TR724 Yazarı Ekrem Dumanlı, “Okuma Zamanı” programında bu hafta izleyicileri derin düşüncelere sevk eden bir tema üzerinde durdu: Vicdan, direniş ve insan onuru. Program boyunca, tarihsel örnekler ve etkileyici film ve kitap tavsiyeleri eşliğinde, doğru bildiği yoldan asla sapmayan insanların hikayelerini aktardı.
Vicdanın Sesi: “A Hidden Life” Filmi
Dumanlı, programın başlangıcında izleyicilere şu soruyu yöneltti: “Gerçek bildiğiniz bir konuda tek başınıza kalsanız ve herkesin sizden farklı düşündüğü bir dünyada yaşasanız ne yapardınız?” Bu soruya cevap aramak üzere, izleyicilere Terrence Malick’in yönettiği A Hidden Life (Gizli Bir Hayat) filmini tavsiye etti. Film, Nazi Almanyası döneminde, Avusturyalı çiftçi Franz Jägerstätter’in gerçek hikayesini anlatıyor.
Yalnızlığın ve Direnişin Gücü
Filmin başkarakteri Franz Jägerstätter, köyünde herkesin Nazi ideolojisine hayranlık duyduğu bir dönemde Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddeden tek kişidir. Bu kararı onu yapayalnız bırakır; önce köyünde dışlanır, sonra devlet mekanizmasının acımasız baskısına maruz kalır. Film boyunca, Jägerstätter’in direnişi, doğanın sessizliği ve sade anlatım ile ustaca işlenir.
Dumanlı, filmdeki görsel estetiğe ve sessizlikle aktarılan direnişin gücüne vurgu yaparak, izleyicilere şu sözlerle seslendi: “Bu filmi izlerken bazen sıkılabilirsiniz, sahneler yavaş ilerliyor gibi gelebilir ama hayatın anlamını ve direnişin büyüklüğünü hissedeceksiniz. Vicdanının sesini dinleyerek bir diktatöre boyun eğmemek, dünyada nadir görülen bir cesaret örneğidir.”
Dumanlı, filmin, izleyicilere kendi vicdanlarını sorgulatacak derin bir mesaj taşıdığını vurguladı. Jägerstätter’in hikayesi, zulme karşı tek başına durmanın bedelini ve bu bedelin insan onuru üzerindeki yüceliğini gözler önüne seriyor.
Direnişin Edebi Yansıması: “İvan Denisoviç’in Bir Günü”
Dumanlı, programın devamında Aleksandr Soljenitsin’in İvan Denisoviç’in Bir Günü adlı eserine de yer verdi. Bu roman, Stalin döneminde Sovyet çalışma kamplarında geçen zorlu bir günü anlatıyor. Sibirya’nın acımasız soğuklarında hayatta kalma mücadelesi veren İvan Denisoviç’in hikayesi, zulmün ve baskının gölgesinde insan onurunu korumanın ne denli zor olduğunu ortaya koyuyor.
Baskıya Karşı Kalemle Direniş
Soljenitsin’in yaşadığı zorlu süreci anlatan Ekrem Dumanlı, ”Bu roman sadece bir günün hikayesi değil, aynı zamanda insanın iradesine ve özgürlüğe olan bağlılığının destanıdır.” dedi. Stalin döneminde hapishane kamplarında yaşanan trajedilerin, yazarın güçlü kalemiyle tüm dünyaya ulaştığını belirten Dumanlı, romanın baskı dönemlerinde edebiyatın nasıl bir direniş aracı olabileceğine dikkat çekti.
Direniş Felsefesi: Camus ve Topçu’nun İzinden
Ekrem Dumanlı, programın ilerleyen dakikalarında Albert Camus’nün Resistance, Rebellion and Death (Direniş, İsyan ve Ölüm) adlı eserine de atıfta bulundu. Camus’nün direniş kavramını varoluşsal bir mesele olarak ele almasına vurgu yaparak, direnişin felsefi boyutunu izleyicilere aktardı.
Ayrıca, Türk düşünür Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı kitabına da değinen Dumanlı, bireysel direnişin ahlaki temellerine dikkat çekti. Topçu’nun, zulme karşı dik durmanın bir insanlık görevi olduğunu savunan görüşlerine yer verdi.
Direnişin Bugünkü Yansımaları ve Geleceğe Mirası
Ekrem Dumanlı, programda bugünün direnişçilerine de değindi. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan baskılara rağmen sessizce ve onurlu bir şekilde ayakta duran insanların varlığına vurgu yaptı: “Bugün de insanlar onurlu bir duruş sergileyerek, doğru bildiği yolda yürüyor. Teröre bulaşmadan, şiddete başvurmadan, vicdanlarının sesine kulak vererek mücadele ediyorlar. Bu sessiz direnişin hikayeleri de bir gün mutlaka edebi eserlerde yer bulacaktır.”
Dumanlı, direnişin sadece silahlı mücadeleyle değil, kalemle, sözle ve onurlu bir duruşla da yapılabileceğini belirtti. İnsanların yaşadıkları zulmü kaydetmesi, belgelemesi ve gelecek nesillere aktarması gerektiğine vurgu yaptı.
Direnişin Ahlakı ve İnsan Onuru
Programın kapanışında Dumanlı, izleyicilere vicdanın ve onurlu duruşun insan hayatındaki yerini bir kez daha hatırlattı. Zulme karşı suskun kalmamanın, direnişin en büyük erdemi olduğunu dile getirerek şu sözlerle programı noktaladı: “Zulme karşı boyun eğmemek insanlık görevidir. Bu görev, sessiz bir direnişle de olsa, kalemle de olsa sürdürülmelidir. Bir gün mutlaka bu hikayeler, edebiyatın ve sanatın derinliklerinde yer bulacak ve gelecek nesillere ilham olacaktır.”