Çoğaltma tutkusu [Beklenmedik Yolculuk-2]

YAZI DİZİSİ | VEYSEL AYHAN

 

“Kent halkına öfke besleme sakın,

çünkü onların, ettiklerini bulduklarını

görecek denli uzun yaşayacaksın.”

Cennet XII. Kanto

 

“Yaradanına ilk sırt çevirenin kurduğu

ve hırsı yüzünden onca

gözyaşı akmasına yol açan senin kentin,

 

çobanı kurt yaptığı için,

koyunları kuzuları doğru yoldan saptıran

lanetli çiçeği yetiştirip, yaymakta.”

Cennet IX. Kanto

 

– Hayali ve sübjektif kurgusal hesaplaşmalar…-

İhtiyar halıcı daha 65 yaşındaydı. Kendince en az 20 yıl daha yaşamayı hayal ediyor, hesaplarını ve planlarını ona göre yapıyordu. Düştüğü hali bir türkü kabullenmek istemiyor. 65 ihtiyar değildi ki… Kendini bir rüyada imiş gibi uyandırmaya çalışıyordu ama nafileydi. Şu uyanıklığın onda birini dünyada elde etseydi bu hallere düşmeyecekti.  Dönüşsüzlük ve telafisizlik kahrediyordu. Oysa üç beş dakika izin verseler dünyaya dönecek her şeyi telafi edecekti.

Mavi elbiseli melek:

– Her insana günahlarını telafi imkan verilir. Kimisi bunları fark etmez bile.

O sırada bir perde aralandı. İhtiyar halıcı bir anda kendini yaptığı amellerinin ortasında buldu. Dünyaya dönmüş, zaman geri gelmişti. Dünyada yaşadığı bir sahnenin içine düşmüştü. Kendine dokunabiliyordu, yakından bakabiliyordu. Melek işaret etti:

– Bak görüyor musun? Senden defalarca fakir öğrenciler için burs istiyorlar. Yüzlerce öğrenciye bakacak paran olmasına rağmen onları kovuyorsun. Bu, her defasında senin için bir telafi kapısıydı.

Bir perde daha açıldı.

– Bak, seni haftada bir akşam sohbete davet ediyorlar. “Yok” diyorsun. Çok meşgulmüşsün. Gece de çalışıyormuşsun… Bu reddedilmez bir telafi kapısıydı.

– Bak görüyor musun? Mahallendeki yurdun elektrikleri kesik. Oğlun ödemen için rica ediyor, yalvarıyor. Reddediyorsun. Oğlun lisede okurken ahlakı, eğitimi ve terbiyesi için müteşekkir olduğun insanların arkasından ağır sözler ediyorsun. Bu teklif bir telafi kapısıydı.

Perde açıldıkça pişmanlık ihtiyar halıcının ruhunu bir mengene gibi sıkıyordu.

– Bak görüyor musun? Mağaza komşun sana geliyor. Bu ithamların yalan ve iftira olduğunu sana uzun uzun anlatıyor. Hak veriyorsun. Ama müşterilerini kaybedeceğinden, ihaleleri kaçıracağından korktuğun için “Hayır koskoca adamlar yalan söylüyor da siz mi doğru söylüyorsunuz. Herkes yanlış da siz mi doğrusunuz!” diye itiraz ediyorsun.

Siyah elbiseli melek:

– Haksız değildin. Komşunu hapse attılar. Sonra mağazasını ve servetini hırsız ve haramiler aldı. Ama hepsi onun için altın külçelerine inkılap etmiş sadaka sayıldı. Deftere öyle kaydedildi. Daha dünyadayken cenneti kazandı. Onlara şimdiden sonraki hayatlarında yaptıklarının zarar vermesi zor.

Mavi elbiseli melek:

– İşte o komşu ile arkadaşlığın bir telafi kapısıydı. Ama sen sayıları çok sevdin. Rakamlarla gurur duydun. Hesaplayıp hesaplayıp içini ferahlattın. Alt alta yazıp yazıp inşirah duydun.

Diğer melek:

– Yegane derdin servetini çoğaltmak oldu. Bu tehlikeyi de Kur’an haber vermişti: “O çoğaltma yarışı (tutkusu) sizleri oyaladı. Ta ki ölüp kabre gelinceye kadar.” (Tekasür: 1,2)

İhtiyar halıcı o an kendisini bu hallere düşüren bankada bırakıp geldiği milyonlarını, sadece kendinin bildiği kiralık kasadaki dövizlerini, tapularını, düşündü. Sonra her şeyini, evini barkını, milyonlarını dünyada kaybeden komşusunun “talihliliği” geldi aklına. Melek konuşuyor o ise nazarını aşağı dikmiş, bakmıyor, eskiye ait amellerini görmek istemiyordu.

İlk melek devam etti:

– Bak görüyor musun? Oğlunun bir arkadaşı iş yerine geliyor. “Oğlunuza avukat tutsam parasını verir misiniz?” diye soruyur. Kovalıyorsun. Arkasından onu ihbar ediyorsun. Ve bu yaptığını camide “Ben o teröristlere avukat parası bile vermedim.” diye gururla anlatıyorsun. Kaçırdığın bir telafi kapısıydı.

Telafi imkanlarından birini bile değerlendirseydin bu, Rabbimizin atâsını celbedebilirdi.

İhtiyar halıcı tüm amellerin kayıt edilmiş olmasından dehşete düşmüştü.

Siyah elbiseli melek:

– Evet düşündüğün gibi. Durumun tam olarak Kur’an’da:

“İşte herkesin hesap defteri önüne konuldu. Mücrimlerin defterdeki kayıtlardan korktuklarını ve şöyle dediklerini görürsün: ‘Eyvah bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük koymuş, ne büyük, yazılmadık şey bırakmamış!’ Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki Rabbin kimseye zulmetmez. (Kehf: 49)

İhtiyar halıcı bu ayetleri sanki ilk defa duyuyordu. Şoktaydı.

İlk melek:

– Ki daha defterlerin açıldığı gün gelmedi. Bizim vazifemiz ilk sorguyu yapmak ve size kazandığınız veya kaybettiğiniz ‘kader-denk’ noktalarını sana göstermek.

Duyduğu sözler her yanından gelen çivili birer balyoz gibi onu eziyordu. Kaburgaları daralıyor, altındaki kefen kararıyordu. Kefenin düğüm yerlerinden zifte benzer bir mayi sızıyordu.

Endişeyle meleklere döndü:

– Şimdi bana ne olacak o zaman? Kıldığım namazlar nerede? Yaptığım hayırlar, umreler…

Siyah elbiseli melek:

– Amel defterinde elmasların, zümrütlerin zebercedlerin vardı. Taşıyamadın. Hepsi kömüre kalboldu. Bunun haberi de gelmişti size: “Biz onların herhangi bir amel (ve hareket) yapdılarsa (hepsinin) önüne geçtik de bunları saçılmış (ve hiçbir değeri olmayan) zerreler yaptık.” (Furkan: 23)

***

“Gördüğün adam yeryüzünde kurumlunun tekiydi;

küçücük bir iyilik izi süslemez belleğini:

bu nedenle buradaki gölgesi bunca öfkeli.

 

Yeryüzünde kendini kral sanan birçok kişi,

buraya gelince domuzlar gibi pisliğe bulanacak

ardında horgörüden başka bir şey bırakmayacak.”

Cehennem VIII. Kanto

 

HER ŞEY BİR RÜYA OLSA

Mavi elbiseli melek:

– Her şeye rağmen silinmeyen bazı amellerinin karşılığı olarak bizimle konuşabiliyorsun. Tamamen azaba gömülmedin. Ne olacağını sen de bilebilirsin. Kur’an’da o kadar çok okudun ki! Allah âdil-i mutlaktır. “Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.” (Zilzal: 7)

– Henüz asıl mahkemeye çıkmadın. “Gizli şeylerin açıklanacağı gün.”(Tarık: 9) gelince muhakemen yapılacak. Burası bekleme yeri. Asıl korkman gereken amellere gelmedik daha…

İrkildi. Melek devam etti:

– Her namaza gittiğinde, her cami çıkışında… Evde, mağazanda… Her ağzını açtığında milyonlarca karınca bile ezmeyen mümine “Kafir” dedin. “Hain” dedin. Sadece oğluna ve kızına değil milyonlarca masuma “terörist” dedin.

– Ama onlar darbe yaptı, masum insanları öldürdü.

– Gözünle o dediklerini yaptıklarını gördün mü?

– Evet, televizyonda gördüm.

– Oğlun o dediğini yaptı mı?

– Hayır. O akşam beraberdik.

– Gelinin yaptı mı?

– O, hâfız. Kur’an hocası. Nasıl yapsın?

– İşte o milyonlar da, senin kızın ve oğlun kadar masum. Ama sen onların her birine yüzlerce defa iftira atmışsın. Müminlere “kafir” ithamını kader sana iade etti. Alnına mühür olarak kazındı. Daha dünyada iken hayatını kararttın. İmanını şeytanın rüzgârına saldın. Şimdiki bedel bu. Bir de her bir iftira attığın insana ayrı ayrı bedel ödeyeceksin. Varsa kalan iyiliklerin onlara dağıtılacak. Yoksa onların günahları teker teker her biri adına yükleneceksin.

Bir an yine rüyada olmayı hayal etti. Bir rüya olsa ve bu rüyadan uyansa, “Oh be ne korkunç kâbusmuş” diyebilse… geçmişini telafi etse…

Melek içinden geçenlere cevap veriyordu:

– Dünyadaki her uykunuz bir vefattı. “Geceleyin sizi ‘vefat ettiren’ ve gündüz ne yapıp ettiğinizi bilen O’dur. Gündüz sizi kaldırır ki belirlenmiş ecelinizi tamamlasın. Sonra dönüşünüz O’na olacaktır. Daha sonra da yapmış olduklarınızı size O bildirilecektir.” (En’am: 60)

– Her uyandığında bir “ölüm”den uyandın. Uyandırıldığın her yeni sabahla yapamadığını, geriye gidince yapabileceğini sanıyorsun. Rabbimiz, her yeni soluğu, kirli nefesleri temizlemek için lutfeder.

İş işten geçmiş gibiydi. Geri dönememe, telafi edememe müthiş bir azaptı. Bu korkunç felakette yalnız olamazdı herhalde. Hayatta iken beraber olduğu kimselerin durumunu öğrenmek istedi:

– Peki bizim imam, diğerleri… camidekiler? Hepsi yanılıyor olabilir mi? Onlara ne olacak?

– Senin gibi yapan herkes. Biz almaya geldiğimizi biliriz. Senin hesaplarını biliriz. Başkaları hakkında hüküm veremeyiz.

İlk Melek:

– Sen ve senin gibiler yalnız değilsiniz. Çoğunluğu ve kalabalıkları yanılmaz sandınız. Sorgulamadan peşlerine düştünüz. Güçlü olmak için, zayıfları ezenlere destek oldunuz. Zayıfların haklı olabileceği hiç aklınıza gelmedi.

Siyah elbiseli melek:

– Sana teselli olacaksa merak etme insanların çoğu böyle. Ve Kur’an tilavetine başladı:

– “İnsanların çoğu cahillik ediyor.” (En’am: 111) “İnsanların çoğu zanna uyuyor.” (Yunus: 36) “Yeryüzünde olanların çoğuna uyacak olursan seni (haktan ve doğru yoldan) saptırırlar” (En’am: 116) “İnsanların çoğu yoldan çıkmış fasıklardır.” (A’raf: 102) Çünkü “İnsanların çoğu aklını kullanmıyor.” (Ankebut: 63)

Diğer melek sürdürdü:

– Kalabalıkların yanlışta veya günahta bir araya gelmesi o yanlışı veya günahı  sevap yapmıyor.

İhtiyar halıcının ümitsizliği koyulaşıyordu. Misafir olduğu ülkedekileri merak etti:

– Peki bu gavur mezarlığındakilerin durumu nasıl?  Çoğu kafir. Benden beter olmalılar.

– Onların gördüğü azap seninkini hafifletmez. Biz dün gömülenleri biliyoruz. Seninle başladık. Onlardan da karşılayacağımız var.

– Beni de yanınıza alır mısınız?

– Meyyit izin verirse görebilirsin.

– Dün, senden sonra gömülen yaşlı çiçekçiye gidiyoruz.

– Adına bakınca gayri müslim olduğu anlaşılıyor. Herhalde ateşler içindedir?

***

Domenico dediler ona; bana gelince

İsa’nın, bahçesine yardım etsin diye

seçtiği bahçıvan gibi söz ediyorum ondan.

Cennet XII. Kanto

 

 

Yarın: Çiçekçi ve yanlış örnekler, Mezarlıkta bir gece – 3

[Beklenmedik Yolculuk-1]

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. -yorum yazsak da, “beğenmediğinizi” yayınlamıyorsunuz. tecrübemle sabit.-

    abdullah aymaz siyaset yazınca nasıl da kabul edilmez/anlaşılmaz oluyorsa; veysel ayhan da “dinini siyasetine dahil edince” tiksindirici oluyor. halbuki “siyasete/politikaya” dair yazılarını okuyor, anlıyor, aydınlanıyoruz.

    Aynı Ayetleri pek âlâ bir başka kalem de başka yönlere çeker/çekiyor da.

    Allah ile aldatmaktan vazgeçin. ama bunun da evvelinde, “aldanmaktan” kurtulmak/nız gerek. o da nâmümkün.

    saygılarımla.

    • Serdar bey dini siyasete dahil etmek degil,alet etmek sikinti olan..Efendimiz de de muthis bi siyasi deha vardi malumunuzdur..veysel bey siyasilerin soylemlerini dini cercevede arastirmayanlarin muhtemel akibetine isik tutmus..tiksindiginiz kisim ayetlerin bu yonde cekilmesiyle buyrun siz baska yone cekin ama bu gercegi degistirmicek..

    • Bunların aynen yaşanacağına inanıyoruz

      15 temmuz akşamı hiçbir şeyden habersiz oturduğumuz arkadaşların kimi hapse girdi kimi yurtdışına kaçtı. Hiçbirine darbe ile ilgili tek bir soru sorulmadı. 2012 de Afrika’da kurban kesip fakirlere dağıtarak terör örgütüne yardım suçlanamasıyla 2.5 yıldır hapis yatan arkadaşlarım var. Allah’ın emri kurbanı terör suçu saydı bu hükümet ve hacı hoca bütün millet destekledi

      Günde 10 saat çalışarak başarılı olan ve bütün hakları gaspedilen oğlum ve arkadaşlarına soru çaldılar iftirası attı bu millet ve yıllarca bu iftirada ısrar etti

      Ahirette öyle hesaplaşma olacak ki bakalım ahaberin yalanları fayda edecek mi

  2. Veysel Bey tebrilk ediyorum. Yazılarımnızdan çok istifade ediyorum. Devamını bekliyorum. Bu yaziyi okuyunca kabre girdim de pişman oldum bana süre verin dedim. O süre verilmiş gibi hissediyorum kendimi. İnanin oradaki sorulara muhatap olmuş gibi daha dikkatli yaşamaya çalışıyorum.

  3. Serdar Bey’e
    Meselenin siyasetle ne alakası var. Yarası olan rahatsız olur. Veysel Bey kitabın tam orta yerinden konuşmuş. Siyaset değil konuşan bence hakikat. Ve hakikat de halıcı gibileri her daim rahatsız ediyor gördüğüm kadarı ile.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin