Dink Cinayeti’ndeki ‘Fetöcü jandarmalar’ orada değilmiş

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Muhtemelen haberi görmemişsinizdir.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü’nün Dink Cinayeti ile ilgili hazırladığı iddianameye göre Dink öldürülürken ‘Fetöcü Jandarmalar’ olay yerindeydi. Tespit edilen bu jandarmalar hem tetikçi Ogün Samast’ı izlemiş hem de cinayeti kaydetmişlerdi.

Savcının ‘kesinlik’ ifade eden bu satırları günlerce Havuz medyasının manşetlerinden düşmedi.

Kendilerini ‘Havuz’da görmeyen fakat yayınları ile adeta ‘amiral gemisi’ rolüne soyunan kimi gazeteler ise bu iddialar üzerine günlerce “Dink Cinayeti’nde fetöcü jandarmalar” haberi yaptılar. Öyle bir ‘mahalle baskısı’ oluştu ki, kendini ‘liberal-sol’ kanatta sayan birçok yazar çizer ve ‘sistem mağduru gazeteci’ de bu haberlerin başlıklarını okuyup ‘Dink Cinayeti’nde Cemaat’in rolü’ üzerine peşin kabullerde bulundular.

Dolayısıyla bu haberleri görmemiş olamazsınız.

Yazının girişinde ‘muhtemelen görmemişsinizdir’ dediğim haber şu: Savcı Kökçü’nün çok kesin ifadelerle ‘cinayet mahalli ve çevresinde bulundukları cep telefonu sinyal baz bilgileri ve güvenlik kamerası görüntülerinden tespit edildi’ dediği jandarmalar; Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Hacı Şerif Şimşek ve Şeref Ateş tahliye edildi.

9 Ağustos 2016’da tutuklanan bu isimler 8 Aralık 2017’de ki son duruşmada “HTS kayıtlarındaki baz bilgilerinin cinayet tarihi, saati ve yeriyle örtüşmemesi, Adli Tıp Kurumu’ndan gönderilen 10 Ekim 2017 tarihli raporda ‘olay yerinde olduğu iddia edilen kişilere ait görüntülerin sanıklarla uyuşmaması’ üzerine tahliye edildiler.

Yani orada değillermiş!

3 Ağustos 2017’deki duruşmada ise dönemin Samsun İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Şube Müdürü emekli Yarbay Atilla Güçlüoğlu, yine suç tarihinde Samsun Jandarma Komutanlığı’nda görevli Yüzbaşı Murat Bayrak, Astsubay Birol Ustaoğlu ve Astsubay Yüksel Avan’ın tahliyesine karar verilmişti.

7 Temmuz’daki duruşmada ise jandarma Abdullah Dinç, Yusuf Bozca, Ali Barış Sevindik ve Volkan Şahin tahliye edilmişti.

Mahkemenin tahliye gerekçeleri arasında ‘sanıkların TSK’dan ihraç olmamaları’ ve ‘FETÖ bağlantılarının tespit edilememesi’ gibi başlıklar var.

Devam etmeden önce durup bu tahliyelerin ne anlamada geldiğine yakından bakalım.

Savcı Kökçü’nün kesin ifadelerle iddianameye koyduğu, ‘en güçlü argüman’ olarak piyasaya sürdüğü, “Cinayet sırasında katile refakat ettiler, her şeyi kaydettiler” dediği jandarmalar orada değilmiş.

Adli Tıp ve HTS kayıtları savcıyı yalanladı.

Günlerce gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından inmeyen, sosyal medyada ‘trend topik’ yapılan ‘Dink öldürülürken olay yerinde olan Fetöcü Jandarmalar’ haberi -tıpkı diğer Havuz haberleri gibi- yalan çıktı.

Ayrıca Bank Asya’ya para yatıranın, Cemaat kurumlarının yakınından geçenin ‘Cemaatçi’ ilan edilip tutuklandığı şu günlerde bu jandarmaların ‘Cemaat bağı’ tespit edilememiş.

Bu detayları hiçbir yerde görmediniz çünkü ne Havuz’da ne de Dink Davası’nı yakın takip ettiğini söyleyen çevrelerce gündeme dahi getirilmedi.

Günlerce ‘bakın Fetöcü Jandarmalar olay yerindeymiş’ manşetleri atanlar, bunun üzerine analiz yazıp çizen ‘Dink istismarcıları’ bu tahliyelere dair tek satır yazmadılar.

Savcı Kökçü’nün 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘eksiklikler olduğu’ gerekçesi ile iki kez iade edilen, fakat siyasi müdahaleler sonucu mahkemece kabul edilen iddianamesinin en iddialı tarafı buydu.

Yani olay yerindeki jandarmalar.

Fakat Adli Tıp ve HTS kayıtları bu iddiayı çürüttü.

Normal şartlarda ‘Bu kadar önemli bir davada, bu kadar ciddi bir iddia, maddi delil olmadan mı iddianameye kondu?’ diye sorulabilirdi.

Fakat Erdoğan’ın ‘yapalım yargıda şeyini’ ve Perinçek’in ‘yargı siyasetin köpeğidir’ sözlerini düşününce soru anlamsız kalıyor.

SONUCU BAŞTAN BELLİ BİR YARGILAMA

Geçtiğimiz hafta Dink’in katledilişinin 11. yıl dönümüydü. Dostları ve okurları tarafından öldürüldüğü yerde anıldı.

İktidar çevreleri pek ortada gözükmedi. Çünkü onlar açısından ‘mevzu’ tamam.

17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası yargıya darbe yapan Erdoğan, birçok davada olduğu gibi burada da hedefi işaret etti: Dink Cinayeti, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer üzerinden Cemaat’e yıkılacaktı.

Savcı Kökçü tam da bu amaca uygun bir iddianame yazdı. İktidar elindeki sınırsız propaganda gücü ile istediği kamuoyunu oluşturdu. Yalanlar üzerine bir dava inşa edildi.

Gerçi 122 sayfalık metin iddianame ciddiyetinden çok uzak.

Üçüncü sınıf komplo teorilerinin derlemesi şeklinde. Temelsiz iddiaları, mantıksız kurguları ‘kesin bilgi’ gibi iddianameye koyan Kökçü bunları delillendirme ihtiyacı da hissetmemiş.

2011’de piyasaya çıkan “Bi Ermeni Var: Hrant Dink Operasyonunun Şifreleri” kitabımda uzun uzun anlatmıştım. Dink’in öldürülmesi ‘medyadaki haberlerden etkilenmiş’ birkaç milliyetçi gencin işi değildi.

MGK’dan derin devlete, Jandarma ve İstihbarat üzerinden örgütlenen kirli ilişkilere bakmak gerekiyordu. Hrant Dink’in afişe edilip hedef haline getirilmesi, bir yandan medyanın gündeminde tutulurken bir yandan tetikçilerin temini, kapsamlı bir projenin ayaklarıydı.

Savcı buralara hiç bakmamış bile.

Veli Küçük’leri, Kemal Kerinçsiz’leri, Dink’i İstanbul Valiliği’ne çağırıp tehdit eden MİT’çi Özel Yılmaz’ları da yok sayıyor savcı Kökçü.

Savcıya göre cinayeti organize eden birileri de yok. Sadece ihmali olan birkaç polis var. Onlar da Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer. İhmal sıralamasında 8. Ya da 10. sıraya konabilecek isimler 1 ve 2. numaraya yerleştirilmiş.

Jandarma yok, MİT yok, Trabzon ve İstanbul valiliği yok, Dink’i 301’den yargılayıp ‘vatan haini’ diye manşetlere taşıyanlar yok.

Onlar yok ama gazeteciler var.

Mesela ben yazdığım kitaplardan dolayı 2 müebbet +21 yıl ile yargılanıyorum. Savcı Kökçü’ye göre ben kitabımı ‘örgütsel talimatlar’ doğrultusunda yazmışım. Doğal olarak bu iddianın kaynağını, delilini arıyorsunuz ama yok. Zaten savcı ile Havuz medyası arasında bir fark kalmadı. İkisi de ‘yazıp geçiyor’.

DİNK BİR KEZ DAHA ÖLDÜRÜLÜYOR

2011’de piyasaya çıkan “Bi Ermeni Var: Dink Operasyonunun Şifreleri” kitabımın arka kapak yazısına şu cümlelerle giriş yapmıştım: “Ergenekon sabahına uyandığımızda ‘yavuz hırsızlık’ yapanlar, Hrant Dink öldürüldüğünde de aynısını yaptılar ve bize odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler. Bizden istedikleri sadece oraya odaklanmamız, baktıkça hipnoz olmamız ve ayan beyan ortada olanı görmememizdi.”

Gerçekten de ‘yavuz hırsızlar’ cinayetteki rollerini çok iyi örtüp, bütün tartışmayı ‘ihmal ve Cemaatçi polisler’ noktasına indirgediler. Yolsuzluk operasyonları sonrası ‘kişisel ikbal’ endişesine düşen Erdoğan’ın ‘bu çevreler’le ittifakıyla dava tamamen rayından çıktı.

Bugün 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamadan adalet beklemek anlamsız. Mahkemenin siyasi talimata uygun olarak cinayeti Cemaat’e bağlaması kesin gibi.

Peki, bu karar kimi tatmin edecek?

Koltuk kavgasına tutuşan emniyetçileri, Ergenekoncuları, başından bu yana emniyetteki dostlarını koruyup kollamak için cinayeti istismar eden Nedim Şener’i, Cemaat’i ‘silahlı terör örgütü’ yapmak için hukuka darbe yapan Erdoğan’ı tatmin edebilir.

Fakat esas failleri araştırmak yerine Dink Suikasti’ni Cemaat’e karşı bir silah olarak kullanmak en başta Dink’in anısına, ailesine ve Ermeni toplumuna saygısızlıktır.

‘Bu dava ‘paralele’ sığmaz’ diyen Agos daha ne desin: “Anlaşılan o ki, bu kin ve ihtiras dolu ortamda, Hrant Dink cinayeti, iktidar tarafından, Cemaat’e karşı kullanılabilecek bir silah olarak görülüyor. Memleketin en büyük adalet sınavlarından birinin araçsallaştırıldığı çirkin bir plan bu.” (11 Aralık 2014).

Ya da şöyle soralım: Cinayeti Cemaate yıkmak için en baştan ‘olay yerindeki Fetöcü Jandarmalar’ yalanını üreten, yayan ve iddianameye koyanlar başka neler yapmaz?

Not: Bugün Türkiye’de hukuk yok.

Anayasa Mahkemesi kararları bile alt mahkemelerce uygulanmıyor. Fakat hukuk geri döndüğünde adımı saçma sapan şekilde bu iddianameye koyan savcı Kökçü de, beni bu iddianameye sokmak için mesai harcayan ‘sözde Dink savunucuları’ da bunun hesabını verecektir.

Benim şüphem yok, onların da olmasın.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Hukuk geri döndüğünde bunların hesabı bir bir sorulur” söylemi, bugünkü iktidarın ve iktidar yandaşlarının hukukun geri dönmemesi için yaptıkları zulümleri arttırmasına yarıyor…

  2. Bir ara Reha Muhtar, darp edilen kişiye canlı yayında sormuştu. “Adam Size Tokat atarken orada mıydınız?” Diye.
    Aynı hesap. 😂😀🤭

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin