ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ
ABD’de tarihi bir karar daha alındı. Hem de sadece hukukçuları ilgilendiren teknik bir içtihat olarak değil; anayasal düzeni, göç politikalarını ve yüz binlerce çocuğun geleceğini doğrudan etkileyecek bir kırılma anı olarak.
Yüksek Mahkeme, Başkan Donald Trump’ın yeniden göreve başlar başlamaz imzaladığı en tartışmalı kararnamelerden birine zemin hazırladı. Kararname, yasadışı göçmenlerin ABD’de doğan çocuklarına vatandaşlık verilmesini durdurmayı amaçlıyor. Bu karar, sadece vatandaşlık değil; memurların görevden alınması, dış yardımların kesilmesi ve trans kadın mahkumların erkek cezaevlerine gönderilmesi gibi konularda Beyaz Saray’ın eli güçlenmiş oluyor.
Evet, Trump doğumla vatandaşlık ilkesini fiilen sonlandırmak istiyor. Ve şimdi artık bunun önünde ciddi bir engel kalmadı. Trump’ın doğumla vatandaşlık yasağı, 28 eyalette sessizce yürürlüğe girecek. Geriye kalan eyaletlerde ise hukuki mücadele devam edecek. Hukukun federal yapısında parçalı ve dengesiz bir uygulama başlayacak. Bu durum, sadece göçmen çocukları değil, yüzbinlerce ailenin hayatını derinden etkileyecek.
Trump’ın kararnamesi, şu ana kadar federal yargıçlar tarafından ülke çapında durdurulmuştu. Ancak Yüksek Mahkeme’nin 6’ya karşı 3 oyla aldığı karar, bu uygulamaya son veriyor. Artık bir yargıç, başkanlık emirlerini ülke genelinde askıya alamayacak. Bu da Trump gibi güçlü yürütme yetkilerini sınırsız kullanmak isteyen liderler için büyük bir zafer.
Kararın gerekçesini kaleme alan Yargıç Amy Coney Barrett, federal mahkemelerin görevinin “yürütme organını denetlemek değil, bireysel uyuşmazlıkları çözmek” olduğunu söyledi. Bu yorum, yargının denetim gücünü daraltmakla kalmıyor, aynı zamanda yürütme gücünün denetlenemez hale geldiğini ilan ediyor.
Liberal Yargıç Sonia Sotomayor ise görüşünü bizzat mahkeme salonunda okuyarak tarihi bir muhalefet şerhi düştü: “Bu karar, yalnızca hukuk için değil, binlerce çocuk için de kaos demektir.”
Trump; Burası lunapark değil!
ABD Yüksek Mahkemesi, Başkan Trump’ın göçmen karşıtı gündemini doğrudan desteklemese de, en güçlü yargı frenlerinden birini devre dışı bırakarak büyük bir kapı araladı: Ülke çapındaki ihtiyati tedbirler artık geçmişte kalıyor. Karar sonrası Beyaz Saray’da kameraların karşısına geçen Trump, karardan memnuniyetini açıkça gösterdi. “Bugün sadece benim değil, Amerikan halkının da kazandığı bir gündür.” diyen Trump, kararın “yargının haddini aşmasını engellediğini” savundu. Basın mensuplarının sorularına ise alışıldık sertlikle yanıt verdi: “Birkaç aktivist yargıç, tüm ülkenin iradesini hiçe sayamaz. Bu dönemi kapattık.”
Ancak mesele yalnızca mahkeme prosedürleri ile sınırlı değil. Asıl tartışma, Trump’ın daha ilk gününde imzaladığı ve ABD’de doğan göçmen çocuklarının vatandaşlık hakkını iptal eden yürütme emrinde yatıyor. Trump’a göre, ABD’de yasa dışı şekilde bulunanların çocuklarına vatandaşlık verilmesi “sistemin sömürülmesidir.” Dünkü açıklamasında şu ifadeyi kullandı: “Artık sınırlarımızdan geçen her yabancının burada çocuk doğurup pasaport alma dönemi bitti. Burası lunapark değil.”
Trump’ın kararnamesi, 14. Anayasa değişikliğini hedef alıyor. Bu değişiklik, ABD’de doğan ve ülkenin yargı yetkisine tabi olan herkesin vatandaş olduğunu net şekilde belirtiyor. 1868’de kabul edilen bu madde, kölelik sonrası dönemde siyah Amerikalılara vatandaşlık hakkı tanımak için yazılmıştı. Yani sadece hukuki değil, tarihsel bir yükü de var.
Trump ve destekçileri, yasadışı göçmenlerin ABD’nin yargı yetkisine tabi olmadığını, dolayısıyla çocuklarının vatandaşlığa hak kazanamayacağını iddia ediyor. Ancak hukukçular bu görüşe katılmıyor. Zira Yüksek Mahkeme, 1898 yılında “Wong Kim Ark” kararında Çinli göçmenlerin ABD’de doğan çocuğunun vatandaş olduğuna hükmetmişti. Bu içtihat, bugüne kadar hiç sorgulanmamıştı.
Asıl mesele ne?
Her ne kadar her yıl 70 bin çocuk, anne ya da babası ABD vatandaşı olmadığı halde burada doğduğu için otomatikman ABD vatandaşı sayılsa da bu bir göçmenlik tartışması değil. Bu, Trump’ın nasıl bir devlet modeli kurmak istediğiyle ilgili. Yargı denetimini işlevsiz hale getirmek, anayasanın temel ilkelerini tartışmaya açmak ve sistemi kişisel ajandaya göre yeniden dizayn etmek.
Daha ilk haftalarda dış yardımların kesilmesi, LGBT bireylerin hedef alınması, kamu çalışanlarının toplu görevden alınması gibi politikalarla aynı doğrultuda ilerliyor bu karar. Yani mesele sadece “kimin vatandaş sayılacağı” değil. Kimin hak sahibi olacağı, kimin “bizden” sayılacağı ve en önemlisi, bu kararı kimin vereceği.
Türkiye için ne anlama geliyor?
Olayın iki tarafı var. Birincisi çocuğunu ABD vatandaşı yapmak için bu ülkeye gelenler ki çoğunluğu ünlü simalar, sanatçılar. Hatta Türkiye’de ABD muhalifi gözüküp çocuğuna pasaport almak için ABD’ye gelen çok kişi var. Resmi rakam vermek zor ancak bu yolla ABD vatandaşı olan Türkiyeli sayısının on binler olduğu ifade ediliyor. Hatta 2020 yılında bu işi gelir kapısına dönüştüren bir çete çökertilmişti. Fakat burada asıl sorun vatandaşlık tartışması değil.
Bu gelişmeleri ABD’nin iç meselesi gibi görmek yanıltıcı olur. Zira otoriter popülizmin kodları evrenseldir.
Trump’ın attığı her adım, benzer yapılar tarafından örnek alınmakta. Anayasayı “engel” gören, yargıyı “engelleyici” bulan, medyayı “yıkıcı” gören tüm liderler bu modeli izliyor. Türkiye’de de 2010’lardan sonra yaşanan anayasa değişiklikleri, yargı dizaynı ve vatandaşlık politikaları göz önüne alındığında bu benzerlik açıkça görülüyor.
Sonuç olarak; Trump, sadece bir politika değil, bir hukuk devleti fikrini de tartışmaya açtı. Doğumla vatandaşlık gibi evrensel kabul görmüş bir hakkı, yürütme kararnamesiyle ortadan kaldırmak istiyor. Yüksek Mahkeme ise buna doğrudan “evet” demese de, onun önündeki bariyerleri tek tek kaldırıyor.
Trump, göçmen karşıtı söylemini sadece bir siyasi propaganda aracı olarak değil, bir sistem mühendisliği olarak kullanıyor. Son Yüksek Mahkeme kararıyla birlikte kaosun kapısı aralandı.
Trump = Netanyahu = Tayyip
Üçü de birbirini iyi tanır, sever ve örnek alırlar.
Netanyahu’nun Gazzelilere yaptığı ile Tayyip’in Kürtlere ve hizmet gönüllülerine yaptığı aynıdır. Trump da kendi ülkesinde benzerini yapmak istiyor.