Çocukları ihtiyarlatan günler

Yeni Asya çizeri İbrahim Özdabak, Betül Seda Özcan'ı, 'Cennetin çocuğu' temasıyla 29.06.2017 günü böyle çizmişti.

YORUM | EMİNE EROĞLU

 

            Betül Seda Özcan’ın tertemiz hatırasına…

Bediüzzaman, Müzemmil Suresi, on yedinci ayetteki “çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek bir gün” ifadesini hatırlatarak, “Harb-i Umumîyi gören ihtiyardır.” der.

Bunu söylerken henüz kırklı yaşlarındadır. Fakat Rus esareti ile şartlar o denli ağırlaşmıştır ki, kendini seksen yaşında hisseder.

Ona göre, herkesin bu dünyada “biricik” yaratılmış olmasından kaynaklanan özel, koca bir dünyası vardır. Aile ve toplumsal bağlar, sevgi, şefkat, ihtiyaç gibi sebeplerle birbirinin içine girmiş dünyalardır bunlar. Fakat herkesin hususi dünyasının direği, kendi hayatıdır. Ne vakit birileri o direği yıksalar hususi dünyamız çöker, kıyametimiz kopar.

MAĞDUR HİKÂYELERİ

Zannediyorum her gün bir yenisini yaşadığımız, onlarcasını okuyup dinlediğimiz, iliklerimize kadar işleyen mağdur hikâyelerinin “yaşlandırmadığı” bir ehl-i vicdan kalmamıştır.

Mağduriyetlerden biri bile insanın belini bükecek, saçlarına ak düşürecek kadar dehşetliyken binlercesine şahitlik ediyoruz.

Biliyoruz ki, hikâyeleri bize ulaşanlardan daha çok ulaşmayanlar var.

Mahpusların mahkemelerde kendi eşleri, anne baba önünde anlatamadıkları hikâyeler.

Kelimelere dökülemediği için ruhlarda iz bırakan çocuk hikâyeleri, sâmit infiallerle (suskun kabullenişlerle) geçiştirilen hasta hikâyeleri, ölürsek unutabileceğimiz lohusa kadın, emzikli anne hikâyeleri…

Ölmemek, sağlığımızı yitirmemek, yana yana kül olmamak için dinlemekten ve anlatmaktan kaçındığımız işkence ve taciz hikâyeleri.

Bir kelime ile bile olsun kalplerini kırmaktan sakındığımız muhteremlerin dünyalarını başlarına yıkan, bastıkları toprağı gözlerimize sürme diye çekeceğimiz azizelerin kıyametlerini koparan mazlumiyet hikâyeleri…

Doğum tarihlerimizin hükmü yok artık.

Hükmü yok çocukluğumuzun, gençliğimizin.

Değil mi ki, demir parmaklıkların arkasından bakıyoruz dünyaya.

Yüreğimizdeki acıyla uyuyup uyanıyoruz.

Hepimiz ihtiyarız…

ASHAB-I UHDUT

Kur’an’ın bize Uhdut ashabını yer, zaman ve fâillerini belirtmeden anlatmasının sebebi, benzer mağduriyetlerin tüm asırlarda yaşanabileceğine dikkat çekmek olsa gerek.

Sahabe-i Kiram Efendilerimiz de, gördükleri işkence ve zulümleri Buruc Suresi’nin satırları üzerinden geçerek anlamlandırmışlardı.

“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de sonra tövbe etmeyen” (Buruc,10) Ashab-ı Uhdud’un hikâyesinin üzerinden…

Dönemin zalim muktediri, tekili “hadd”, çoğulu “uhdûd” olarak adlandırılan uzunlamasına ve derin hendekler, çukurlar, kanallar kazdırmış ve içlerine büyük ateşler yaktırmıştı.

Allah’a inananları kendi sapık anlayışına döndürmek için eziyet ederdi. Allah’a imanda ısrar edenleri işkenceden geçirtir, sonra da ateşe attırırdı.

Zalim ve çevresi, insanlıktan öylesine uzaklaşmışlardı ki, hendeğin etrafına oturur, bu vahşeti zevkle seyrederlerdi.

Ashâb-ı Uhdûd, inananları ateş dolu hendeklere atıp cayır cayır yakarken, biri kucağında, ikisi de eteklerinden tutmuş üç çocuklu bir kadının getirildiği ve dininden dönmezse çocuklarıyla beraber ateşe atılmakla karşı karşıya bırakıldığı da rivayet edilir.

Kahraman kadın, imanı uğruna çocuklarıyla birlikte ölümü çoktan göze almıştır. İşkencelere rağmen dinini terk etmez. Bunun üzerine önce büyük çocuğu, sonra diğeri gözlerinin önünde ateşe atılır.

Yüreği parçalanan anne, gözyaşı yerine yanaklarından kan akıtır ama ilahi rızayı kazanmak uğruna sabreder.

Sıra kendisine geldiğinde bir an tereddüt yaşar. Kucağındaki masum yavrusunu düşünür. Annenin halinde imandan gelen bir vakar, metanet ve sükûnet vardır. Fakat içinden kopan feryat, Arş-ı Ala’yı titretir.

İşte o zaman Cenâb-ı Hakk kundaktaki bebeği konuşturur:

“Sabret anneciğim! Dininde sebat göster ve bırak kendini ateşe. Çünkü sen Hakk üzerinesin, Allah seninle beraber!..”

ATEŞİN BAŞINA OTURANLAR

Müminler affetseler de, dine ve imana dokunanların affolunmayacaklarını işaret edercesine Kur’an “kutile” sözüyle “Kahroldular, kahrolsunlar, canları çıksın, lanete uğrasınlar!” diyor o zalimler için.

Ashab-ı Uhdut da, o kahraman kadın da, anneleriyle birlikte ateşe atılan “etekteki çocuklar” da, “kundaktaki bebek” de birer prototip yalnızca. Zaman değişir, firavunlar ve işkence yöntemleri değişir. Ateşin başına oturanlar, yani “tuzak kuranlar” değişir. Ama zulüm sahnesi değişmez.

Gün gelir kurulan tuzağın adı “15 Temmuz Darbe tiyatrosu” olur. İftira kuyuları kazılır, kin ve nefret ateşleri tutuşturulur. Yüzbinlerce insan masumiyetlerine bakılmadan çoluk çocukları ile birlikte o ateşin içine atılır. Kuyular yeni iftiralarla derinleşir, ateş akla hayale gelmeyen zulümlerle harlanır. Hendek diğer ülkelere doğru uzatılır. Ateşin başında oturan seyirciler çoğalır…

Ve yine gözlerinden yaş yerine kan akıtan o yiğit kadınlar ateşe yürür. İçlerinden Arş-ı Âlâ’yı titretecek feryatlar kopar. Çocuklar şahitlik ettikleri acılarla yaşlanır.

İlahi beyanda şahid ile meşhuda (şahit olunana) kasem edilir (Buruc, 3).

Nefisler susar, vicdan burçlarında “kahrolası ashâb-ı Uhdut” ayeti yankılanır:

“Müslümanlara komplo kuranlar, işkence edenler, hapishane hapishane dolaştıranlar, ölmeden mezara koymaya uğraşanlar kahrolsunlar!”

Ve kahrolmuşlardır da… “Ne yaparlarsa yapsınlar, Allah’ın hükmünden kaçamazlar. Zira Allah, ilmi ve kudretiyle onları arkalarından kuşatmıştır” (Buruc, 20).

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. “Ecel bir ”

    Ayak izlerini takip edebiliyorsa /yazanlar/okuyanlar/çizenler ,bir dönem sonra “kişiler değişiyor olaylar hep aynı ” saptamasını çok rahat yapabilir.

    Çocuk /bebek ölümleri…Anadolu da ” cahil halk “denilen bir kesimden bahsedilir.O cahil tanımlaması yapılan halkın bebek ve çocuk ölümleri ile ilgili “cahilce” bir yaklaşımı vardır ,kimilerine göre…

    Şöyle ki;Sabii *** (şüphesiz ki ,iman edenlerle ve YahudilerdenHıristiyanlardan,Sabiilerden kim Allah’a ahiret gününe gerçekten inanır ve salih bir amel işlerse ,elbette bunların Rabbileri katında ödülleri vardır.Bunlara korku yokturBunlar üzülecek de değillerdir) dediğimiz masumlar günahsızlar öldüğünde veya kasıtla öldüğünde ardından aileleri, yakınları, ondan sorumlu olan kişiler ” kuş gibi geldi gitti ” cennete cennet kuşu oldu “derler.

    Onlar ,dünya denilen gölgelikte kısacık kalıp sırtını bir ağaca dayamadan,gölgelenmeden asıl mekanlarına dönen saf ruhlardır.

    Artık yoktur kuzucukları ,yavrucukları ,canları,ciğerpareleri,yüreğinin köşecikleri,lokumcukları,cillili kuşları ,has kızları vb…
    Yoktur işte…
    Mayaları toprak olan insanlar elleriyle kimilerinin beline kadar kazdıkları, kimilerinin boyunca kazdıkları ,cismani ebedi yataklarına kucaklarında götürürler, bembeyaz .

    Ebedi yataklarının bulunduğu bir parça toprak anne/baba /yakınları için kanlı gözyaşlarıyla suladıkları gül bahçeleridir aslında.

    Kimileri zamansız öldü derken kimileri Allah verdi,Allah aldı diyerek Yaratıcısına tam teslimiyetle istikbalini aydınlatır. Mefta geride kalanlara dünya atmosferinde kalanlara bir kaç cümle kurmak isteseydi ne söylerdi veya nasıl ulaşırdı kalanlara? Burası metafizikle ilgili süreçtir.İnsan denilen varlık et ,kemik,kan faniliği içinde iken metafiziğe vakıfolabilmesi özel eğitim isteyen bir durum.

    Bu dünyadan ebedi hayatına ulaşan ruh için üzülecek tek bir nokta bile kalmamıştır.Geride kalanlar ve meftanın bu dünyadaki varlığına son verenlerin Kur’an ayetleriyle alay edenlerden farkı yoktur.Kur’an ayetleri ile dalga geçenler şu ayeti kerim-e de açıkça tanımlanır.

    ****12-Dikkat edin ! Doğrusu bunlar ,ortalığı karıştıranlardır;fakat farkında değillerdir.13-Yine bunlara insanların iman ettiği gibi iman edin ! denildiği zaman “Biz o beyinsizlerin iman ettikleri gibi mi iman edelim ? derler.Dikkat! Doğrusu bunlar beyinsizlerin ta kendileridir,fakat bilmiyorlar” (2/12,13)

    Nihayetinde son sözü yine aynı surenin 15.ayeti söyler;

    15-ALLAH onlarla alay ediyor da ,azgınlıkları içerisinde bocalayıp dururken kendilerini sürüklüyor.

    ***Bakara/62.Ayet

  2. Sayın hocam. Bunca zulmün karşılığını belki biz hakiki inanan,mütedeyyinler bu dünyada alamayacağız ama ahirette Rabbimizin lütufları için çektiklerimize değer. Bunu bilmeyen,anlayamayanlara hangi ayeti getirip anlatsak fayda etmeyecektir. Nitekim onca muslüman görünümlü Diyanet (ben bu yaşananların karşısında sessiz kalan teşkilata Hıyanet Teşkilatı diyorum) bile ses çıkarmadığını müşahede ediyoruz.

  3. Esim ogretmen ve birbucuk yildir icerde esim iceri girdiginde iki aylik hamileydim maddi sikinti belki yasamadik manavi bir cok sikinti yasadik 5 yasindaki kizim babasinin resmiyle uyuyordu hergunumuz aglayarak ve izdirabla gecti ve geciyirda ingiliz vatandasi oldugum icin londrada ailemle birlikte yasiyorum su an bebegim 8 aylik ve babasi sadece bir defa gordu turkiyeye gittik ve geri donecegimiz zaman havaalninda cikis yapmamiza izin vermediler yurtdisi yasagi koydular cok sukur rabbimin izniyle biz yinede bir sekilde geri donduk ama bu zulum ne zama. Bitecek artik daha fazla ne kadar dayanabilirim bilemiyorum bitsin bu zulum artik bitsin kizim anne dua ediyorum ama kabul olmuyor diyor artik ..bitsin rabbim bizi affetsin ve bu zulum bitsin firavuna daha fazla firsat vermesin

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin