Cemaat 15 Temmuz’un neresinde? (2) [Ahmet Dönmez]

“15 Temmuz’da Gülen cemaatine dair hiç soru işareti yok mu? Cemaat, darbenin neresinde?” sorularına cevap aramak üzere başlattığım yazı dizisinin dünkü bölümünde, tarihsel arka plana başlangıç yapmıştım. 28 Şubat sürecini 15 Temmuz’un miladı kabul ederek AKP iktidarında kurulan yanlış ilişkilere, 2007 Dolmabahçe görüşmesi, Erdoğan’ın 2010 yılında düğmeye basması ve Ergenekon-Balyoz sanıklarının intikam yeminlerine değinmiştik. Bugün kaldığımız yerden devam edelim:

5- Peki nasıl çoluğuna çocuğuna varıncaya kadar intikam alınacaktı? Birileri hummalı bir şekilde isim tespitleri yapıyordu. Askere yönelik operasyonlardan sonra Ergenekon büyük oranda MİT’e çekilmiş ve ‘son kale’ olarak MİT’te varlığını sürdürmeye başlamıştı. ‘Ergenekon’dan çıkış’ da oradan olacaktı.

TSK’DAKİ CEMAATE YAKIN ASKERLERİN LİSTELERİ HAZIRLANDI

Aydınlık gazetesi, Ağustos 2012’de bir MİT raporu yayınladı. Rapora göre istihbarat teşkilatı, uzun süre çalışarak kapsamlı bir cemaat raporu hazırlamıştı. Erdoğan’ın talimatıyla hazırlandığı belirtilen rapor, ekleriyle birlikte 40 klasörü buluyordu. Raporda, mali gücünden insan kaynaklarına kadar A’den Z’ye cemaatin röntgeni çekilmişti. Cemaatin önde gelenleri olduğu ifade edilen 4 bin 800 kişi de yakın takibe alınmıştı. Her ne kadar MİT yalanlama geçse de haberin doğru olduğunu herkes biliyordu. Zaten çok geçmeden yaşanacaklar, doğruluğunu kanıtlayacaktı.

Bu isim tespiti çalışması, Ergenekon ve Balyoz davalarında hapse atılan komutanlarca da yapılıyordu. En başta, “Biz kaç kişiyiz? Bizim dışımızdaki herkes şüphelidir” mantığı ile çalışmalara başlandı. Bu çalışmaların neticesinde bir takım isimler, listeler, devreler tespit edilerek çeşitli yerlere raporlandı. Bir tanesi de 15 Temmuz darbe girişiminden 3 ay önce Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel tarafından ‘Ağacın Kurdu-TSK’de Şakirtlerin İşgali mi?’ ismiyle kitaplaştırıldı.

Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in “Tasfiye edileceklerin listesini biz verdik”  sözü, öylesine sarf edilmiş egosantrik bir söz değildi.

TESPİT EDİLEN İSİMLERİN DEVŞİRİLMESİ İÇİN ÇALIŞMA BAŞLATILDI

İsimler büyük oranda tespit edildikten sonra bunlar üzerinde detaylı çalışılmaya başlandı. Zaten hâlihazırda öteden beri cemaatin içine sızdırılmış olan istihbarat elemanları vardı. Ancak bu yeterli değildi. Cemaatin tamamen yok edilebilmesi için daha fazla ve daha mahrem isimlere ulaşılması gerekiyordu.

Tespit edilen isim listeleri üzerinden zayıf halkalar ve zaafı olanlara yoğunlaşıldı. Kritik yerdeki önemli isimler üzerinde de çalışıldı. İçlerinden devşirilecek ya da angaje edilecek kişiler araştırıldı.  Bunlara kanca atıldı ve kısmen başarılı da olundu.

Mesela eski MİT Kontr-Terör Daire Başkanvekili Mehmet Eymür’ün de teyit ettiği üzere Adil Öksüz bunların başında geliyor olabilir mi?

15 Temmuz günü darbeyi MİT’e ihbar eden Pilot Binbaşı O.K.’nin de son 2 yıldır aslında MİT’e çalıştığı iddiasını buna eklersek daha anlamlı bir fotoğraf ortaya çıkacaktır. Bunların dışında gerek askeriye gerekse cemaatin sivil kadroları içerisinde başka kaç kişinin MİT tarafından angaje edildiğini bilmiyoruz. Sayının bunlarla sınırlı olması mümkün değil. Çok güvenilen, asla şüphe edilmeyen daha kaç insanın aslında MİT personeli olduğu öğrenilirse muhtemelen cemaat içerisinde büyük bir şok yaşanacaktır. Önemli olan, bu isimlerin 15 Temmuz’da nasıl bir rol oynadığıdır.

Yine Perinçek’in, darbe girişiminden sonra Haber Türk’te Fatih Altaylı ile ‘Teke Tek’ programında sarfettiği, “Deniz Kuvvetleri’nde Tümamiral Soner Polat komutanımız, bizim partimizin liderlerindendir. Ona rica ettim, arkadaşlarıyla oturdular, geçmişte bildikleri ve haklarında rapor yazdıkları bütün insanlar ordudan temizlendi. Bizim örgütte olduğunu bildiğimiz adamların hepsi bu darbede çıktı ve ‘kurunun yanında yaş da yandı’ falan diye üzüleceğimiz hiç bir insan yok.” şeklindeki sözleri önemli. Yani 20 yıl önce 28 Şubat’ta başaramadıklarını bu kez başardıklarını söylüyordu Perinçek. Peki, isimler noktasında nasıl bu kadar emindi? Nasıl oluyordu da ‘kurunun yanında hiç yaşın yanmadığı’ gibi iddialı bir açıklama yapabiliyordu? Angaje edilen elemanların bunda ne kadar rolü vardı?

SON 3 YILDA ODA SÜREKLİ ISITILDI

6- En nihayet, dershanelerin kapatılması ve sonrasında 17 Aralık süreci başladı. Yolsuzluk operasyonundan 1 hafta sonra, 24 Aralık 2013 tarihinde dönemin Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’dan, “Milli orduya kumpas” yazısı geldi. Bu, 2007’den beri sütre gerisinde süregelen bir aks değişikliğinin, bir ittifakın dünya âleme ilan edilmesiydi. Böylece Fatih Ilgar’ların, Cem Aziz Çakmak’ların “Bize gelen bilgiler var, yakında çıkacağız” şeklindeki sözlerin kaynağı da anlaşılmış oluyordu.

Bu yazıyla aynı gün partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında bir konuşma yapan Erdoğan, Cemaate savaş ilan etti. Ancak faşist yönetimlerin kullanacağı ifadelerle, tarihte eşine az rastlanan sert ve acımasız bir tasfiye süreci başlattı.

İnsanlar sırf mensubiyetinden dolayı tutuklanıyor, işlerinden atılıyor, memurlar kızağa çekiliyor, kurumlara el konuyor, okullara baskınlar yapılıyor, okulların içinden yol geçiriliyor, anaokulu bile terör polislerince basılıyor ve bazı cemaat gönüllüleri de ülkeyi terketmek zorunda bırakılıyordu.

Bu operasyonlar o kadar ‘başarılı’ ilerliyordu ki, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 16 Nisan 2016 tarihinde Erzurum’daki bir konuşmasında, “Şunu açık yüreklilikle itiraf etmeliyim ki, bu mücadeleyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan daha iyi ve daha başarılı başka kimse yapamazdı.” diyecekti.

Tabii bu arada işin en az bunun kadar önemli bir başka boyutu daha var. Cemaat tabanı muazzam bir psikolojik baskı altında bunaltılıyordu. ‘Haşhaşi’den ‘terörist’e, ‘süte karışmış pis su’dan ‘virüs’e kadar sabah akşam çeşitli hakaretler işitiyordu. Bu hakaretlerden en fazla payını alan da Hareket’in lideri Fethullah Gülen’di. Bu da cemaat gönüllülerini bir o kadar rencide ediyordu. Sürekli damarına ve nasırına basılan, provoke edilen, terörize edilmeye çalışılan, oturduğu binada bile huzuru kaçan, komşularınca tacize uğrayan, iş yerlerinde mobinge maruz kalan, kemiğine dayanıncaya kadar etine bıçak sokulan bir cemaat söz konusuydu. Hanefi Avcı’nın Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili yaptığı benzetmede olduğu gibi, birileri ısrarla odayı ısıtmaya çalışıyordu. Böylelikle birileri de ceketlerini çıkarmaya zorlanıyordu. 3 yıl boyunca oda cehennem sıcaklığına ulaştırıldı.

Peki, birileri ceketini çıkaracak mıydı? 15 Temmuz akşamı darbeye kalkışan askerler onlar mıydı?

 

DEVAM EDECEK…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin