‘Bağımlı yargı’nın eli mahkum proje mahkemeleri!

ADİL YARGILAMA İÇİN BAĞIMSIZ YARGI (3)

YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL

“Adil bir yargılama için bağımsız yargının önemi”ni irdelediğimiz bu yazı dizimizin Yargı bağımsızlığı neden ve nasıl işlevsiz hale getirildi? başlıklı  ilk bölümünde, öncelikle genel olarak yargının neden yürütmeye bağımlı, hatta tutsağı hale getirildiğini ortaya koymaya çalışmıştık.

Yazı dizimizin 2. Bölümünde ise “Bağımlı yargı” inşaasında en önemli temel olan kurumların, kurulların –özellikle de HS(Y)K’nın tamamen yürütmeye bağlı hale getirilmesini irdelemiştik.

Bu üçüncü bölümde ise bu yeni “bağlı” yargı düzeninin -Sulh Ceza Hakimlikleri, Ağır Ceza Mahkemeleri, İstinaflar ve Yargıtay- silsilesini işleyeceğiz.

“ÜZERİNDE ÇALIŞILMIŞ PROJE”: SULH CEZALAR!

Başta şunu hatırlatalım ki 16.07.2014 tarihinde faaliyete geçirilen Sulh Ceza Hakimlikleri “mahkeme” niteliğini taşımamakta, sadece soruşturma aşamasında görev almakta olan tek hakimli bir sistemdir: Yakalama, tutuklama, arama, el koyma gibi konularda münhasıran yetkili, sınırlı sayıda ve hâkimleri özel olarak belirlenip atanan ve kapalı devre çalışır. Bir Sulh Ceza Hâkimi kararı aleyhine yapılan itirazı, başka bir Sulh Ceza Hâkimi incelenmektedir.

Bu yapısından dolayı da SCH’lar uluslararası kuruluşlar tarafından da eleştirilmişti.  Nitekim 6.6.2016 tarihli “The functioning of democratic institutions in Turkey” isimli AKPM Raporu (Doc. 14078, paras. 5 ve 69) AKPM’nin 22.6.2016 tarihli oturumunda bazı değişikliklerle kabul edilmişti. (Resolution 2121(2016).

Sulh Ceza Hakimliklerinin görev, yetki ve işleyişlerindeki garabetler noktasında;

Venedik Komisyonu ve BM Özel Raportörü tarafından hazırlanan raporlar oldukça  açıklayıcı! Daha detaylı bilgi isteyenlerin de bu raporları okumalarını salıklarım. Dönemin Başbakanının “bir proje üzerinde çalışıldığı, Sulh Ceza Hakimliklerinin kurulacağı”na dair açıklamalarını hatırlatayım size, o bile yeter sanırım. (Evet, o dönem Erdoğan: “Şimdi yaptığımız bazı yasal düzenlemeler Cumhurbaşkanı’nın önünde. Onaylanınca, hızlı adımlar atılacak. Binlerce dava açacağız. Bir proje geliştiriyoruz. O bitince süreç hızlanacak” demişti. Abdullah Gül de koşa koşa gidip imzalamıştı o yasayı, diğerlerine olduğu gibi. Şimdi kaygılıymış, o ayrı mevzu!)

ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZALAR

Türkiye, yakın geçmişinde, terör ve siyasi suçları yargılamakla münhasıran yetkili şu mahkemeleri görmüştü:

1- “Devlet Güvenlik Mahkemeleri”,

2- CMK’nın mülga 250. maddesiyle öngörülmüş “özel yetkili ağır ceza mahkemeleri”

3- Ve daha sonra 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun mülga 10. maddesi ile “özel olarak görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri”.

Bu mahkemeler, “adil yargılanma hakkının gereklerine uygun yargılama yapmadıkları” gerekçesiyle (sırasıyla 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun – 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunla) yürürlükten kaldırılmıştı. Sonrasında terör suçları, yasayla kurulmuş herhangi bir Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta idi.

Bu kez HS(Y)K’nın 12.02.2015 tarihli ve 224 sayılı kararı ile ülke genelinde bazı Ağır Ceza Mahkemeleri terör ve siyasi suçları yanı sıra organize uyuşturucu suçlarını yargılamakla görevlendirilmişti. (Son görev yerim Diyarbakır’daki ağır ceza mahkememde de bu oldu bittiyle kurulmuş düzenlemede vazife yapma durumunda olmuştum.)

Öncelikle şunu hemen vurgulamak istiyorum ki;

Bu görevlendirmeler kanunla değil, idari bir kararla gerçekleştirilmişti! Bu görevlendirmelerden 12 gün önce, ülke genelindeki Ağır Ceza Mahkemelerinin başkan ve üyelerinin büyük çoğunluğu değiştirilmiş, önceki başkan ve üyeler -görev süreleri dolmadan!- bu mahkemelerden alınmıştı. Bu şekilde (idari bir kararla), olaya özgü, başkan ve üyelerin özel seçilmiş olması ve özel görevli yeni mahkemeler oluşturulması da yine “yargı bağımsızlığı”, “hakim teminatı” ve de “doğal yargıç” ilkelerine aykırıdır.

Söz konusu mahkemelere terör suçlarına bakmak üzere “İhtisas mahkemesi” olarak görev verilmesine karşın, terör ve örgütlü suçlarda tecrübeli hakimler yerine, bu tür suçlara bakan mahkemelerde çalışmamış ve tecrübesi bulunmayan hakimler veya staj eğitimini tamamlayıp kur’adan gönderilen, kürsü ve yargılama tecrübesi dahi bulunmayan hakimler atanmıştı. (Bunda da siyasi bağlantıların etkin rol oynadığı, sonraki somut olaylarla anlaşılmıştır.)

– Örneğin Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan (Cemaat ile ilgili) bir davanın 12.07.2018’deki karar duruşması öncesinde Mahkeme Başkanının görev yeri HSK kararnamesi ile değiştirilmişti… Mahkeme Başkanı Mehmet Ağır Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başkan atanırken, 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Murat Şamlı da 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na getirilmişti.

– Yine 12.04.2018 tarihli yetki kararnamesi ile Kayseri 2. ACM üyesi Ahmet Topal, 12. Asliye Ceza Mahkemesinde görevlendirilirken, avukatlıktan hakimlik mesleğine seçilerek kur’a çekimi sonucu Kayseri’ye atanan Hakimler Bayram Günaydın ve Esra Türüt 2. ACM’ de üye hakim olarak görevlendirilmişti. Üye hakimlerden Bayram Günaydın’ın siyasi geçmişine dair iddialar da dikkat çekici idi:

Hakim Bayram Günaydın’ın iktidardaki AKP’nin Trabzon İl Başkan Yardımcısı iken avukatlıktan hakimliğe geçiş yaptığı, “partili hakim” kadrosundan göreve başlatıldığı iddia edilmişti.

Örnekten de anlaşılacağı üzere, önceki başkan ve üyelerinin görev süreleri dolmadan görevden alınıp yerlerine yeni başkan ve üyelerin atandığı bu mahkemeler bir taraftan “bağımsızlık ilkesi”ni ihlal ettiği gibi, diğer taraftan da özel bir amaçla görevlendirildikleri için “kanunla önceden kurulmuş mahkeme ilkesi”ne aykırıdır. Özetle siyasi iktidar 2014 yılı başından bu yana kendisine muhalif gördüğü kişilerin yargılamasını tesadüfe bırakmamak için;

İdari bir kararla, olaya özgü, başkan ve üyeleri özel seçilmiş ve özel görevli yeni mahkemeler oluşturulmuştu.

İSTİNAFLAR

Türkiye’de istinaf mahkemeleri (bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri), “Kurgusal Darbe”den hemen sonra, yani 20 Temmuz 2016 tarihinde uygulamaya konmuştu. Özel görevli ağır ceza mahkemelerinin verdiği kararların denetim mercii olarak belirlenen Bölge Adliye Mahkemelerinin başkan ve üyeleri de HSK’nın otoritesi altında görev yapmaktalar…

Kısa süre önce işlev yapmaya başlamış olmalarına rağmen, bu mahkemelerin de bağımsızlığını kaybettiğini gösteren olaylar sayısız!.. İstinaf mahkemelerinde minimum görev süresi 4 yıl olmasına rağmen her kararnamede onlarca istinaf mahkemesi hakiminin yetkilerinin ya da görev yerlerinin süresinden önce değiştirildiği görülmektedir. Buyrun, bir kaç örnek.

“ByLock kullanmanın terör örgütü üyeliği suçunun delili olamayacağı” yönündeki kararları nedeniyle şu 3 yargıcın yetkileri ve görev yerleri değiştirilmişti:

– Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi Başkanı Şenol Demir,

– Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi Başkanı Zafer Yarar

– Ve üye hakim Mustafa Tosun.

Böyle bir karara muhalif kalan, yani Bylock’u delil sayan üye hakime ne oldu biliyor musunuz?

Terfi ettirilerek aynı Daireye Başkan yapılmıştı.  (Yargıdan yargıya kapak!)

Hakim-savcıların, askeri hakimlerin, vali ve kaymakamların kişisel suçlarına hangi mahkemede bakılacağı konusunda önceden yasalarla belirlenmiş olan yargı yerleri 15 Temmuz’dan sonra ilan edilen OHAL döneminde çıkarılan 06.01.2017 tarihli 680 sayılı KHK ile değiştirilmişti.  Bu şekilde kanunla önceden kurulmuş ve yargılama yetkisi verilmiş mahkemelerin yetkisi, KHK ile “doğal hakimlik ilkesi”ne aykırı şekilde değiştirilmişti.

KHK ile yetki verilen mahkemeler, uyuşmazlık/iddia konusu olaylardan sonra görevlendirilmiş ve iddia konusu suçların işlendiği tarihte görevli mahkemeler yerine, kişi hakkında (anayasal tabirle) “kanunen tabi olduğu mahkemeden başka merciler” oluşturulmuştu. Bu nedenle doğal hakimlik ilkesine aykırı olan söz konusu düzenleme ile Anayasanın 37. maddesi ve AİHS’nin 6. maddesi açıkça ihlal edilmiştir!

TEMYİZ MERCİİ OLARAK YARGITAY!

Temyiz mercii olarak terör suçlarına bakmakla görevlendirilen Yargıtay 16. Ceza Dairesi için de aynı şeyleri söylemek mümkün!

Terör suçları ile ilgili davaların temyiz mercii olarak inceleme görevi eskiden beri Yargıtay 9. Ceza Dairesi iken bu görev, yürütmenin Gülen Hareketine yönelik “paralel yapı” söylemlerinden sonra kurulan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne tevdi edilmişti.

Öte yandan (daha önce belirttiğimiz üzere) 23.07.2016 tarihli 6723 Sayılı Yasa ile Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamının görevlerine son verilmiş ve HS(Y)K tarafından yeniden üye seçimi yapılmıştı. Bu müdahaleler tüm Yüksek Mahkemeler gibi Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bağımsızlığına da gölge düşürmüştü.

Yeni konseptte Yargıtay üyeliği seçimleri ve diğer görevde yükselmelerde objektif kriterlerin kullanılmadığı; siyasal iktidar tarafından hâkim-savcılar üzerinde baskı kurmak için bir araç olduğu ortaya çıkmaktadır. Siyasal iktidara yakın veya yandaş olan hâkim-savcıların yükseltilmeleri, liyakat, tecrübe, başarı ve kıdem gibi kriterleri taşıdıkları halde diğer hâkim-savcıların yükseltilmemeleri yargı içi dengeleri bozmanın yanı sıra yargı bağımsızlığını da zedelemektedir.

Bunu somut örneklendirelim:

– 16.07.2018 tarihinde HSK tarafından Yargıtay’a 100 yeni üye seçimi yapılmıştı, (aslında devletin olması gereken AKP’nin haber ajansı) Anadolu Ajansı:

“FETÖ ile mücadele edenler yüksek yargıç oldu” başlığıyla konuyu haber yapmış, haberde;

“HSK tarafından Yargıtaya seçilen yeni üyeler çoğunlukla, Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) ve darbe girişimine yönelik soruşturma ve kovuşturmalarda yoğun görev alan isimlerden oluştu” ifadeleri kullanılmıştı.

“AB 2018 Türkiye İlerleme Raporu”nda da eleştiri konusu yapıldığı üzere;

Anayasa Mahkemesi’nin gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay ile ilgili kararını uygulamayı reddeden Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nın da Yargıtay üyesi seçilenler arasında yer almış olması da Yargıtay’ın geldiği noktayı göstermeye –başlı başına- yeter!

Yine 05.02.2019 tarihli haberde Yargıtay’a 8 yeni üye seçimi yapıldığı belirtilmekte ve “Yargıtay üyeleri ‘FETÖ soruşturmaları’nda öne çıkan hakim ve savcılar arasından seçildi” denilmektedir. (Konuyla ilgili Üç yargı mensubu üzerinden Türk yargısı başlıklı yazımıza da bir göz atılabilir.)

Yargıtay üyeliğine seçilen isimler incelendiğinde, seçimlerdeki en önemli kriterin;

– Yürütmeyle uyumlu olarak “FETÖ ile mücadele etmek” olduğu,

– Liyakat, tecrübe, başarı ve kıdem gibi objektif kriterlere yer verilmediği görülmektedir.

YARGI, HER KOLDAN BAĞLI YANİ

Özetle, Sulh Ceza Hakimliklerinden başlayarak temyiz mercii Yargıtay’a varana kadar tüm derece mahkemeleri yeniden dizayn edilmiş olduğunu, yürütmenin “proje” olarak nitelendirdiği yeni yargı mercileri oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Bu şekilde, yürütmenin yargı kararlarına yön vermesinin yolu açılmış, yürütmenin iradesine veya çıkarlarına aykırı kararlar verilmesi imkansız hale getirilmiştir. Yargının yürütme karşısındaki bağımsızlığını ve kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyen bu müdahaleler sonucunda, yargının yürütmeye karşı yeterli güvenceye sahip değil artık…

Ayrıca muhalif kesimleri yürütmeye karşı koruyacak hiçbir güvencenin bulunmadığını da belirtilmeye gerek yok sanırım!

Her yönden kuşatılmış, her koldan bağlanmış, iktidarın kapı önüne bağlı bırakılmış bir yargı;

Mutlu musunuz?!

Eğleniyonuz mu?

Mutlak iktidar heveslileri, size diyorum!..

Proje mahkemeleri ve kurulları anlattık… Bir sonraki bölümde de, her yargı mensubu üzerinde uygulanan baskılara kısaca değinelim ve dünya nezdindeki yargınızın nasıl göründüğünü kısaca irdeleyip meseleyi kapatalım, olur mu?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin