Deniz Yücel adına sevindim, Türkiye’nin hâline üzüldüm

HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ

Die Welt Muhabiri Deniz Yücel 13 Şubat 2017’de gözaltına alınmış, 27 Şubat 2017’de tevkif edilmişti. O günden bu yana İstanbul Silivri Cezaevi’nde tutulan Yücel, 16 Şubat 2018’de tahliye edildi. Gözaltına alındığı tarihten itibaren 367 gün sonra hürriyete kavuşan Yücel’e geçmiş olsun. Darısı hürriyetinden mahrum bırakılan 200’e yakın meslektaşımızın başına.

Yücel’in hapse atılmasından tahliyesine kadar bütün safahata mahkemelerin tasarrufu olarak bakabilseydik keşke! İktidarı ve Saray’ı tenkit etmenin zindana atılmak mânâsına geldiği Türkiye’de artık tevkif edilme de, tahliye kararları da mesaj taşıyor.

ERDOĞAN’IN REHİNE SİYASETİ

Her tutuklamada bir yerlere gözdağı verenlerin ayarlanmış tahliye kararları ile ‘sempati’ toplama gayretkeşliği dikkatten kaçmıyor. ‘Ölümü gösterip sıtmaya razı etme’ ya da ‘rehine siyaseti’ şeklinde hülâsa edilebilecek bir tarz-ı siyasetle karşı karşıyayız.

Bu tespite itiraz edenler olabilir. Bu kadar aleni hukuk ihlaline rağmen olup biteni ‘rutin’ diyerek geçiştirmek isteyenler evvela şu suale de makul bir cevap verebilmelidir: “Bir yıldır yazılamayan iddianamenin Başbakan Binali Yıldırım’ın Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Berlin’de yaptığı görüşme ile hemen hemen aynı günlerde yazılması ve iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi sadece hoş bir tesadüf mü?”

TAHLİYE İŞARETİNİ YILDIRIM VERDİ

Herkes bu sualin cevabını az çok tahmin edebilir. Yücel’in suçsuzluğunu ve rehine olarak tutulduğunu anlamak için sadece son bir haftanın serencamına bakmak kâfi. Yıldırım, ziyaretten hemen evvel Alman devlet televizyonu ARD’de ‘Tagesthemen’ programında, “Ümit ederim kısa sürede serbest kalmış olur. Kısa sürede bir gelişme olacağı kanaatindeyim” demişti.

O sözlerin mürekkebi kurumadan tahliye kararı geldi. Oysa bir sene evvel bugünlerde iktidara yakın gazete, internet siteleri ve televizyonlarda günlerce Deniz Yücel cani gibi gösterildi. İddialar o kadar vahimdi ki Yücel’e destek eylemleri birkaç günde sona ermişti.

Neydi o iddialar?

Deniz Yücel, Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nun İstanbul Boğazı’na nazır rezidansta bir ay sakladığı bir ajan teröristti! Yücel’i içimize ajan olarak sokan Almanya, Türkiye’yi bölmek istiyordu. Kandil’den gelen talimatlara göre hareket ediyordu. Bütün bunların görüntüleri devletin elindeydi ve mahkemeler gereğini yapacaktı…

ERDOĞAN: BEN OLDUĞUM MÜDDETÇE İADE EDİLEMEZ

Her şey bir tarafa mahkemelerin gözünün içine baktığı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan zaten hükmünü vermişti. Serbest bırakılmasını Merkel bizzat talep ettiği halde Erdoğan, Saray’da olduğu müddetçe gazeteci Yücel’in Almanya’ya iade edilmesi mümkün değildi. Öyle bir ihtimalden dahi bahsedilemezdi…

Gelinen noktada Almanya 20 Temmuz 2017’de Türkiye’ye karşı tatbik etmeye başladığı müeyyidelerin neticesine aldı. O günlerde Erdoğan ile anladığı dilden konuşacaklarını ifade eden Alman siyasetçilerin hapse atılan 52 vatandaşın peyderpey tahliyesini sağladığı görülüyor. Yücel sembolik bir isimdi ve o da artık serbest.

Almanya zaviyesinden tehlikenin bir ölçüde geçtiği söylenebilir. Pekâlâ bundan böyle ne olacak? Almanya bütün o meşum hâdiselerin üzerini bir kalemde çizecek mi?

MÜEYYİDE PAKETİNDE GERİ ADIM MI ATILACAK?

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerinde yeni fasıl açılmamasından Hermes kredi garantilerinin dondurulmasına varıncaya kadar ağır müeyyideler ihtiva eden paketin bugünden sonra aynı sertlikte tatbik edilmeyeceği sır değil. Afrin Harekâtı’nda Alman Leopar tanklarının kullanılmaması için Berlin’in Ankara’ya verdiği ültimatomu geri çekme ihtimali de kuvvet kazandı.

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Türkiye’de mahpus Alman vatandaşlarının tahliyesi için biri Erdoğan ikisi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile olmak üzere üç görüşme yapmıştı. Gabriel, Der Spiegel’de yayımlanan mülakatında, Yücel ve diğer isimlerin tahliyesi halinde silah yasağını esnetebileceklerini söylemişti.

ALMAN HÜKÛMETİ: PAZARLIK YAPMADIK

Merkel’in hükûmet sözcüsünün bugün tahliyeden duyulan memnuniyeti ifade ederken, “Türkiye ile herhangi bir anlaşma yapmadık. Bir pazarlık içine girmedik” sözlerini sarfetmesi kamuoyu baskısını azaltma teşebbüsü olarak görülüyor. Alman gazetelerinde Merkel’e açık biçimde ‘Erdoğan’ın tuzağına düşme’ çağrısı yapılıyor.

Muhalefet de ‘kirli pazarlık’ iddialarına karşı teyakkuz halinde. Yeşiller partisinden Cem Özdemir, Erdoğan idaresi altında Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının günden güne gerilediğine dikkat çekiyor.

Özdemir’in, “Şunun netleştirilmesi gerekiyor; Türkiye’deki insan hakları durumunda bir iyileşme olmadığı sürece Türkiye’ye ne turizmde ne de gümrük birliği modernizasyonu müzakerelerinde ne de herhangi farklı bir konuda kolaylık sağlanacak” tespiti Almanya’da kamuoyundaki iklimi aksettirmesi bakımından mühim.

Özdemir, Yücel’in Erdoğan’ın karşılığında istediklerini alabilmek için şantaj yapabileceği ‘siyasi rehinesi’ olduğunu vurguluyor.

SOL PARTİ ŞÜPHELİ DEĞİŞ-TOKUŞA KARŞI

Sol Parti (Die Linke) Federal Meclis Grup Başkanı Wagenknecht’e göre Yücel’in tahliyesine karşı Almanya’nın duruşundan taviz vermesi halinde şüpheli bir değiş tokuşun içine girilecek ve bu durum Yücel’e de bir tokat anlamına gelecektir.

Merkel’in haklı itirazların ne kadarını dikkate aldığını önümüzdeki günler gösterecek. Tutarlı adımların meşruiyetine gölge düşürecek geri adımların siyasî faturası Merkel’e çıkarılır. Almanya AB içindeki nüfuzu ve muazzam iktisadî büyüklüğü ile Erdoğan’ı köşeye sıkıştırdı.

BAŞKANLIK SEÇİMİ İÇİN MANEVRA

Berlin’in masaya yumruğunu vurduğu tarihten bugüne 7 ay geçti. Bu kadar kısa müddette Erdoğan, ‘Nazi artığı’ diye hakaret ettiği Merkel ile masaya oturma noktasına geldi. Zira başkanlık seçimine gitme hazırlığı yapıyor ve acilen paraya ihtiyacı var. Meydanlarda ‘Almanya bizi kıskanıyor’ nutukları irat etse de artık yelkenleri suya indirmekten başka çaresi yok.

Almanya’ya rağmen ticaret, turizm, yatırım ve sermaye çekmek mümkün olmuyormuş. Böyle olacağını bildiği bir mücadeleye rey ütmek için girişti. Kitlelerin hissiyatını sömürdü. Yine rey ütmesi lazım. Çevir kazı yanmasın diyecek… Bunu yaparken kuyruğu dik tutmasını sağlayacak mekanizmaları harekete geçiriyor. Deniz Yücel’i de diğer Alman vatandaşlarını da bugünler için rehin almıştı.

AL DENİZ YÜCEL’İ, VER TANKI, PARAYI!

İşte bu yüzden Deniz Yücel’in tahliyesi ümit verici bir gelişme olarak mütalaa edilemez. Maalesef Yücel’in Erdoğan’ın nezdinde kirli pazarlık için heybesinde tuttuğu bir kozdan başka bir karşılığı yok. Al Deniz Yücel’i ver parayı, tankı, krediyi…

Almanya’nın kendi vatandaşlarının hak ve hukukunu her zeminde müdafaa etmesi takdire şayan bir siyasettir. Amma velakin o kararlılık sadece kendi vatandaşları ile mahdut kalmamalı. Aksi takdirde Almanya, Erdoğan’ın Olağanüstü Hal (OHAL) rejiminde insanlığa karşı işlenen diğer suçlara göz yummuş olur.

ALTAN KARDEŞLER VE NAZLI ILICAK’A AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET

Yücel’in tahliye olduğu gün gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı. Darbe davalarında binbaşılar, albaylar, generaller tahliye edilirken elinde sadece kalemi olan gazeteciler müebbete mahkum ediliyor. Tek suçları vardı o da Erdoğan’a muhalefet etmekti.

Bütün bunlar hoş bir tesadüf olamaz…

Türkiye’de Yücel’in tahliyesi çok konuşulmasın diye makale, tweet ve televizyon reklamından subliminal darbe mesajı davasında böyle bir ceza verildi. Hatta Yücel açıklama yapmasın diye Silivri Cezaevi’nin ön kapısından çıkarılmadı. Gazeteciler orada beklerken Yücel kimsenin bilmediği, kullanmadığı başka bir kapıdan sessizce tahliye edildi.

MERİÇ’TE VE EGE’DE ÖLEN İNSANLIK

Erdoğan, Hitler Almanya’sında 1933-1945 seneleri arasında muhalif kesimlerin maruz kaldığı baskıları, tedhişi ve sürgünleri Türkiye’de 2018 senesinde birebir tatbik ediyor. Baskılar, işkence ve esaret tahammül edilemez öyle bir noktaya geldi ki insanlar kışın ortasında sınırı kaçak yollardan geçmek için ölüm yolculuğuna çıkıyor.

Üç gün evvel Meriç Nehri’nde boğulan yedi kişi arasında bir bebek, iki çocuk, iki kadın vardı. İki ay evvel Ege Denizi’nde boğularak can veren Maden ailesi de Erdoğan rejiminden kaçıyordu. Karşı kıyıya varabilselerdi en temel insan hakkı olan hürriyetlerini geri alacaklardı.

Zerre kadar vicdan taşıyan herkesi kahreden bu acıların tekrar yaşanmaması için Avrupa Birliği’nin, hassaten Almanya’nın Erdoğan’a karşı daha net ve kararlı bir duruş sergilemesi elzemdir.

Birilerinin acısı başkalarının sevinci ya da zaferi olmamalı.

Deniz Yücel adına sevinirken Türkiye adına üzülüyorum…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin