Vay vay vay; konuşmaya bak!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Sosyal medyaya yansıyan bir iki cümleden yola çıkarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’ya ‘açık mektup’ yazmayı düşünüyordum. Bir yakınımın dosyası Anayasa Mahkemesi’nde… Kadir Özkaya’dan ‘sözlerinin gereğini’ yapmasını isteyecektim. Siteye girdim, konuşmasının tamamını okuyunca yazının çerçevesini değiştirmeye karar verdim.

Satır aralarında, dolaylı veya ima yoluyla falan değil doğrudan, direkt yüzüne yüzüne haykırılmış mesajlarla doluydu Özkaya’nın 2 bin kelimelik konuşması. Özkaya, ‘Cumhurbaşkanım’ diye hitap ettiği Erdoğan’a vermiş veriştirmiş.

Bu kez mekan ve zemin yeni üyeliğe atanan Metin Kıratlı’nın yemin töreniydi. Erdoğan’a mesajlar üste üste geldi. Bir sağdan, bir soldan…

Özkaya’nın sözleri, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganları eşliğinde gerçekleşen ‘genç teğmenlerin’ kılıçlı yemininden daha ağırdı. Üstelik de anladığı dilden… Ayetler eşliğinde… Tabii Özkaya’dan konuşmasının özünü doğrudan Kur’an-ı Kerim’den alması ayrı bir tartışma konusu.

Doğru mu? Bence değil. Aynı şeyleri ‘evrensel hukuku’ kaynak göstererek de söyleyebilirdi. Sami Selçuk gibi…

İlginçtir, son zamanlarda ağzını açan ‘müftü veya vaiz’ edasıyla konuşuyor. Sonradan AKP’li Hulusi Akar’ın ‘Allah korkusu ve kuldan utanma’ vurgulu konuşmasını hatırlayın. Akar, o sözleri oradaki bir avuç insana söyledi. Oysa önce kendisi daha sonra Erdoğan’dan en alttaki AKP’li üyeye kadar o sözlerin muhatabı olmalıydı. Erdoğan, Akar ve AKP’de ne ‘Allah korkusu kaldı, ne de kuldan utanma!

Yasalar giyotin gibi kullanılıyor

Neyse biz dönelim Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın söylediklerine… Bir önceki başkan Zühtü Arslan da fiyakalı laflar ederdi. Fakat sözlerinin uygulamaya yansımadığını örnekleriyle gördük. Nice AYM kararı okudum, hukuktan, vicdandan, insaftan, Akar’ın ağzıyla söyleyecek olursam, Allah korkusundan ve kul utancından eser yoktu.

Özkaya’nın da icraatını uygulamalarında görmek isterim. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Eyy, Özkaya! Eğer Ahirete ve Hesap Günü’ne sözde değil gerçekten inanıyorsan önüne gelen ve altına imza koyduğun kararlara dikkat etmelisin. Bir yakınımın dosyası önünüzde. Yerel mahkemenin mahkumiyet kararına rağmen somut hiçbir suçu ve delil yok.

Tamamen ‘ısmarlama’ karar… Bırakın esası, en basit usule bile mahkemesi riayet etmedi. Bu dönemde, yasaların giyotin gibi kullanıldığı mahkeme kararları bir kişiden ibaret değil elbette, yüzlerce, binlerce dosyada bırakın hukukun varlığını, kokusuna bile rastlamak mümkün değil. Kanunlar hiçe sayıldı. Adalet yerle bir edildi. O adı ‘adalet’ olan saraylar ‘zulüm zindanlarına’ dönüştü.

Hadi bakalım… Sözleriniz burada… O dosyalar da mahkemenizde. Kararlarınızda Mizan endişesini, Allah korkusunu görelim… Halep oradaysa, arşın burada! Konuşmak kolay, ayetler hadisler okumak kolay, zor olanı onları tatbik etmek, kararlara dönüştürmek. Bu babda lafınızın bir hükmü yok, uygulamanıza, kararlarınıza bakacağız.

Mizan’ın başında bekliyor olacağım!

Ama söylemeliyim ki adalet söz konusu olduğunda mahkemeniz hiç de masum değil! AYM’nin verdiği ve vermediği kararlar yüzünden yüzbinler, belki de milyonlarca el mahkemenizin yakasında. Sabırla ‘Mizanı’ bekliyorlar. Ben de yakınlarımın başına gelenlerden ötürü ‘yüzleşme ve hesaplaşma’ için bekleyenlerden biriyim. Orada işiniz çok zor. Tevil edeceğiniz ve kaçacağınız yer yok. Gramı gramına o mizan terazisinde adalet tecelli edecek. Haberiniz olsun. Üyelerinizle cennet arasında yargı kurbanı milyonlar var.

Bu yazdıklarım size yazmayı düşündüğüm ‘açık mektup’ kısmı olsun. ‘Cumhurbaşkanım’ diye söylediklerinizi okuduğumda ‘Bravo, helal olsun’ diyerek ayağa kalktığımı saklayamam. Gördüğünüz gibi konuşmanız ‘eleştiriler’ ve ‘takdir’ boyutları barındırıyor. Ve ikisi de doğru. Eleştiren de haklı, takdir eden de… Konuşma metninizde ‘Erdoğan’a mesaj verme’ düşüncenizi alkışlıyorum.

‘Zalim Sultan’ın yüzüne hakkı ve adaleti söylediniz’ demek istiyorum. Sözünüzün arkasında durup duramayacağınızdan da emin değilim. Çünkü adalet ve vicdan gibi cesaret de Türkiye topraklarını terk etti. Her yere korku ve endişe hakim. “Benim kastettiğim Erdoğan değil, Netanyahu idi!” der misiniz diye de çekiniyorum. Ben Ankara’da ‘zulüm’ deyince, Netanyahu’yu değil Erdoğan’ı anlayanlardanım.

Erdoğan ve Netanyahu zulümde yarışıyor!

Evet, sözünüzün başında ‘Gazze’ dediniz. Ama Gazze sadece Filistin’de değil. Türkiye’nin de ‘Gazzeleri’ var. Mahkeme salonları, hapishane zindanlarının Gazze’den ne farkı var Allah aşkına? Orada Netanyahu, Türkiye’de Erdoğan. Zulümde yarış halindeler. Asrın ‘iki büyük zalimi’… Konuşmanızda zulüm derken, bebek, çoluk çocuk, kadın derken herhalde Türkiye’yi istisna tutmadınız. Ben öyle okudum.

Ey okur, Özkaya’nın şu cümlelerini birlikte okuyalım, siz de görün;

“Sayın Cumhurbaşkanım! Gazze başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında sergilenen zulme, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin ihlallere, çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere mağdur ve mazlum insanlara karşı yapılan insanlık dışı muamelelere gözler ve vicdanlar kapatılmamalıdır. Yapılan zulümlere ırk, din, dil, renk vb. hiçbir ayrım yapılmadan bir an önce cesaretle ve adaletle müdahale edilmelidir. Bu; insan olmanın zorunlu bir sonucu, yaşamsal bir vicdani borcudur.

Ayrıca yapılan zulümlere gözlerini ve vicdanlarını kapatanlar, zalimlere destek olanlar, sahip oldukları güce güvenerek adaleti hiçe sayan davranışlarını sürdürmekte ısrarcı olanlar, bebeklere, çocuklara, kadınlara zulüm yapanlar, yaptıkları zulmün yanlarına kalacağını sanmamalıdır. 

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ‘Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı (korkuyla donup kalacağı) bir güne erteliyor’ denilmektedir. İnanıyoruz ki ‘zulm ile abad olanın ahiri berbad olacaktır…” 

Erdoğan üzerine alındı!

Yok yok, bu sözler sadece Netanyahu’ya söylenmiş olamaz. O cümleler yazılırken Erdoğan’ın düşünülmemesi mümkün değil. Metni sadece okumadım, özellikle bu bölümün görüntülerini izledim. Kamera protokole kaydı ve en ön sırada Erdoğan’ın yüzüne tekrar tekrar baktım. Alt dudağı düşmüş, yüzü asılmıştı! Bu öfkenin ve can sıkıntısının alametidir. Erdoğan’ın konuşmadan rahatsız olduğu çok açıktı. Üzerine alındığını yüzünün mimiklerinden anladım.

Ey Kadir Özkaya!

Erdoğan’ın yüzüne ayna tuttunuz. Yüzüne bakarak suçlarını ve günahlarını yüzüne haykırdınız. Ve sözleriniz de doğru adrese gitti. Muhatabınız niyetinizi farketti. Bilmem, başınıza bir şey gelir mi? Eğer, birileri köpürtürse bedel ödemeniz kaçınılmaz. Hangi zalim sultan yüzüne adaleti haykıranı hoş görmüş ki…

Ama korkmayın, köpürmeyecek. Söyledikleriniz hiçbir gazetenin birinci sayfasına haber bile olmadı.

Sosyal medyada bir iki cümleniz vicdan sahibi tarafından dolaşıma sokuldu. O kadar. Eğer muhalefet fark etseydi, ‘genç teğmen’ muamelesi görmeniz işten bile değildi. Kripto olmakla bile itham edilirdiniz. O konuşmayı birilerinin yazdırdığı ve konuşturduğu dahi söylenirdi.

Ancak şu hatırlatmayı yapmadan edemiyorum; hakimler kararlarıyla konuşur! Siz istediğiniz kadar kameralar önünde ‘adalet, hak, hukuk, mizan, hesap günü’ deyin; mahkemelerin ve hatta sizin başında olduğunuz AYM’nin verdiği kararlar ortada! Vaat ettiklerinizi yapmazsanız; sözlerinizin ne önemi kalır?

Hukukçu olmadığınızı biliyorum ‘Kıymetli meslektaşlarım’ diyerek yargı mensuplarına söylediğiniz şu cümleler de en azından tarihe geçti; “Bugün adalet dağıtıyoruz, her şeyi ve herkesi sorguya çekiyoruz. Lakin hepimiz geçiciyiz, bizi de bir gün sorguya çekecekler, bunu da unutmayalım. Unutmayalım ki bir gün mizan kurulur, bütün defterler dürülür, hesabı bizlerden sorulur. Yanlışlardan kaçınalım, o günler gelmeden bugünün kıymetini bilelim. Bir gün bize de sıra gelecek…”

Eyy Başkan Kadir Özkaya!

Zalim Sultan’ın yüzüne zulmünü haykırdığınız bölümü alkışlarken, kararlarınız nedeniyle Mizan’da hesaplaşmak için de sabırsızlıkla bekliyorum.

1 Yorum

  1. Palavra okumuş Kadir Özkaya. Samimiyse basın aciklamasi yaparak istifa etsin. Yaşi başı gecmis, 3 yıl daha baskanlik yapayim diye zulme ortak oluyor, sonra da ben demistim diyerek vicdan rahatlatacak.
    Kendileri yaşlı ama nefisleri genc olur bu yaşlı makam sahiplerinin, dindar olanı en cok ta Kur andan ayet okumayi severler ama iş uygulamaya gelince, ödleri kopar konforlarını kaybetmekten. Simdi orda oh 250 bin TL küsür maaş, avrupaya gelseler kapıcı bile olamazlar kabiliyet kifayetsizliginden…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin