başkası kocası sakat kalmış Suriyeli bir hanıma iş verdi; çoluk çocuk o sayede geçiniyorlar… Herhalde yapılan güzellikleri tek tek sayacak değiliz. 3 milyondan çok mülteci kardeşimizin geldiği ülkemizde, saydığınız ahlaksızlıklarla, sergilenen güzellikler karşılaştırıldığında elbette ki iyi taraf çok büyük ölçüde ağır basacaktır. “El hükmu lil ekser” (Hüküm genele göredir) düsturunca milletimizin yaptığı ensarlıktır. Kaldı ki, dediğiniz ahlaksızlıkları yapanlar sadece Suriyelilere yapmıyorlar. Öylesi alçaklar için vatan millet farketmiyor. Ayrıca siz “sansarlığı” bize, “ensarlığı” Batı ülkelerine verirseniz bu büyük bir zulüm olur. ABD ve Avrupa’nın, İslam ülkeleri başta olmakla yaptığı zulmü görmezseniz, suskun kalırsanız, hatta kalkıp onları “ensar” olarak sıfatlandırırsanız, Türkiye’de bize yapılan zulmün görülmesini de bekleyemezsiniz. Irak’ta yüzbinlerce insanın ölümünden ABD sorumlu değil mi? 1991’de “Kuveyt’i işgal bahanesiyle girip şehit ettiği onca insan yetmezmiş gibi, 2003’de “kimyasal silah üretiyorlar” diye girip 800 binden çok kardeşimizi katletmediler mi? Kürdistan’ın ne kadar petrolünü kaça alıyor ABD? Suriye’nin bugününde Rusya ve İran’ın rolü büyük de, ABD ve AB’nin rolü az mı? ABD Afgan dağlarında hala Usame’nin yardımcısı Ömer’i mi arıyor? Ne işi var Afganistan’da. Şimdiye kadar kaç bin insan öldürdüler? Benim insanımın ekseriyeti “necip”tir. Ensar vasfı necabetinden kaynaklanır. Batı ülkelerinin birkaç bin kardeşime sahip çıkmasını bir rüşvet gibi kabul edip, milletimin necip olduğunu söylemekten vazgeçmem…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin