Ahlaktan arındırılmış bir din mümkün mü?

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Temel ahlaki ilkelerin kâğıt üzerinde kaldığı, değerler erozyonunun girdabında yok olmaya doğru giden bir toplum görüyorum. Hırsızlığın, faydacılığın, yalancılığın, dolandırıcılığın, sahtekârlığın, adam kayırmanın olağanlaştığı, kadına şiddetin, çocuk istismarının, tecavüzün, fiziksel şiddetin ve vandallığın normal kabul edildiği bir “kültür” baskın hale geldi Türkiye’de. Sözünü tutmamanın, daha doğrusu sözünün eri olmanın hiçbir değerinin kalmadığı, içi boş, kof bir sosyolojik din ve bu dinin dinbazları var artık. Söyledikleriyle yaptıkları birbirine uyumsuz, takiyye ile gerçeğin artık birbiriyle füzyona uğrayarak sahte bir dünya, sahte bireyler, sahte bir toplum oluşturduğu bir lime-lime oluş, bir çözülme, bir atomize oluştan bahsediyorum. Öyle bir sosyolojik “din ve dindarlık” oluşturdular ki, ahlaktan arındırılmış, ahlaki tüm bağlayıcılıkların dışında bir alan, elde ettikleri. Sadece ibadet pratiğine indirgenmiş, formel ve görsel davranış kalıpları olarak ifade bulan, herkesin birbirine rol yaptığı, soğuk, samimiyetten uzak, yavan, tutarsız bir sosyolojik din anlayışı. İslamcıların en büyük İslam düşmanı olmalarının belki de en temel sebebi bu.

İÇİ BOŞALTILMIŞ BİR DİN ANLAYIŞI

İçinde dürüstlük, samimiyet, ahlak, başkalarına ve kendine saygı, hakperestlik olmayan bir din olabilir mi? Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmayanların düzenini itirazsız kabullenen bireylerin inandıkları bir din, nasıl bir dindir? Gözünün önünde başka ülke hükümetlerinin çıkarlarına çalışan, kitle imha silahları üretmeleri için değirmenlerine su taşıyan, bu işi ceplerini doldurmak, yan, çalmak için yapan bir yönetime salt “dindar oldukları için” eyvallah diyen bir toplumun dini samimiyet derecesi nedir? Bundan da önce, yine soruyorum, yahu nasıl bir dindir bu sizin inandığınız ki, bir nevi – o da afakî ve hastalıklı – siyasi “ideal” için bunca yolsuzluğa, yalana, yanlışa, hayâsızlığa, hırsızlığa, usulsüzlük ve sahtekârlığa gözlerinizi kapatmaktasınız. Çocuklarınıza onları yetiştirirken “yapma” dediğiniz her şeyi yapan bir yönetici sınıf var. Siz seçtiniz, seçiyorsunuz; siz tolerans gösterdiniz, hala gösteriyorsunuz; siz göz yumdunuz, hala yumuyorsunuz! Başka bir toplumda bu yaşananların yüzde biri olsa ne olurdu? Bu sizinki nasıl bir ahlaktır? Siz nereden çıktınız, nerede yetiştiniz, hangi anne-babanın evladısınız?

Sizin din-ahlak anlayışınız el-ele tutuşan gençlere midir? Sizin din-ahlak anlayışınız kadınların giyimine kuşamına dair yargıda bulunan din polisi midir? Sizin din-ahlak anlayışınız insanların yediklerine-içtiklerine mi bakar yalnızca? Sizin ahlak anlayışınız hep başkalarının yanlışlarını, eksiklerini mi arar! Siz nasıl insanlarsınız? Nerede dininiz-ahlakınız Kuran kursunda çocuklara tecavüz edilirken? Nerede sizin dininiz-ahlakınız, tecavüz gibi aşağılık ve iğrenç bir majör suçu, Kuran ile aynı cümlede kurdurtan bir fiil gerçekleşirken! Nerede sizin dininiz-ahlakınız, Ege sahiline çocukların cesetleri vururken! Nerede sizin diziniz-ahlakınız, New York’ta bir mahkeme salonunda başka bir devletin şerefsiz bir casusu sizin seçtiğiniz hükümetin bakanlarına, onların çoluk-çocuklarına milyonlarca dolar rüşvet dağıttığını itiraf ederken? Neredeydi sizin dininiz-ahlakınız, sizi temsil eden milletvekilleri meclis oylamasında o herkesin bildiği ihaneti ve yolsuzlukları sırıtarak aklarken? Arkadaş, sizin din-ahlak anlayışınız bu olanları kabul edebiliyorsa, işte buradan soruyorum: o inandığınız “dine”, sahip olduğunuz “ahlaka” ne herek var? Ne işe yarar sizin dininiz-ahlakınız? Sorun bu soruyu kendinize! Sorun! Bu sorudur, sizi aklayacak olan çünkü!

AHLAKSIZ BİR DİN, OKSİMORONDUR

Bakın size bir sır vereyim: din olmadan ahlak olur, ama ahlak olmadan din olmaz! Ahlaksız bir din olmaz. Her dinin en birincil işlevi, topluma düzen getirmek, etik değerler yerleştirmektir. Din ahlaksızlaştırılamaz, çünkü ahlaksız bir din, bir oksimorondur. Ahlaksızlık ve din bir araya geldi mi, birbirini nötralize eder, ortadan kaldırır. Çifte standart yaptığınız an, içinizdeki dini öldürürsünüz. Kendine dürüstlük esastır. Bu işler, onun-bunun olurunu, icazetini almakla halledilemez! Kimse aynada kendisine yalan söyleyerek bir şey elde edemez! Manevi dünya yalan-dolan üzerine kurulamaz. Yüzüne gülüp arkadan iş çevirmekle ancak kendinizi kandırırsınız! Değer atfettiğiniz kutsalları, hırsızları aklayarak koruyamazsınız. Bilakis, maddiyatın isine-pisine bulaşan ruhunuzdur kirlenen. Ahlaksızlaştırılan, yani ahlaktan bağımsız hale getirilen bir din anlayışıdır bugün hâkim olan.

Sizi kandırıyorlar. Çünkü siz kendinizi kandıranlarsınız. Size saygı duymuyorlar. Çünkü öz saygınızı kaybetmişsiniz. Sizden faydalanıyorlar. Çünkü sizin çocuklarınıza faydanız yok. Sizi hortumluyorlar, çünkü aklınızı kullanmak istemiyorsunuz. Size yalan söylüyorlar. Çünkü siz kendinize söylediğiniz yalanların çocuklarınızı da yalancı yapacağını düşünmeyenlerdensiniz.

Biri gelip sizin cebinizden on lira çalsa, onu hırsızlıkla suçlarsınız. Peki, çocuklarınızın geleceğini kendi banka hesaplarına aktaracak kadar küçülenlerin Türkiye’yi büyüteceğine nasıl inanabiliyorsunuz? Eşiniz dün ak dediğine bir gün sonra kara dese, ona kızarsınız. Peki, bir dediği bir dediğini tutmayan siyasetçileri nasıl efsaneleştiriyorsunuz?

BUGÜN YAŞANANLAR, SEBEP DEĞİL SONUÇ

Temel ahlaki değerlerin erozyonu öyle bir girdap ki, ne ekonomi, ne barış, ne istikrar, ne mutluluk… Hiçbir şer bu girdaptan kendisini kurtaramaz. Küçük çıkarları için görüp de görmezden gelenler: bu günü kurtardınız diyelim. Yarın çocuklarınıza bırakmak istediğiniz ülke bu mudur? Yoksa benden sonra tufan mı diyorsunuz? Suça göz yuman suç ortağıdır. Haksızlığa karşı koymayanın haksızlığı yapandan farkı nedir?

Bugünkü rejim bir sebep değil sonuçtur. Ahlakin izafileştirildiği yerde bundan iyisi olmaz. Herkes emniyet şeridini kullanıyor diye emniyet şeridinden giden biri gibi, zaten herkes böyle diye kendi ahlakını çifte standartlara bağlayan ahlaksız kardeşim: uyan! Sen kendi kendinin düşmanısın. Senin dinine başkalarının küfretmesinden ya da saygı göstermemesinden şikâyet eden biraderim. Sen, aslında dinine de maneviyatına da en fazla ihanet edensin. İçeriği ahlaktan arındırılmış bir dine inanabilirsin. Tek bir sorun var: ahlakı alınmış din, din olmuyor. Hangi dine inandığının önemi yok. Ahlak tüm dinlerin ana öğesi. Sen kendine odaklan. Önce kendini eleştir, silkin, arın – başkalarını hangi yüzle yargılıyorsun? Aynada kandırtamadığın kendin varken, yaratıcını kandırabileceğini mi zannediyorsun?

DÜRÜST OLMAKLA BAŞLA…

Sen adil ol ki adalet bekleyebilesin. Sen iyi ol ki, iyiliğe yönelik duaların kabul olsun. Sen dürüst ol ki, insanlar seni kandırmasın. Sen doğruları konuş ki, yalancılıktan şikâyet etme gereğin kalmasın. Sen kendine saygı duy ki, başkaları da sana saygı duysun. Sen başkalarına saygı duy ki, öz saygını yitirmeyesin. Sen başkalarına tolerans göster ki, onlar da seni olduğun gibi kabullensin. Sen olduğun gibi davran ki, karşındakinden de bunu bekleyebilesin. Sen yine de olduğun gibi davran ki, olduğu gibi davranmayanı utandırabilesin. Fiil sözden güçlüdür. Sen sözünü tut ki, başkaları da sana itimat etsin.

Hangi görüşten, dinden, mezhepten, ideolojiden, etnik grup ya da ırktan olduğu fark etmeyen kardeşim: Türkiye’nin değişmesi gerektiğini, düzelmesi gerektiğini, adalete sahip olması gerektiğini düşünüyorsan eğer, işe önce kendine dürüst olmakla başla. Kendini merkeze al. Kendini değiştir. Kendini arındır. Başkalarından sana ne? Sen bunu kendin için yap!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Selam
    Her halk hak ettiği ile yönetilirse..ki öyle…
    acaba hak etmeyen bir halka zorla güzîde yöneticileri kurbân etmek doğru mu..
    veya halkı… hak ettiği düzenbaz yöneticilerden kurtarmak bir çare mi..
    ……
    Hakkı hak edenler bir halk olsa… o zaman hakkıyla yönetilir muhakkak..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin