Büyük Türkiye Göçü

HABER-ANALİZ | KEMAL AY

Dün, BBC’nin internet sitesinde, Türkiye muhabiri Mark Lowen imzalı bir haber yayınlandı. Başlığı şöyle: ‘Türkiye’nin Beyin Göçü: Kıyım entelektüelleri dışarı itiyor.’ Haber metni, Bülent Somay’la yapılmış bir röportajla başlıyor. Türkiye’de Bilgi Üniversitesi’nde çalışan Somay, bir süre önce Brüksel’e taşınmış. Barış imzacısı akademisyenlerden biri olarak, artık Türkiye’de kalamadığını veciz şekilde anlatmış. Lowen’in aktardığı şu söz dikkatimi çekti: ‘Bülent Somay ayrılmayı seçmedi, Türkiye’nin kendisini dışarı attığını hissediyor.’ Avrupa’ya adım attığımda benle görüşmek isteyen bir gazeteciye benzer bir şeyler söylemiştim: ‘Türkiye halkı, bizim topluma yapacağımız katkıyı istemediğini açık bir şekilde ifade etti.’

KİMLİK İNŞASININ BÜYÜK SANCILARI

Evet, evvela bu bir tercih. Filozof Ernest Renan, milliyetçiliğin her gün tekrar eden bir referandumu andırdığını söylemişti. Her gün, tekrar ve tekrar hangi milletten olduğunuzla ilgili bir görüş ortaya koyarsınız. Renan’ın yaşadığı yıllarda milliyetçilik yeni ve parlak bir fikirdi ve bu şekilde toplum içinde capcanlı olması kaçınılmazdı. Ancak genel anlamda toplumsal karakteristiğin tıpkı Renan’ın dediği gibi ‘günlük tercihlerle’ şekillendiği yadsınamaz bir gerçek. Özellikle de bu ‘bilinç’ yeni oluşturulmuşsa, henüz bir dengeye oturmamışsa. Bu noktada toplum, bu yeniliği içselleştirene kadar yer yer parodiye kaçan tavır ve sözlerle kendini ifade etmeye çalışır. Tıpkı bir çocuğun yeni öğrendiği kelimeleri sürekli cümle içinde kullanmaya çalışması gibi.

Türkiye’de de şu anda, Erdoğan’ın kurgulamaya çalıştığı yeni bir milliyetçi-muhafazakâr kimlik üzerinde çalışılıyor. 3. sınıf TV dizileri, belediyelerin organize ettiği içeriği beş para etmez konferanslar, parlatılmaya çalışılan ve fakat aslında kalibresi pek de yeterli olmayan ‘yeni entelektüel sınıfı’ bunun parçalarını oluşturuyor. Uzaktan bakınca emekleme safhasında görünüyor. Ne fikirleri yeni, ne de daha önceki deneyimlerden toplumlara bir fayda gelmiş. Ama asıl mesele bu değil zaten. ‘Biz yapıyoruz’ hissiyatı. Yine çocuklardan örnek vereyim: 1-2 yaşındaki çocuklar yeni yeni keşfettiği dünyada ‘ben-merkezci’ bir tavır takınırlar çünkü artık dünyada pasif bir nesne değil, aktif bir özne olduklarını keşfederler. Bir şeyleri değiştirebiliyor, etkileyebiliyor olmak, onları bencilleştirir.

‘DİNDAR ÖĞRENCİLERİM’

Nitekim Bülent Somay, bunu röportajda verdiği bir örnekle şöyle açıklıyor: ‘Eskiden dindar öğrencilerimle çok sağlıklı bir ilişkim vardı. Ama şimdi kendilerini elit, bizi de parya görüyorlar. Yıllar önce gücü ele geçirmeye çalışıyorlardı. Şimdi elde ettiler, bizim gücü paylaşma hakkımızı sorguluyorlar.’

Bilgi Üniversitesi’nde daha önce Zeynep Sayın Balıkçıoğlu, ders esnasında sarf ettiği ve öğrencisinin kaydederek şikâyette bulunduğu sözleri sebebiyle ‘Erdoğan’a hakaretten’ kovulmuştu hatırlarsanız. Amerikan televizyonlarında siyasîlere söylenebilen sözlere baktığınızda, halka açık olmayan bir ders sınıfında edilen sözlerden ötürü hem kovulmak hem de aşağılanmak, Türkiye’de entelektüel sınıfın ‘hizaya getirilmek’ istendiğinin en açık deliliydi. Gelgelelim, Bilgi Üniversitesi yönetiminin bu kararından sonra sadece bir kişi ‘destek’ istifası sundu. O da Alman tarihçi Christoph K. Neumann’dı. Bu da madalyonun diğer yüzü.

İSPANYA’DAN KAÇIP GELMİŞLERDİ, GERİ DÖNÜYORLAR

BBC’nin dosyasında bazı önemli rakamlar da var. Son beş yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasından 17 bin kişi İngiltere’ye, 7 bin kişi Almanya’ya ve 5 bin kişi de Fransa’ya göç etmiş. Daha ilginç bir istatistik ise, bu süreçte 4 bin 500’e yakın Türkiye Yahudi’sinin İspanya ve Portekiz’e vatandaşlık başvurusu yapması. 16. yüzyılda İspanya’daki kıyımdan kaçarak Osmanlı’ya sığınan Yahudilere, şimdiki İspanya ve Portekiz vatandaşlık verebileceğini duyurmuştu. Yani göç tersine döndü bir anlamda. Zalim ve gözü dönmüş İspanyol Engizisyonu’nun yerini, zalim ve gözü dönmüş Türkiye siyasî kıyımı aldı. Osmanlı torunları, maalesef dedeleri kadar hayırhâh çıkmadı bir başka deyişle.

Mark Lowen’e konuşmayı kabul eden bir Yahudi vatandaşın sözleri can alıcı: ‘Ayrılmak zorunda olmak canımı sıkıyor ama artık nefes alamıyorum. Düşüncelerim istenmiyor, benim yaşam tarzım istenmiyor. Şimdi bir taraf seçmek zorundayız. Eğer seçtiğiniz taraf doğru değilse işiniz büyümüyor ya da düşüncelerinizi ifade edemiyorsunuz. Aksi halde başınız derde girer. Müslüman, Sünni ve hükümet yanlısı olmanız gerekiyor.’ (Bir ekleme yapayım, eğer Cemaat mensubu iseniz ya da iktidarı eleştiren biriyseniz, Sünni Müslüman olmanız da yetmiyor. Bu da bize ‘asıl durum’ ile ilgili ipucu veriyor.)

MUHALİF SİVİL TOPLUM CAN ÇEKİŞİYOR

Yukarıdaki pasajda da görebildiğimiz gibi, Erdoğan’ın terziliğini yapmaya çalıştığı yeni kimlik, toplumsal alanı kuşatmış durumda ve herkesi teslim olmaya zorluyor. Bunu da günlük işlerle gerçekleştiriyor. Baskı, sürekli biraz daha arttırılıyor. Yeni bahaneler üretiliyor. Bununla mücadele etmek de giderek zorlaşıyor çünkü toplumsal dayanışma hatları felç edilmeye yüz tuttu. Türkiye’deki sivil toplum kendi kendine bir direnç üretemez noktada neredeyse. Aslında ne yapacağını da pek bilmiyor. Gündelik hayatı ıskalıyor sürekli ve Erdoğan’ın istediği gibi sandıkları hedefliyor sadece. Oysa mücadele, Gezi’den bu yana gündelik hayatın içinde. Alternatifler üretmedikçe, kaybediyoruz üstelik. Bu sebeple, insanlar ‘kaçış’ imkânı arıyor. BBC’nin haberindeki çarpıcı bir başka veri bununla ilgili. Atina’daki bir emlakçı, Mark Lowen’e, artık haftada en az 3 evi Türk müşterilerine sattığını açıklamış. Yunanistan, 200 bin Euro değerinde ev satın alana vatandaşlık veriyor çünkü.

Bu göç, başka göçlere benzemiyor maalesef.

DÜZELTME: Türkiye’den İngiltere, Almanya ve Fransa’ya gidenlerin sayısı, son beş yıl içindedir. Sehven ‘son bir yıl içinde’ denilmiştir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Son beş yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasından 17 bin kişi İngiltere’ye, 7 bin kişi Almanya’ya ve 5 bin kişi de Fransa’ya göç etmiş. Daha ilginç bir istatistik ise, bu süreçte 4 bin 500’e yakın” olduğu yazılmış. Bu bilginin doğru olup olmadığını nasıl öğrenebilirim? BBC’nin yazması doğruluğuna inanmamız için yeterli mi?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin