Dönüştürenlerin dönüşümü – rejime hâkimiyet mücadelesi

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Dönüştürenlerin dönüştüğü bir senaryo gerçek olabilir mi, Türkiye örneğinde? Bu köşeyi takip edenler, derin devlet veya derin yapı olarak adlandırdığım güç veya güçlerle Erdoğan ve yakın çevresi arasındaki işbirliğini sıklıkla gündeme getirerek, farklı çerçevelerde bu konuyu incelemeye çalıştığımı biliyorlardır. Bazılarının sandığının aksine, bu yaklaşımlar komplo teorileri değil, siyasi gerçekliği açıklamak üzere geliştirilen modeller olarak görülmeli. Özellikle elinizde sağlıklı bilgi yoksa, yani yap-bozun birçok parçası eksikse ve siz büyük resmi bu zafiyete karşın görmeye çalışıyorsanız, modelleme yapmak ve bazı varsayımlar ve mantık önermeleri kurmak dışında bir yol yok. Bu yazıda, yukarıda değindiğim dönüşme ve dönüştürme dinamiği üzerinde durmak istiyorum. Yine bir modelleme yapıyorum, varsayımlar üzerinden olası durumu incelemeye ve böylelikle gerçeğe yaklaşmaya çalışıyorum.

Derin devletin izlediği taktikler ikiye ayrılır

Ne demek istiyorum dönüşme ve dönüştürme dinamiği ile? Derin devletin izlediği taktikler ikiye ayrılır. Doğrudan müdahale ve etki. Doğrudan müdahale, darbe ya da somut bir muhtıra ile siyaseti kontrol etmek girişimidir. Dönüştürme ise, kendi arasında ikiye ayrılır. Birincisi, kurulan veto rejimi üzerinden siyasi karar alma süreçlerini, kurumları ve siyasi çıktıları etkileme/belirleme yöntemidir. İkincisi ise, veto rejiminin olmadığı veya mimarisinin çok esnek olduğu durumlarda, siyaseti etkilemek girişimleridir. Elbette tüm bunların ön koşulu, süreklilik arz etmek, yani uzunca süre devam etmek veya belirli aralıklarla (periyodik demiyorum) meydana gelmektir. Ne tür bir dönüştürme olursa olsun,  derin yapının amacı sadece sert güç değil, yumuşak güç de uygulama yetisine sahip olmaktır. Sert güç, elinizdeki vasıtalarla doğrudan karşınızdakine ondan beklediğiniz davranışı yaptırmanızı veya istemediğiniz davranışa engel olmanızı niteler. Yumuşak güçse, çok daha sofistikedir. Karşınızdakine bir araçla müdahalede bulunmanıza gerek kalmaksızın, karşınızdakinin sizin beklediğiniz davranışta kendi iradesiyle bulunmasıdır. Bunun çeşitli yolları var ve yumuşak güç kavramının fikir babası Joseph Nye bu konuyu daha çok dış politika boyutuyla ele alıyor. Bense bu konuyu iç siyaset ilişkilerinde rakibi nötralize etmek veya güdüm altına almak manasında kullanıyorum.

Ya esas kurbağa kendileriyse?

Demek ki, derin devlet bugün itibarıyla dönüştürücü dinamiktir. Erdoğan’ı ve çevresini düşük debili bir akış içinde dönüştürüyor. Kurbağanın tencerede kaynayan suya atılmasıyla fırlayıp kaçması gibi bir duruma izin vermemek için, dozu çok iyi ayarlıyor. Su yavaşça ısınırken, kurbağanın durumu fark etmeyeceği, ısı kritik düzeye gelene kadar suda kalacağı, kritik seviye aşıldıktan sonraysa iş işten geçmiş olacağı stratejisidir uygulanan. Soru şu: kurbağa ya işin farkındaysa? Ya dönüştürülenler esasında dönüşmüyor, dönüşüyormuş gibi yapıyorsa? Ya vakit kazanma odaklı bir strateji ile duruma yaklaşıyorlarsa? Daha da önemlisi, sorulması gereken ikincil bir soru da şu: ya dönüştürmeye çalışanlar dönüşüyorsa? Ya esas kurbağa kendileriyse?

Bu elbette tümüyle kurgusal bir modeldir. Kesin olan, Erdoğan ve derin yapının varlığı. Bilmediğimiz ise, kimin ne kadar etkin olduğu. Erdoğan’ın ve çevresinin orduyu kontrol etmekte zorlanacaklarını ve dolayısıyla bunun mecburen güçlü bir derin yapı ortaklığını gündeme getirdiğini biliyoruz. Zaten ben de daha önceki yazılarımda hep bu mantığı yürüttüm. Elbette birtakım rakamlar verdim veya atamalara değindim, doğru. Ve savımı en azından bu konu üzerinde durulması babında bir takım göstergelerle destekledim. Ama en azından model tüm olasılıkları dikkate alsın diye bile olsa sormamız gerektiğini düşünüyorum: ya Erdoğan’ı yönlendirmek isteyenler sonuçta bir araca dönüşürlerse? Ya Erdoğan ve yakın çevresi onları absorbe eder ve sindirirse?

Erdoğan Avrasyacıların ağzına bir parmak bal çaldı

Erdoğan’ın milli ve yerlileşme süreci, elbette 17 Aralık soruşturmaları ile bağlantılı. Ancak bununla sınırlı değil. Erdoğan, iktidarını sürdürmek için Kürt hareketi ile yollarını ayırmaya kendisi de zaten karar verecekti. Bu bağlamda, pazarlık payını arttırmak için önce Kürtlerle çözüm sürecini geliştirip, sonrasında bunu derin yapı ile pazarlık unsuru olarak kullanmış olabilir mi? Bu durumda, iktidarını devam ettirmek için, NATO’cu subayları tasfiye etme yemiyle beraber, Avrasyacı ekibe TSK’yı geçici olarak teslim ediyormuş gibi yapıp, güç uygulamış olmasın? Çünkü Avrasyacılar olmadan orduyu tarumar etmek çok tepki çekerdi. Düşünsenize, İslamcı Erdoğan TSK’nın kalesi olan Harp Akademisi’ne girecek! O akademide yıllarca ders vermiş bir hoca olarak söylüyorum, bu durum cidden hayatın olağan akışına uygun olmazdı! Ya da askeri okulları kapatacak. Bunu Erdoğan’ın kurnazca bir tezgâh kurmadan yapmasının açacağı komplikasyonları düşünsenize.

Dolayısıyla, Erdoğan TSK üzerinden rejim değişikliğine gidebilmek için Avrasyacıların ağzına bir parmak bal çalmış olabilir. Bu Avrasyacı derin yapının ona ileride çıkacak bir çatışmada direnmeyecekleri anlamına gelmez. Ama Erdoğan’a stratejik olarak ihtiyaç duyduğu altın değerindeki zamanı kazandırabilir. Ve dahası, TSK içi etkinleşmesi için gerekli olan kurumu önce yıpratmak taktiğine olanak vermiş olabilir. Öyle ya, general ve amirallerin tümünün yüzde ellisine yakın sayılarda bir tasfiye yapmak öyle kolay bir iş midir? Hem de bir taşla iki kuş vurarak, beraberinde Cemaat’i de yok ederek.

Derin yapı güçsüzleşmiş Özal’ı ve güçsüzleşmiş Demirel’i absorbe etti ve sindirdi, onları kendi değerlerine yaklaştırdı, hatta Demirel örneğinde olduğu gibi, kraldan çok kralcı yaptı. Ama Erdoğan İslamcı Milli Görüş ideolojisinden geliyor. Genlerinde Cumhuriyet’le sorunu olan bu gelenek, zihinlerindeki devlet mimarisini kurmak için “gerekirse papaz elbisesi bile giyebilecek olan” bir gelenekten geliyor. Şeytana külahını ters giydirebilecek bir cinlikle, sakın kendini dönüştürmeyi hedefleyen grubu nötralize etmesin?

Bu yazıda rakamlar ve hesaplamalar değil, pür ihtimaller üzerinden yorum yapmaya çalıştım. Gücün ortaklarını biliyoruz. Ama aradaki pazarlıkları ve hakiki güç dengelerini bilebilme olanağımız yok. İleride iki ana partner grup arasında bir sürtüşme çıktığında, kimin kazanacağı rejim bakımından olmasa da, rejimin ideolojisi ve beyin takımının ne/kim olacağı bakımından önemli. İki rafadan yumurtayı kafa kafaya tokuşturduğunuzda, mutlaka birinden biri kırılır. İkisi de aynı anda kırılmaz (kusura bakmayın, rejim devam edecek – bu güç mücadelesinden demokratikleşme ve anayasal rejime dönüş çıkmaz yani). Ama zayıf görünen yumurta da güçlü görüneni kırabilir. Eninde sonunda bir güç mücadelesi bekliyorum. Bu mücadelenin sonucunu görmek için bir süre daha beklememiz gerekecek.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. analizleriniz cok guzel. 2 sorum olacak
    1- benim anladigim kadariyla daha cok ulke ici mucadele (derin yapi – islamcilar) olarak ele aliyorsunuz gibi geliyor.
    diger parametreler daha mi az etkili acaba?
    mesele dunya capindaki derin yapi ile bizdeki derin yapi birlikte mi hareket ediyorlar?
    dunya capinda kac farkli derin yapilar var?
    2- sizin modellerinizden farkli olacak ama: disaridan bakinca 2 farkli guc gorunuyor. peki aslinda bunlar farkli olmayabilirler mi? yani su anki iktidar da derin yapinin elemanlari olmazlar mi?

    • Koray Bey, iddianiz pekale dogru olabilir. En azindan olasilik olarak… Siyasi ve gayri siyasi haraketler icerisine serpistirilmis ne kadar kripto sahsiyet oldugunu veya olabilecegini hic bir zaman bilemiyecegiz. Islamci dedigimiz fikri hareket aslinda ne kadar fikri, dunya menfaati karsisinda o yuzeysel fikriyattan da vazgecip tamamen cikar amacli bir yapiya donusmus olmasi ihtimalini de gozardi etmemek lazim. Derin devlet dedigimiz yapi veya yapilar da ilk kurulus fikriyatindan, mesela devleti zarali dusuncelerden koruma refleksi, koparak tamamen hakim olma ve hukmedebilme konforuna donusmus olamaz mi? Mesela Ergenekon denilen yapinin nihayi amaci millet ne dusunurse dusunsun ama hep biz hakim olalim ve sahip oldugumuz hakim olma konforunu hic kaybetmeyelim dusuncesi degil midir? Hangi fikri arka plandan gelirse gelsinler, toplum uzerinde hakimiyet kuran yapilar -siyasi veya gayri siyasi- kurduklari hakimiyet duzeninin ebediyyen kendilerinde kalmasini istiyorlar ve bunu surdurme adina milli ve dini sembolleri de kullanarak amaclarina bir kutsiyet kilifi giydirmekten de geri durmuyorlar diye dusunuyorum. Mehmet Beye de bu guzel analizinden dolayi tebrik ederim.

  2. Aslinda mesele biraz siyaset kurumu halkin iradesine mi bagli yoksa sermayenin iradesinemi paradan para kazanmak isteyenler mi devlete hakim yoksa halk iradesimi.

    Milli irade diye cikip yurumesinden kendini gizleme ihtiyaci oldugu anlasiliyor sobe olmak istemiyor. Bunu cumhuriyetteki kosesinde Aydin Engin de yazdi uluslararasi sermaye Erdoganin arkasinda diye . Erdogan bu soylemindeki niyetini gizlemek icin kendini milli irade cemaati de koku disarida deyip amacini gizlemek milleti ters koseye yatirmak icin hamle yapiyor Halbuki durum tam tersi, gercegin ortaya cikmasindan korkuyor belliki. Isbirligi yaptigi askeriyedeki ceteninde kimin emrinde oldugu belli. Asil sorulmasi gereken soru su bir devlet baskasani ve akseriyedeki bazilari neden uluslar arasi sermayenin emrine girer. Sebebin ne oldugunu memleketin borc sarmalina girip herseyi yapacak kolelik duzeyine inmesinde gormeye calismak lazim mallari ipotekde emegi pula donmus belki elli yili sermayenin emrine girmis borc odeme sarmalinda hayati mahvolmus avrupa ulkelerine iscilik yapmak icin gelin yatirim yapin yalvarmaciligina duzen milletimiz bu durumun tercumani aslinda. Demekki Erdogan ve cetesi sadece bir tetikci ve memleketi modern mustemleke haline getirmeye calisiyor. Yazik Turk milletinin icine dustugu duruma. Onu kendi olmasi icin ugrasan iradesini guvenilmeyecek birilerine teslim etmenin yanlisligini anlatmaya calisanlarin gozu onunde yok edilmeye calsilmasina bir itirazi yok. Aslinda bir gariplik oldugunu sezdi, hayirlisi diyelim bazen uyanmak icin sok tedavisi gerekir insallah bu sok onu uyarir. demekki dini imani para olanlarin ser ve tahripden baska vadettigi bir sey yokmus. Bu ise herkes icin zarar , dengeli olmak en dogrusuymus

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin