Bu dönemden insan manzaraları

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Son yıllar -adı tam konmamış şu dönem- bütün dünya insanları olduğu kadar Türkiye orijinli insanlar için de çok sancılı, çok savurucu seneler oldu. Yıkıcı etkinin ucunun dokunmadığı, etkilemediği kimse kalmadı neredeyse, herkes çapı ve kısmeti nispetinde payını aldı.

Ve herkesin farklı acı eşikleri var;

Kimisi az duydu, kimisi derin hissetti,

Kimisi bir boyutlu, kimisi ise çok boyutlu hissetti acıları.

Kimisi acılarla boğulup kaldı, iç dünyasına çekildi,

Kimisi de şair H. Hüseyin Korkmazgil gibi şöyle dedi:

“… kanadık toprak olduk

çekildik bayrak olduk

döküldük yaprak olduk

geldik bugüne

 

ekmeği bol eyledik

acıyı bal eyledik

sıratı yol eyledik

geldik bugüne.”

Acıyı bal eyleyenler -arı gibi- zehrine mukabil dünyanın en tatlı ve şifalı semeresini verebildiler…

Yaşadıklarını içlerinde sindirerek, bundan başkalarına dersler, yollar çıkardılar.

Kimisi de bu içselleştirmeyi mizaha dönüştürerek bu dönemin kötü adamların başına paylaşımlarını taşlama olarak fırlattılar. Zira izahın olmadığı yerde de mizah başlar ve de baskıcı rejimlerin olduğu yerde;

bu saçma insanlık fıtratına ters düzenlere verilecek en güzel tepki de onu ironiye almaktır, mizahını yapmaktır.

Diktatörler, şahsi hırslarıyla, çocukça bir saplantıyla kendilerine göre bir düzen kurmaya çalışıyorken, kalkıp bunun felsefi izahını ve antitezini sunmaya çalışmak… Yapılır; bunun siyasi, sosyal karşılıkları ortaya konulur ama en kestirmesi, bunun saçmalığını ortaya koyma adına ti’ye almadır sanırım.

Bunu da şu dönem sosyal medyada yapanlar var, gayet de başarılı örnekler.

Bazı insanlar da kendisine, bu tür girişimlere karşı olma, onlara eleştiri getirme misyonunu edinmiş, ki bu çok garip! “Bu kadar insan acı çekerken mizah ne, gülmek ne kardeşim!?.. Siz mizah yapmakla da zalimlerin yaptıklarını makulleştirmeye çalışıyorsunuz..” Numune bazı ifadeler bunlar.

Böyle diyenler, böyle demekle kendilerini daha sosyal sorumluluk sahibi mi hissetmiş oluyorlar, böylelikle bir işe yaradıklarına, bir hayra girdiklerine mi inanıyorlar? Böyle yaparak başkalarına “nasıl da duyarlı ve ihlaslı insanlar olduklarını” mı göstermiş oluyorlar, bu şekilde örnek olmaya mı çalışıyorlar? Bilemiyorum. Herkes niyetinden sorumludur ve “herkese niyet ettiği vardır.”

Hatta sosyal medya hesabından, “insanları düzeltmeye ısrarla devam edeceği” sözünü de verebiliyorlar… Elinde çekiçle gezenler, herkesi çakılacak çiviler olarak görmeye başlar. Düşman başına!

Bu, sadece mizah üretenlere karşı da değil, kendi imkanları ile insanlara bir hizmet sunmaya çalışan herkese karşı böyle bir “Molla Kasımlık” hevesleri var. Ben de kendi çapımda videolar hazırlamaya, yazılar yazmaya çalışıyorum da, oradan biliyorum, bana gelenlerden… “Senin yaptığın da iş mi, bu dediklerin neyi değiştirecek ki, insanlara niye haklarının ileride iade olacağı ümidi veriyorsun ki, kimse hakkını alamayacak, boş işler bunlar” vs şeklinde umut kırmaya yönelik sözler… (Sonradan böyle diyenlerin bazısının operasyonel kimseler olduğunu, insanların direncini kırmaya çalışan art niyetli şahıslar olduğunu gördüm üzülerek…)

Evet, bir tarafta içinden geldiği gibi duygularını, yaşadıklarını paylaşanlar, öbür tarafta ise insanların paylaşımlarına kapak yapma, kulp yapıştırma derdine düşenler… onların hislerine karşı dini, sosyolojik argümanlar sıralayarak kendini gösterme gayretleri… Belki böylece kendi varlığını ortaya koyma, kendisini ispat arayışı. Hayırhahlık güzeldir, tavsiye edilir; ama bunu “insanlara ayar vermeye, sosyal medya zabıtalığı”na indirgemek en bayağısı olsa gerek. Belki de bu dönemin en gereksiz iştigali bu!

YENİDEN VAR OLANLAR

Bu dönemde mesleği, kariyeri, işi elinden alınan insanlar çok büyük bir şok yaşadılar. Kolay değil, yıllarını, ömürlerini verdikleri uğraşlarını bir anda çekip aldı bazı haramiler…

Yakın zamana kadar sayılı akademik kariyer, üst düzey memurluk, bürokratlık ya da dini, sosyal gruplar içindeki aktif ve üst düzey mevkiinden sonra bir anda kendini sıfırlanmış görmek!..

Makamı karakterine yapışmış kimseler, makamı çıkarılınca karakterinden de gidenler oldu, görebildiğim kadarıyla. O makamıyla var olmuş, kendisine zaman ayırmamış, kendisine yatırım yapmamış, bütün aidiyetini, varoluşsallığını kariyerine endekslemiş kimseler, kariyeri gidince karakteri de ortada kötürüm gibi, yarım kala kaldı…

Bir birey olabilmiş, bir makam ile değil de kişiliği ve birikimi ile başlı başına var olabilmiş kimseler ise bütün birikimleri ile dimdik ayakta. Bir makamla var olmuş, değer kazanmış değil, kişiliği ile bulundukları makamlara değer katmış insanlar her şartta bir değer olarak arzı endam etmesini bilmişlerdir. Ve altın her yerde altındır, ister başta taç olsun, isterse çamura düşsün…

Tek boyutlu kalmış insanlar bu süreçte elinden o imkanı alındığında donup kaldılar, başka bir işle iştigali de onuruna gururuna yediremediği için kilitlenip kaldılar…

Bazısı da başka da bir iş yapmaya becerisi, tecrübesi olmadığı için, projektöre tutulmuş bir tavşan gibi baka kaldı. Kolay değil; aklı ermeye başladığında bir işe başlamış ve yıllar yılı o işi yapmış, başkaca da bir şeyden anlamamış. Doğaya salınan evcil canlıların savunmasız kalması gibi bir çaresizlik bu!

Yılların tecrübe birikimlerinin en zirvesindeki insanları, ülkesine en faydalı olma kertesindeki kimseleri bir anda vasıfsız kimseler haline getirenler utansın! Bu “sıfırlamacılar”a fırsat veren insanlarımız da iki kere utansın, ne diyelim!

Elinden imkanı, makamı alanların bunalıma girmesini, isyanlara girmesini ihtimal vermiyorum. Çünkü inanmış birisi niyetinin amelinden hayırlı olduğuna inanır. Görevde kalsaydın sonuna kadar o işini hakkıyla yapmaya çalışacaktın, ama şimdi yapamıyorsun, sebep cihetiyle bir zalim geldi aldı o imkanı elinden, ama aslında kaderi ilahi sana: “Senin hayrını kabul ettim, ölünceye/ hatta kıyamete kadar bu vazifeyi yapmış gibi sevap yazmaktayım sana, şimdi var git kendinle ilgili, yeni bir safha ve sayfa için bir şeyler yapmaya bak” diyor, kim bilir?! (en azından ben öyle algıladım.)

Bütün bu sıfırlamalara rağmen, kendi küllerinden doğan, adeta ikinci bir insan olanlar da var. Hani “bir lisan bir insan, iki lisan iki insan” derler ya, yeni bir uğraşla kendini anlamlandırma da böyle bir yeni insan olmaya vesile sanırım… “İkinci bir bahar yaşıyor bazı ömürler”, bana dedikleri gibi.

Bu dönem ayrıca insanların kendi gibi olabilmelerine, kendilerine zaman ayırmalarına vesile oldu yani… Hemen bir göreve, mesleğe atılan sayısız insan, kendi kabiliyet ve uğraşlarına vakit ayıramamıştı. “Harç bitti, yapı paydos” denilince, kader-i ilahi tarafından üzerlerindeki sorumluluklar alınınca, insanlar kendisiyle baş başa kaldı. 40, 50 yaşından sonra resme, müziğe başlayanlar, berberlik, esnaflık deneyimi yaşayanlar, el işi ürünler, çantalar vs üretmeye başlayanlar ve daha niceleri…

Bunlar yapılırken, “sizin yaptığınızdan da ne olacak, boş işler bunlar, gidin daha faydalı işler yapın, bu yaptıklarınız para etmez” diye bu naif çabaları baltalayanlar da var, gördüğüm kadarıyla…

POZİTİFE PİRİM VERSEK…

Ben bu süreçte pozitif bir icraat ortaya koymaya, hayatta kalıp olumlu bir misal olmaya çalışanları örnek aldım, almaya da devam edeceğim. Her şeye rağmen ayakta kalıp yol almanın, kendi külünden tekrar doğmanın, zehri bal etmenin önemine inandım.

Bu istikamette fikir veren, pozitif/ yapıcı eleştiri getirenlerin tavsiyelerini düğünlerde takılan çeyrek altınlar gibi manidar olduğunu düşünüyorum. Ama yaşam enerjimi, yenilenme- yol alma şevkimi baltalayacak kimselerden de alabildiğine uzak durmaya çalışıyorum. Böylelerini görünce yolumu değiştiriyorum, telefonlarına dikkat ediyorum/uzak duruyorum, sosyal medyada böylelerine mesafeliyim, polemiğe girmiyorum, daha arsız ve pervasız davrandığında ise engelliyorum.

Sizlere de aynısını salıklıyorum, zira sabır kuvvetimiz çok az aslında ve insan ümit ve şevkle ayakta… onu dağıtırsak yaşam enerjimizi de zamanla kaybederiz.

Her yeni gün, yeni bir başlangıç ve ümittir haddizatında,

“Şimdi ne güzel, yeni baştan/ yürümeye ve sevmeye başlamak!” (M. Cevdet Anday)

Sözü bitirirken yine şair Hasan Hüseyin gibi diyelim:

“… ekilir ekin geliriz

ezilir un geliriz

bir gider bin geliriz

beni vurmak kurtuluş mu

 

kor olasın demiyorum

kor olma da

gör beni.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin