Trump’lı ilk ayın ardından; ABD nereye koşuyor?

ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ

ABD Başkanı Donald Trump ve kabinesi görevdeki ilk ayını bugün dolduruyor. Trump’ın ikinci döneminin hayli fırtınalı olacağı tahmin ediliyordu ama geride kalan sürede yaşananlar beklentilerin de ötesine geçti. Yeni ABD başkanı, sadece Amerika’da değil dünyanın her yerinde şiddetli ‘depremlere’ yol açtı. Dolayısıyla önümüzdeki 4 yıllık dönem için temkinli olmakta fayda var…

Her şeyden önce Trump’ın yağmur gibi gelen başkanlık kararnameleri ABD’de ‘anayasal kriz’ tartışmasını tetikledi. Daha ilk aydan ABD sisteminin temeli sayılan ‘denge-denetleme’ mekanizması yara aldı. İlk döneminde toplam 400 kararnamesi yargıdan dönen Trump, bu kez de benzeri bir durumla karşılaşacak gibi. Trump, federal hakimlerin başkanlık kararnamelerini bloke etmesini engellemek için Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tuttu bile.

Çoğunluğu muhafazakar yargıçlardan oluşan ABD Yüksek Mahkemesi Trump’ın önünü açacak bir içtihatta bulunursa ortalık daha da ısınacak.

Nitekim daha Anayasa Mahkemesi kararı yokken bile Napolyon’un, “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasağı çiğnemez!” sözünü hatırlatıp kendini ‘kral’a benzetmesi de endişeleri büyüttü. Tüm siyasi analistler ABD’nin ağır bir varoluş krizine sürüklendiğini, ‘bildiğimiz eski Amerika’nın artık olmadığını iddia ediyor.

Trump’ın Beyaz Saray’da uyguladığı basın ambargosu ve New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın yolsuzluk davasına doğrudan müdahil olması, Amerika’yı ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü konularında başka bir lige taşıdı. ABD’nin dünyaya söyleyecek sözü kalmadı.

Otoriter liderler için tarihi bir fırsat doğdu denebilir.

TRUMPIN DIŞ POLİTİKASI; BEN YAPTIM OLDU!

Geride kalan bir ayda yaşananlar Başkan Trump’ın seçim kampanyası sırasında ifade ettiği Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti yapmak, Göranland’ı ve Panama Kanalı’nı almak gibi vaatlerinin şaka olmadığını gösterdi.

Yani bunlar ‘laf olsun, taban coşsun’ diye edilmiş sözler değilmiş. Trump seçim kampanyası sırasında Ukrayna savaşını bir günde bitireceğini vaad etmişti. Bir günde olmasa da Ukrayna savaşının bitişi konusunda ezber bozduğu muhakkak.

ABD Başkanı, ülkesinin en büyük ve doğal müttefiği Avrupa Birliği ile sert atışmalara girişti. Hemen ardından Rusya ile yeni bir sayfa açtı. Düne kadar ‘düşman’ görülen Rusya ile şimdi ‘tarihi fırsattan’ bahsediliyor.

Jet hızıyla hareket eden Trump önce Putin’le görüştü, ardından Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu Riyad’a gönderdi.

Rus ve Amerikan Dışişleri bakanları Ukrayna’nın geleceği üzerine pazarlık yaparken masada Ukrayna’dan kimsenin olmaması da Trump’ın ‘yoğurt yeme tarzına’ dair tarihi bir göstergeydi. Trump’a göre Ukrayna’nın geleceğine karar verirken Ukrayna liderinin masada olmasına gerek yok!

Nitekim bu durum Trump ile Ukrayna lideri Volodimir Zelensky arasında sert atışmalara neden oluyor. Ukrayna lideri Zelensky, Riyad toplantılarına davet edilmemesine çok sert tepki gösterirken, Trump’ın cevabı tansiyonu daha da yükseltti. Trump sosyal medyadan Ukrayna liderine ‘seçimsiz diktatör’ dedi. Zelensky’i daha önce ‘satış elemanı’ olarak tanımlayan Trump bu kez de ABD’nin savaş için gönderdiği 350 milyar doların yarısının ‘kaybolduğunu’ iddia etti ki bu açıktan yolsuzluk suçlamasıydı.

Öte yandan Trump’a göre savaşı Ukrayna başlattı ve milyonlarca insan gereksiz yere öldü. İşgali Rusların başlattığı konusunda uluslararası bir konsensüs var ama Trump  pek oralı değil, daha çok Putin gibi düşünüyor. Bu arada Trump, Zelensky’e ‘elini çabuk tutmasını’ tavsiye ederek bir nevi sopa göstermiş oldu.

Görünen o ki Trump, Rusya lideri Putin ile yeni bir sayfa açıp Avrupa Birliği ülkelerini oyunun dışına itiyor. Ukraynalılar yüzüstü bırakıldıklarını düşünüyorlar ki haksız da sayılmazlar. Hayal kırıklığı yaşayanlardan birisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan. Gazze ve Suriye’den sonra Ukrayna müzakerelerinde masada olmayan Türkiye yine boşa çıkmış oldu.

GAZZE’DEN KANADA’YA

Trump’ın dış politikadaki bir aylık performansına bakarak bir tanımlama yapacak olursak ‘ben yaptım oldu’ ya da ‘kimin umurunda politikası’ diyebiliriz. Bunun ikinci dünya savaşı sonrası Amerika öncülüğünde kurulan dünya düzenine paralel bir tercih olmadığı açık.

Mesela Putin’in Ukrayna’yı işgali ve yıllardır süren savaş Trump’ın umrunda değil. Dolayısıyla Ukrayna lideri Zelenksy ve Ukraynalıların masada olmasını gerektiren bir durum yok. Trump Ukrayna’nın değerli madenlerinin işletim hakkını alırsa ve ‘savaşı bitirmiş başkan’ olarak tarihe geçerse yeterli görüyor.

Başkan Trump ve yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı açıklamalarına bakarsak Avrupa ülkeleriyle sıcak ilişkinin sona ermesini de pek önemsemiyorlar. Çünkü ABD ile AB ülkeleri arasındaki yakın işbirliği bitiyor. “İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin yeniden silahlanmaya başlaması dünya dengelerini nasıl değiştirecek?” gibi soruların Trump’ın pek de umrunda olduğunu söylemek zor.

Trump’ın herkesi şaşırtan ‘Gazze Planı’ bir diğer önemli konu.

Gazzelilerin zorla başka bir yere sürülmesi ve vatan topraklarının üzerine turizm-ticaret merkezi yapılması önerisi de Trump’ın dış politika anlayışını yansıtması bakımından eşsiz. Trump iki milyon Gazze’linin nerede yaşayacağını, nasıl hayatta kalacağını-ABD’de yaşamadığı ve yük olmadığı sürece- pek önemsiyor gözükmüyor. İsrail’e vereceği sınırsız desteğin Ortadoğu’da yeni gerginliklere neden olacağını umursadığı da söylenemez. Trump uzun yıllardır tartışılan Filistin sorununa iki devletli kalıcı çözüm projesinin de çöpe atılacak olmasını da önemsemiyor gözüküyor.

Trump ve ‘eş başkan’ gibi çalışan Elon Musk’un ABD dış yardımlarını askıya almasının Afrika’da neden olacağı krizler de düşünülmüyor. Özellikle Afrika’nın savaş ve hastalıklarla boğuşan bölgelerindeki çocukların ölmesi yeni yönetimin çok umrunda değil ki ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nı kapatıyor. Oysa ki ABD’nin dış yardımları federal bütçenin yüzde 1’ini oluşturuyor.

Kısacası dünyanın en zengin insanı Elon Musk, en fakirlerin önündeki zaruri yardımı da kesiyor.

Trump’ın Kanada gibi ABD’nin en yakın müttefikleriyle kavga etmesinin ardında da ‘ben yaptım oldu’ mantığının yansımaları var. Trump ABD’nin en büyük müttefiğine ‘ABD’nin 51. eyaleti’ ve Başbakan Trudeau’dan ‘vali’ diye bahsetmesi ortalığı karıştırdı. Kanadalılar bunu hakaret olarak kabul etti. Trump’ın Meksika’yı yeni vergiler, Panamayı da ‘geri almakla’  tehdit etmesi bu ülkeleri ve halklarını kaybetme gibi bir kaygısının olmadığını gösteriyor.

Kısacası Trump’ın ‘kazan kazan’ gibi politikaları yok. Ona göre geçerli kural, ‘Sadece ben kazanayım, gerisi kimin umrunda!’ Siyaset bilimciler Trump dönemi politikalarını nasıl tanımlayacak bilmiyorum ama önümüzdeki 4 yıl hayli zor geçecek.

Bakalım başka hangi sürprizler göreceğiz?

2 YORUMLAR

  1. Tarihin kayıtlarında, zalim diktatörlerin saltanatları? Ya savaşla, yada Cenabı Allah’ın gazabıyla son bulmuştur. Dünya ve insanlık bu zalimlere ne kadar dayanacak, bekleyip göreceğiz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin