Yeniden Refah Partisi, Sümeyra Gelir’in vefatını Meclis’e taşıdı: Adalet Bakanı’na AİHM’in Yalçınkaya kararı hatırlatıldı

Türkiye’de AKP rejiminin Hizmet Hareketi’ne yönelik uyguladığı ‘düşman hukuku’ sebebiyle 6 yıl 10 ay hapis cezası verilen öğretmen Melek Gelir’in cezaevine atılmasının ardından iki kardeşine hem annelik hem de ablalık yaparken 15 yaşında vefat eden Sümeyra Gelir’in ölümü bu kez de Yeniden Refah Partisi Konya Milletvekili Ali Yüksel tarafından Meclis’e taşındı.

İhmaller ve hukuksuzluk sebebiyle henüz ömrünün baharında vefat eden Sümeyra Gelir’in ölümüne ilişkin Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un cevaplaması için TBMM’ye soru önergesi sunan Yeniden Refah Partisi MKYK Üyesi ve Konya Milletvekili Ali Yüksel, ‘‘KHK yargılamaları kapsamında halen hasta tutuklular, hamile kadınlar ve küçük çocuk sahibi ebeveynlerin cezaevinde bulunup bulunmadığına dair veriler, kamuoyunun vicdanını doğrudan ilgilendiren insani bir konu olarak gündemdedir. Bu durumda olanlar için acil eylem planı ya da özel düzenleme yapılıp yapılmadığı hususu ile ilgili sorularımızın, Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için soru önergemizi TBMM’ye sunduk.’’ ifadelerini kullandı.

Ali Yüksel’in Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan cevaplaması istediği sorular şöyle:

1- Israrla yaptıkları başvurulara rağmen, Melek Gelir’in, Sakarya’dan Bolu’ya nakledilmemesinin gerekçesi nedir?

2- Sümeyra Gelir gibi yeni mağduriyetlerin yaşanmaması adına Adalet Bakanlığı somut çalışmalar yürütmekte midir? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından 26.09.2023 tarihinde hükme bağlanan ve Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6,7 ve 11. Maddelerini ihlal ettiğine hükmedilen Yalçınkaya v. Türkiye kararı ve sonrasında verilen diğer ihlal kararları hakkında yeniden yargılama adına yol haritası hazırlanmış mıdır?

3- Cezaevlerinde KHK yargılamaları kapsamında halen hasta tutuklu veya hükümlü olarak bulunan kişi sayısı kaçtır?

  1. a) Bu kişilerin kronik hastalık, engellilik ya da ileri yaş gibi durumları dikkate alınmakta mıdır?
  2. b) Bu konuda Bakanlığınızca acil eylem planı ya da insani uygulama rehberi hazırlanmış mıdır?

4- KHK yargılamaları kapsamında cezaevinde bulunanlardan hamile olan kadınların sayısı nedir?

  1. a) 0-6 yaş arasında çocuğuyla birlikte cezaevinde kalan çocuk sayısı kaçtır? b) Bu durumdaki kadınlar ve çocukları için Bakanlığınızın özel bir düzenlemesi veya insani uygulaması var mıdır?

5- AİHM’in Yalçınkaya/Türkiye kararının ardından, bu karara istinaden:

  1. a) Kaç kişi hakkında yeniden soruşturma açılmıştır?
  2. b) Kaç kişi hakkında yeniden yargılama süreci başlatılmıştır?
  3. c) Kaç dosyada mahkûmiyet kararları kaldırılmıştır veya beraat kararı verilmiştir?
  4. d) Bu süreçlere ilişkin Bakanlığınızca tutulan istatistiki veriler kamuoyuyla paylaşılacak mıdır?

1 Yorum

  1. Toplumsal Barışa Giden Yol: Genel Af Üzerine Bir Değerlendirme

    Bugünün Türkiye’sinde yalnızca ekonomik göstergeler değil, aynı zamanda toplumsal atmosfer de köklü bir restorasyona ihtiyaç duyuyor. Siyasal kutuplaşma, güven kaybı ve adalet sistemine yönelik tartışmalar, geniş halk kitlelerinde bir yorgunluk ve beklenti iklimi oluşturmuş durumda. Özellikle son bir ayda yaşanan siyasi gelişmeler; değişim arzusunun, toplumsal barışın ve yeniden kucaklaşmanın zamanının geldiğine işaret ediyor.

    Bu noktada, Adalet Bakanlığı’nın infaz düzenlemeleri üzerine yürüttüğü çalışmalar ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzun süredir vurguladığı “toplumsal barış ve kardeşlik hukuku” söylemi ve partiler arası sürdürülen görüşmeler, kamuoyunda genel af beklentisinin yeniden güçlü bir şekilde gündeme taşınmasına vesile olmuştur. Ancak burada altı çizilmesi gereken önemli bir husus vardır: Bu beklenti, sadece cezaevlerindeki mahkûmların değil; milyonlarca insanın, ailelerin, çocukların ve nihayetinde bütün bir toplumun vicdanında yankı bulan bir beklentidir.

    Affın Hukuki Boyutunun Ötesinde Bir Vicdan Meselesi

    Genel af yalnızca bir hukuki düzenleme değil; aynı zamanda sosyolojik ve siyasal bir mesele olarak ele alınmalıdır. Bugün bu çağrının temelinde, uzun süredir devam eden mağduriyetlerin toplumda oluşturduğu derin izler yatmaktadır. 400 bini aşkın hükümlü ve tutuklunun yanı sıra, özellikle Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevlerinden uzaklaştırılan ve sosyal hayattan dışlanan yüz binlerce kişi, yıllardır süren bir belirsizliğin içinde yaşamaktadır. Ve son bir aydır yaşanan siyasi gelişmeler, bu mağduriyet başlıklarını daha da görünür hâle getirmiştir.

    Bu kesimlere yönelik bir düzenleme yapılmadıkça, af söyleminin toplumsal vicdanda bütüncül bir anlam kazanması mümkün değildir. Hukukun yanında vicdanı da tatmin eden bir yaklaşım elzemdir. Bu anlamda af; cezalandırmaktan çok, onarıcı adaletin bir yansıması olmalıdır.

    Devletin Gücü Affedebilmektedir

    Affetmek bir zayıflık değil; tam tersine, özgüveni yüksek bir devlet aklının, halkıyla barışma iradesinin ve yeni bir toplumsal mutabakat inşasının göstergesidir. Affetmek, unutmak anlamına gelmez; toplumsal hafızayı iyileştirme ve geleceği birlikte kurma iradesidir.

    Bu bağlamda genel af; sadece yasal bir düzenleme değil, aynı zamanda siyasal iklimin yumuşamasına, toplumsal kutuplaşmanın azalmasına ve güven duygusunun yeniden inşasına katkı sunacak yapıcı bir adım olabilir.

    Toplumun geniş kesimleri artık cezalandırma dilinden yorulmuş; umut, merhamet ve adalet kavramlarının daha fazla konuşulduğu bir söylem özlemi duymaktadır. Af çağrısı, geçmişin kırgınlıklarını onarma ve yarınlara birlikte bakma iradesinin sembolü hâline gelebilir.

    Sadece Siyasetin Değil, Toplumun Ortak Sınavı

    Genel af tartışması yalnızca iktidar ve muhalefet arasında bir çekişme olarak değil; toplumun tüm kesimlerinin ortak vicdan ve sağduyusu ekseninde değerlendirilmelidir. Bu mesele, siyasi bir pazarlığın değil; sosyal barışa duyulan ortak ihtiyacın bir yansımasıdır.

    Normalleşme süreci ancak geçmişle sağlıklı bir yüzleşme ve toplumun tamamını kapsayan adımlarla mümkündür. Her siyasi aktör, bu yükün sadece hükümetin değil; Meclis’in, sivil toplumun, kanaat önderlerinin ve en önemlisi halkın omzunda olduğunu görmek zorundadır.

    Kamuoyunun bu süreçte en dikkatle izlediği konu şudur: Affın sınırları net olmalı, toplum vicdanını yaralamadan ama mağduriyetleri de görmezden gelmeden adil bir denge kurulmalıdır. Bu kolay değildir; ancak siyasetin varlık sebebi de zoru başarmaktır.

    “Genel af düzenlemesinde öncelikli olarak; evrensel hukuk ilkelerine göre suç sayılmayan, yalnızca siyasi, dini, fikrî ya da özgürlükçü düşüncelerinden dolayı yargılanmış ve devlete karşı fiilen şiddet içermeyen bireylerin kapsama alınması büyük önem taşımaktadır.”

    Sözün Özü: “Biz Affedelim ki Devlet Yücelsin”

    Bugün toplumu derinden etkileyen, sosyal dokuyu sarsan ve bireylerin devlete olan güvenini zedeleyen mağduriyetler artık bir çözüm beklemektedir. Bu çözüm; güven veren, insan merkezli ve vicdanlara hitap eden bir yaklaşımla mümkündür.

    Affetmek, geçmişteki hataları meşrulaştırmak değil; gelecekteki birlik ve beraberliğin temelini atmaktır.
    Bugün yapılacak bir af çağrısı; gelecekte pişmanlıkla anılacak bir suskunluğun değil, onurla sahiplenilecek bir iradenin temsili olacaktır.

    Toplumsal barışı inşa etmek, yalnızca iktidarın değil, hepimizin görevidir.
    Ve artık “devlet affederse biz de affederiz” değil; “biz affedelim ki devlet yücelsin” diyebileceğimiz bir dönemin eşiğindeyiz.

    Unutulmamalıdır ki:
    Adalet, merhametle taçlandığında anlam kazanır.
    Yüz yıldır devam eden kırgınlıklar sona ersin.
    Anaların gözyaşı dinsin.
    Anadolu coğrafyasında artık barış türküleri dile gelsin.

    Bu çağrı, bir zayıflık değil; milletine güvenen bir devletin halkıyla yeniden kucaklaşma iradesidir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin