Suyun peşinde…

YORUM | YUSUF KAR*

“Su hayattır.” Bu kavrama hepimiz aşinayız; bu tabirin kime ait olduğunu tam olarak bilmesek de doğruluğu kimsenin kuşkuya düşmediği apaçık bir gerçektir. Suyun bulunmadığı bir ortamda hayatın filizlenmesi veya sürdürülmesi mümkün değildir. İşte bu yüzden, uzayda yaşam arayanların bile ilk baktıkları şey su olmuştur.

İnsanoğlu Mars’ta su arayadursun, bizim binlerce yıldır parçası olduğumuz dünyamızda bile birçok insan maalesef hala temiz suya hasret yaşamaktadır. Bu eksikliğin yol açtığı sorunlar elbette susuzluk ve hastalık gibi korkunç sonuçlarla başlıyor, ancak ne yazık ki yalnızca bunlarla sınırlı değil.

Örneğin birkaç yıl önce Uganda’da gerçekleştirdiğimiz bir gönüllülük projesi sırasında, Kampala’da 14 yaşındaki bir öğrenciyle, Faith ile sohbet etme fırsatımız olmuştu. Gördüğünüz anda bile ne kadar kararlı ve güçlü biri olduğunu hissedebileceğiniz bir genç kızdı. Gelecekte nasıl doktor ya da bilim insanı olacağından söz ediyor; “olmak istiyorum” demiyor, büyük bir özgüvenle “olacağım, ama bazı engelleri aşmak için çabalıyorum” diyordu.

Yaşının küçüklüğüne rağmen evin su ihtiyacını karşılama yükü onun omuzlarındaydı ve her sabah saatlerce yürüyerek bu görevi yerine getiriyordu. Derslerine yorgun gitmesi bir yana, geçen yıl aynı yolculuk sırasında kaza geçirip hastaneye kaldırılan arkadaşından sonra bu yolu her gün korku içinde yürümek zorunda kalıyordu. Gördüğünüz gibi mesele sadece susuzluk ya da hastalık değil, aynı zamanda eğitimi sekteye uğratan, günlük hayatını tehlikeye atan bir döngü.

Bir ülkenin çocukları ve gençleri okulda başarıya odaklanmak yerine hayatta kalmanın yükünü taşıyorsa, bu durum o ülkenin kalkınmasını da ciddi şekilde yavaşlatır; üstelik geleceği parlak pek çok genci hayallerine ulaşma fırsatından alıkoyar. Bu genç kız, maalesef milyonlarca benzer öyküden sadece biri. Kim bilir, her gün bu yolda kaç potansiyel bilim insanı ya da doktor kayboluyor?

MİLYONLAR HALA SUSUZ

Durumun ciddiyetini biraz daha somutlaştırmak için size bazı ayrıntılar vereyim. Yıllar süren projelere, bağış kampanyalarına ve teknolojik yeniliklere rağmen, dünya genelinde milyonlarca kişi hala temiz suya erişiminden mahrum. Bu kıtlık (water scarcity), son zamanlarda milyonlarca insanın gündemine oturan kritik bir sorun haline gelmiş durumda. WaterAid in son raporuna göre, 696 milyon insan (neredeyse her 10 kişiden biri) evlerine yakın bir noktada temiz su erişimine sahip degil. Bu durum özellikle Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) kapsamında 2030 yılına kadar herkesin güvenli suya erişmesini hedefleyen plan için büyük bir engel teşkil ediyor. Peki, 2025 yılında hala neden herkesin temiz suya erişimi sağlanamadı?

Su kıtlığının kusursuz tanımını yapmak zordur, çünkü bu durumu şekillendiren birçok faktör olabilir ama genel olarak “ihtiyaç duyulan anda ve ihtiyaç duyulan miktarda suya erişimin mümkün olmaması” şeklinde tanımlayabiliriz. Su kıtlığının temelde iki sebebi vardir, birincisi fiziksel sebeplerdir. Kuresel isinma gibi çevresel etkenler ve bölgelerin yeterince yağış almaması en büyük örneklerdendir. Bu kıtlık tarzı, doğanın tüm talepleri karşılamak için yeterli suyu bulamadığı durumdur ve ekosistemin düzgün bir şekilde işleyebilmesi için gerekli olan suyun sağlıklı bir şekilde dağılmamasından kaynaklanmaktadır. Bu durumdan ötürü bazı bölgeler seller ve taşkınlarla cebelleşirken başka yerler kuraklık ile yüzleşmektir. Elbette bu konuda atılması gereken sayısız adım var ancak bunlar başlı başına başka bir yazının konusu olacak kadar kapsamlı olduğu için ayrıntıya inmeden geçiyorum.

Su kıtlığının ikinci nedeni ise ekonomiktir ve nedenleri arasında en başta altyapı eksikliği ve hizmetlerin yetersiz yönetilmesi geliyor. Yani bol yağış alan ve temiz su kaynaklarına sahip bölgelerde bile suyu temiz ve sağlıklı bir şekilde muhafaza edip insanlara ulaştıracak altyapı olmadığı için insanlar susuzluk yaşıyor. Şu anda Sahra altı Afrika’nın yaşadığı problem de aslında bu şekildedir. Uçsuz bucaksız yeraltı su kaynaklarına sahip olmalarına rağmen, hemen ayaklarının dibinde olan temiz suyu yeryüzüne çıkartacak sistemler olmadığı için insanlar susuzlukla yüzleşiyor ya da kirli suları kullanarak hasta oluyorlar. Düşününce aslında su kıtlığının ana sebebi suyun kıt olması değil, sistemin kıt çalışmasından ötürüdür.

SUYA BAĞLI ÖLÜMLER

Hazır kirli suyun yol açtığı hastalıklardan bahsetmişken, bu konuyu biraz daha açmak gerekiyor; çünkü bu meselenin ciddiyetinin yeterince fark edilmediğini düşünüyorum. Birleşmiş Milletler verilerine göre her yıl 3.5 milyon insan, susuzluk ve suya bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Bunların yaklaşık 842 bininin ishal yüzünden yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Oysa ishal büyük ölçüde önlenebilir bir hastalık ve gerekli risk faktörleri ortadan kaldırıldığında her yıl 5 yaş altı 361 bin çocuğun ölümü engellenebilir. Gördüğünüz üzere sorun devasa; ancak çözüm, herkesin elini taşın altına koyduğu bir senaryoda aslında şaşırtıcı derecede erişilebilir. Suyun kolay ulaşılabilir olmadığı yerlerde insanlar el yıkamayı öncelikli bir ihtiyaç olarak göremiyor ve bu durum ishal başta olmak üzere birçok hastalığın görülme olasılığını dramatik biçimde artırıyor. Bu da temiz suya erişimin neden öncelik olması gerektiğine dair güçlü bir gerekçe daha sunuyor. Harekete geçmenin somut faydalarına örnek olarak UNICEF’in araştırmalarını gösterebiliriz; 25 yıl içinde 2,6 milyar insan büyük ölçüde sondajla açılan su kuyuları sayesinde, daha iyi suya erişim ve sanitasyon imkanına kavuştu.

Peki, on binlerce su kuyusu inşa edilmesine rağmen bu sorun neden hala çözülmüyor? Aslında karşımıza iki temel mesele çıkıyor. İlki, yapılan bunca kuyunun büyüyen ihtiyacın karşısında yine de yetersiz kalması. Altyapı sistemleri temelden iyileştirilmeden, sadece su kuyuları aracılığıyla bu devasa sorunun üstesinden gelmek mümkün değil. Örneğin 50 haneli bir köye temiz bir su kuyusu açtığınızda, o köyün su sorununu çözdüğünüzü düşünebilirsiniz; oysa gerçek ihtiyaç, her haneye sağlıklı su ulaştıracak kapsamlı bir altyapı kurmak. Mevcut koşullarda bu ölçekli bir sistemi yalnızca vakıfların ve sivil toplum kuruluşlarının tek başına üstlenmesi neredeyse imkansız. Devletler düzeyinde atılan adımlar ise ne yazık ki yetersiz planlama, maddi kaynak eksikliği ve kimi zaman yolsuzluk gibi sebeplerle tamamlanamıyor.

İkinci sorun ise, su kuyularını açan vakıfların çoğunlukla yerelde bu projeleri takip edecek personeli bulunmadığı için kuyuların kısa süre içinde kullanılamaz hale gelmesi. Forbes dergisinin yaptığı bir araştırmaya göre kullanılamaz duruma gelen kuyuların oranı yaklaşık yüzde 60. Su kuyularının başarısız olmasının temel nedenleri arasında yetersiz mühendislik, düşük kaliteli malzemeler, düzenli bakım yapılmaması ve yanlış lokasyon seçimi ön plana çıkıyor. Deneyimsiz ekipler tarafından yeterince derin kazılmayan kuyular kurak mevsimlerde hızla kuruyor; düşük kaliteli malzeme kullanımı ise kuyuların çok kısa sürede kullanılamaz duruma gelmesine yol açıyor. Ayrıca yer altı su seviyesinin değişkenliği, kontaminasyon riskleri ve bakım-onarım için gerekli teknik desteğin sağlanmaması da projelerin uzun ömürlü olmasını engelleyen önemli etkenler arasında yer alıyor.

Peki çözüm nedir ve nasıl bir yol izlenmelidir? Bu sorunun cevabı uzun soluklu ve süreklilik isteyen bir sürece işaret etse de, aslında hiç de imkansız değildir. Küçük ama sağlam ve kararlı adımlarla ulaşılabilecek bir hedef olduğuna inanarak Time to Help (UK), bu sorunları dikkate alıp projelerinde en deneyimli partnerlerle ve en kaliteli malzemelerle çalışmaktadır. Bununla da yetinmeyip yerel topluluklarla iş birliği yaparak kuyuların sürdürülebilirliğini güvence altına almakta ve ülkenin ekonomik kalkınmasına da katkı sunmaktadır. Düzenli saha ziyaretleri, yedek parça tedarik zinciri ve yerel teknik destek sayesinde Time to Help’in açtığı kuyular yalnızca kısa vadeli bir müdahale değil, yıllarca temiz ve güvenli su sağlayacak kalıcı yapılar olarak planlanır.

Aslında suya erişim problemi asırlardan beri insanlığın gündeminde. Esasında Umre ve Hac esnasında yaptığımız Say, Hz. Hacer’in temiz suya ulaşma çabasını sembolize ediyor. Bizler de say yaparken belki de suya ulaşmak için kilometrelerce yürümek zorunda olan insanlarla empati yapıyoruz. Efendimiz (SAV) döneminde de su kuyuları büyük öneme sahipti. Çok bilinen bir hadisi şerif şöyledir: “Sa’d b. Ubâde’nin annesi vefat etmişti ve Rasûlullah (S.A.V)’a gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Annem öldü onun adına sadaka verebilir miyim?” diye sordu. Rasûlullah (S.A.V) da: “Evet” buyurdu.  Sa’d: “Hangi sadaka daha hayırlı ve değerlidir?” diye sorunca, Rasûlullah (S.A.V): “İnsan ve hayvanların su ihtiyaçlarına cevap vermektir” buyurdu. (Nesai, İbn Mace) Bunun üzerine Sa’d, Medine’de bir çeşme yaptırmış, o çeşme uzun süre insanlara hizmet etmiştir. (İbn Hanbel, Müsned)”

İnsanlığın temiz suya erişimde sorun yaşamayacağı bir günün geleceği ümidiyle temiz su kuyuları açmaya ve milyonlarca insanın hayatını kurtarmaya devam edeceğiz. O zamana kadar hepimizin yapacak çok işi var.

*Time To Help UK Temsilcisi

1 Yorum

  1. İnsanın en temel ihtiyacı olan suya ulaşmak için verilen bu sessiz mücadele çok dokunaklı. Okurken, sahip olduklarımızın kıymetini bilmemizi sağlıyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin