Yüksekten uçan bir aldatmaca; KAAN

PROF. DR. MEHMET HALİDUN | ANALİZ

Bu satırları yazarken, konuya sadece dışarıdan bir gözlemci olarak değil, kariyerinin önemli bir bölümünü tam da bu teknolojilerin kalbinde geçirmiş bir akademisyen olarak yaklaşıyorum. Yıllarca, bir savaş uçağının gövdesini oluşturan Karbon Elyaf kompozitlerin üretimi üzerine teorik ve deneysel çalışmalar yürüttüm, hatta bu alanda bir patent başvurum oldu.

Bir jet motorunun can damarı olan nikel-alüminyum (Ni3Al) esaslı türbin malzemeleri ve metallerin ömrünü belirleyen yorulma çatlağı ilerlemesi gibi konular, doktora tezim ve sonrasinda laboratuvarlarda mesai harcadığım alanlardı. Ne yazık ki, 15 Temmuz sonrası yaşanan tasfiye sürecinde ülkesini terk etmek zorunda kalan binlerce nitelikli insandan biri olarak, bu “milli” projenin arkasındaki teknik ve bilimsel gerçekliği, içeriden bir gözle, belki de biraz buruk bir tecrübeyle değerlendirme sorumluluğu hissediyorum.

‘Milli Muharip Uçağımız’ olarak adlandırılan KAAN’ın tekerlerini yerden kesip gökyüzüyle buluştuğu o birkaç saniyelik görüntü, şüphesiz son yılların en ustaca sahnelenmiş propaganda anlarından biriydi. Bu görkemli tabloya kimler alkış tutmadı ki; muteber havacılık uzmanları, ülkenin en meşhur gazetecileri ve konunun “uzmanları” diye etiketlenen nice kimse, televizyon ekranlarında boy gösterip hayranlıklarını bildirme yarışına girdi. Propaganda o kadar güçlü, o kadar yaygındı ki, aklı başında, ülke gerçeklerini bilen, halkın daha önce TOGG, doğal gaz, petrol gibi konularda propaganda maksadıyla defalarca aldatıldığını yakından tecrübe etmiş olanlar dahi bir anlığına durup “Acaba?” diyecek duruma gelmişti.

İşte bu “acaba” şüpheciliğini dahi bastıran sis perdesini aralamak için, gelin daha fazlasını yapalım: Motorun kalbindeki yüksek sıcaklık malzemeleri, AESA radarın GaN epiwafer’ları veya kızılötesi sensörlerin FPA’ları gibi kritik alt bileşenlerdeki dışa bağımlılığı aşikâr olan konuları bir kenara bırakıp, konuya sadece o havada süzülen gövde, yani popüler tabirle “kaporta” üzerinden bakalım. Gerisini varsın okur düşünsün.

Kaporta bile ‘yerli ve milli’ değil!

Öncelikle şu tespiti yapalım: 5. nesil bir uçağın “düşük görünürlük” (stealth) özelliği, sanıldığı gibi sadece malzemeyle sağlanmaz. Bu, uçağın şekli (geometrisi), yüzeyinde kullanılan malzemeler/kaplamalar ve işleme kalitesinin bir bütünüdür. Gövde, tamamen kompozitten oluşan yekpare bir yapı da değildir. Aksine, ana yükleri taşıyan veya yüksek ısıya maruz kalan bölgelerde titanyum ve alüminyum alaşımlarının, radar izini yönetmek için ise büyük boyutlu, birlikte kürlenmiş (co-cured) kompozit panellerin ve çok parçalı alt montajların bir arada kullanıldığı karmaşık bir iskelettir.

Bu iskeletin en kritik malzemesi olan karbon elyaf ise kendi içinde sınıflara ayrılır. “Aerospace-grade” (havacılık sınıfı) tanımı, sadece yüksek mukavemet ve modül (sertlik) değerleri değil; aynı zamanda AS9100/NADCAP gibi kalite sistemleri altında üretimi, lot bazında tam izlenebilirliği, program bazında yapılan zorlu niteliklendirme testlerini ve nihai kullanıcıdan alınan onayı da içeren bütüncül bir kavramdır. Türkiye’de karbon elyaf üretimi yapan ve dünya genelinde tanınan bir firma olan DowAksa mevcut olsa da, bu durum KAAN’ın iskeletini oluşturacak bu sertifikalı “havacılık sınıfı” elyafı üretebildiğimiz anlamına gelmiyor.

Üretim yetkinliğimiz, daha çok tokluk gerektiren standart ve orta modül (HS/IM) liflere odaklıyken, en üst düzey platformların ihtiyaç duyduğu yüksek modül (HM/UHM) lifler tamamen farklı bir teknoloji ve birikim gerektirir ve şu aşamada bu özellikte karbon elyafın Turkiye’de üretimi mevcut değildir. 

Peki, bu özel malzemeyi üretenler kimler?

Pazar, Toray, Teijin, Mitsubishi gibi Japon devleri ile Hexcel gibi Amerikan şirketlerinin hakimiyetinde olan son derece özel bir kulüp.

Bu özel malzemeyi “parası neyse verip” almak mümkün mü?

Durum, “Kesinlikle evet ya da hayır!” diyecek kadar basit olmasa da oldukça karmaşıktır. Bu lifler, uluslararası ihracat kontrol rejimlerine (EAR/ITAR gibi) tabidir. Satışları imkansız değildir, ancak lifin modül/mukavemet eşiğine, son kullanıcının kim olduğuna, projenin niteliğine ve en önemlisi, satıcı ülkenin o anki siyasi onayına bağlı olarak verilen özel lisanslarla mümkündür.

Yani, “milli” uçağımızın “milli” kaportasının hammaddesini tedarik edebilmemiz dahi, her sevkiyat için ayrı bir siyasi ve bürokratik onay sürecinin insafına kalmış durumdadır.

İktidarın propaganda aracı!

Elbette tüm bu malzemeleri ve teknolojileri bir gün ülkemizde üretme hayali kurulabilir. Ancak bu hayali kuracak, bu Ar-Ge’yi yapacak bilimsel ekosistem nerede? 15 Temmuz sonrası bilim insanlarından bürokrasiye, en vasıflı çalışanlarından en güzide eğitim kurumlarına kadar tasfiye edilen bir ülkede; geleceği, her gün yeni bir politik retorikle imha edilen bir memleketin haline üzülmekten başka elden bir şey gelmiyor. Temel bilimlerin can çekiştiği, liyakatin buharlaştığı, en parlak beyinlerin ülkeyi terk ettiği bir ortamda, hangi inovasyon filizlenebilir?

Sonuç olarak KAAN’ın kaportası, Türk teknik ekiplerinin takdire şayan tasarım ve entegre etme yeteneğinin bir ürünüdür. Ancak bu tasarım, “aerospace-grade” sertifikasyonuna sahip ithal malzemeler olmadan hayata geçirilemeyen; üretiminde kullanılan AFP/ATL ve otoklav gibi ekipmanların çoğunlukla küresel tedarik zincirinden geldiği ve en nihayetinde yine ithal bir kalple ve ithal gözlerle donatılacak bir kabuktur.

Bu durumda proje, teknolojik bir sıçramanın kanıtı olmaktan çok, ülkenin içinde bulunduğu yapısal sorunları, bilimsel çöküşü ve derin bağımlılıkları gizlemek için kullanılan parlak bir örtü görevi görmektedir. KAAN’ın her başarılı uçuşu, her alkışlanan görüntüsü, milletin gazını alan, temel sorunları unutturan ve sahte bir özgüven illüzyonu yaratan bir politik retoriğin en kullanışlı enstrümanı haline gelmektedir.

Nihayetinde, gökyüzündeki bu görkemli kabuk, teknolojik bir bağımsızlık ufkuna doğru uçmaktan ziyade, milletin acı gerçekler karşısında bir politik retorikle nasıl aldatılıp uyutulduğunun en somut ve en yüksekten uçan delili olarak tarihe geçmektedir.

7 YORUMLAR

    • Iste bu! Bütün Yazi bosuna! Insanlar istisare etmez, ciddi aratirmassa böyle olur! Zanla zunla Ben bilirim yanlis! Bende Insaat ve Bilgisayar Mühendisiyim ama herseyi bilmem, her gelismeyide bilmem bu Dallarda!!!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin