NECİP F. BAHADIR | YORUM
Silivri 6,2’den sonra kulaklarımda ‘6 Şubat felaketini’ yerinde gören Hollandalının o sözü çınlayıp duruyor; “Siz Tanrı’yı bu kadar kızdırmak için ne yaptınız?”
İstanbul’da yaşanan 6,2 yıkım getirmedi fakat hiç de hafife alınacak bir rakam değil. Silivri’den başlayan kırık İzmir’e değin büyük bölgeyi salladı. Fayın Silivri’de kırılmasının özel bir anlamı var mı?
Silivri sıradan bir ilçe değil. Sembolik yer… Nasıl Esed’in Sednaya hapishanesi varsa AKP ve Erdoğan’ın da Silivri’si var. Bir toplama kampı gibi… Siyasi muhalifler orada. Ekrem İmamoğlu da orada, Ümit Özdağ da… Hidayet Karaca da… AKP’ye muhalif kimi arasan var. İçerisi masum ve mazlumlarla dolu… Ve yer kabuğu sık sık orada kıpırdanıyor…
Lisanı haliyle bir şeyler söylüyor sanki; anlayana!
İnananlar için zelzele gibi afet ve musibetler sebepsiz değildir. Bir ‘İlahi ikazdır.’ Üst üste gelmesi ‘tesadüf’ veya ‘sıradan bir doğa olayı’ olarak görülebilir mi?
‘Silivri 6,2’ bir mesaj aslında… Kime? Herkese…
En çok da ‘zulüm saltanatına’ omuz verenlere… Öncelikle AKP ve AKP’lilere bir uyarı… Zulmün olduğu yerde her türlü felaketi beklemek lazım. Ben demiyorum, kitap öyle söylüyor. Hayır, “6,2 yetmedi mi?” gibi münasebetsizce sormayacağım.
Anladınız siz onu…
Antalya’da servis şoförlüğü yapan KHK’lı bir öğretmen kendi halinde yaşayıp giderken bir anda eve ekmek götürdüğü işinden oluverdi. Manavgat Kaymakamlığı işten atılmasını istemiş!
Olayı, ‘mazlumların gür ve onurlu sesi’ Ömer Faruk Gergerlioğlu duyurdu, belgesiyle birlikte… “Siz Nazi misiniz?” diye sordu AKP bürokratlarına; “Bu tam bir Nazi uygulaması… Eskiden bunu söyleyerek ‘haksızlık mı?’ ediyorum diye çekiniyordum! Şimdi çok rahat söylüyorum!”
Doğru söze ne denir? Herkesin sustuğu yerde doğruyu söylemek de kolay değil.
Arınç: “Bir şey değişir, her şey değişir!”
Bu mazlumların, masumların ahı yerde mi kalacak? Çıkmayacak mı aheste aheste? Bazen afet olarak bazen de musibet… İlim adamları bunlara ‘doğa olayı’ diyecek. Desinler bakalım… Mesaj sadece manevi değil, maddi aynı zamanda…
Beklenen o büyük İstanbul depremi “Geliyorum!” diye bağırıyor; “Hazırlığınızı yapın, önlemlerinizi alın…”
Ey genel ve yerel iktidar sahipleri duyuyor musunuz? Geliyor, gelmekte olan… “Bakın yaklaşıyor, yaklaşmakta olan… Yazık, şairler kadar cesur değilim.”
Kafamın içinde çınlayıp duran başka bir cümle var. Metni okudum, o cümleyi atlamışım, bir arkadaş uyardı. Vay vay vay… Arınç’ın şu cümlesi ne çok şey çağrıştırıyor: “Ben tok sesli bir adamım. Bir şey değişir, her şey değişir. Lafın çoğu başkasına söylenirmiş. İnşallah günü gelir, bir irade oturun oturduğunuz yerde herkes haddini bilsin diyebilir…”
Bir şey değişince her şey niye değişsin? O bir şey Erdoğan’dan başkası olabilir mi? Keşke lafın tamamını değil de yarısını bari söyleseydi Arınç. Bir başkasının ağzından böyle bir cümle çıksaydı, kıyamet kopmuştu. Nedense bir iki ekran şebeleği dışında ciddiye alan olmadı.
Ve asıl bombayı CHP lideri Özgür Özel patlattı. Grup toplantısında “Kıbrıs yıkılıyor. 40-45 kaset işini ilk söyleyen Sedat Peker. Şimdi, ‘Süleyman Soylu var da Hakan Bey yok mu, Erdoğan’ın oğlunu Özgür Özel niye konuşmuyor?’ diye bize alttan bilgi akıtanlar var. Sayın Erdoğan, senin aileni karıştırmaya çalışanları uzaklarda arama. Çok ‘Soylu’ bir davranış var…” dedi.
AKP, kurtlanmış bir ağaç gibi
Bilgi kullanacağı adresi bir şekilde bulur. CHP’ya pas edilmesi şaşırtıcı değil. Fakat AKP öylesine her şeye egemen ki bilgi kaynakları ve kanallarını kapatmakta üstüne yok. Düne kadar idi…
Özgür Özel’in Soylu çıkışı, AKP’nin devr-i iktidarının kapanmakta olduğunun bir başka göstergesi. Çünkü hiç kimse güçlü ve yarını olan bir iktidarla papaz olmak istemez. AKP içeriden çürüyen, kurtlanmış bir ağaç gibiydi. Son zamanlarda bu gerçek iyice su yüzüne çıktı. Ve artık içeriden muhaliflere bilgi, belge, dosya gönderiliyor. Bir çöküşün habercisi bu. CHP’nin de yeni dönemin aktörü olduğunun işareti. Bürokrasi ‘değişimi’ çabuk fark eder ve pozisyonunu erken alır. Bir Ankara gerçeğidir bu…
Kıbrıs ve kaset meselesi Amerika’ya kadar ulaştı. Bütün istihbarat örgütleri dosyaları kapıştı. Dosyalarda kimler var? AKP’nin önde gelen bütün isimleri… 19 Mart Ekrem İmamoğlu darbesinden sonra CHP ‘kaset meselesini’ ufaktan kurcalamaya başladı. Tam anlamıyla kamuoyuna mal ettiği söylenemez. Özel’in üslubu, “Beni fazla konuşturma Erdoğan!” der gibi bir mesaj niteliğindeydi.
Erdoğan ve ailesini dışarıda bırakmaya özen gösterdi. Neden peki? Erdoğan, CHP’ye İmamoğlu üzerinden ağır darbe indirirken Özel’in çekingen tavrı neden? Eğer gerçekten bilgi belge varsa muhalefetin bunları dile getirmesinden daha doğal ne olabilir? Özel’i anlamak zor gerçekten…
Özel, “Soylu bir davranış var!” derken kasetlerin arkasındaki ismi mi yoksa kendisine, “Erdoğan ve çocuklarını da konuş…” mesajını ileti mi? Yoksa ikisini de mi? Soylu’nun öteden beri kendi ajandası olduğu, başta Berat Albayrak olmak üzere Erdoğan’ın yakın çevresine ilişkin çalışmalar yaptığına siyasi kulisler yabancı değil. Soylu’nun rüyaları ve hayalleri vardı? AKP’ye Erdoğan’dan sonra genel başkan olmak gibi mesela…
İstanbul’un belediye başkanlığına da ‘hayır’ demeyecekti. Fakat Erdoğan bir sildi, pir sildi. Kaybettiği sadece bakanlık koltuğu değildi; Soylu’nun rüyaları kabusa, hayalleri kırığa dönüştü. Bugün kullanılıp atılmış bir peçeteden farksız…
Ne gücü kaldı, ne kişiliği…
Bu kavga burada bitmez!
Soylu ve Erdoğan ailesi arasındaki ‘dosya kavgası’ az çok tahmin ediliyordu ama Özel bunu açık etti ve bütün ülkeye yaydı. Bu siyasi fay hattındaki enerji Silivri’den de beklenen İstanbul depreminden de daha ağır ‘politik zelzele’ doğurur. Bu kavga burada bitmez.
Süleyman Soylu beni şaşırttı mı? Hayır, her türlü ayak var onda. Şair sanki Soylu için yazmış;
‘Adamlar bilirim sönük / Adamlar bilirim çürük / Adamlar bilirim rozetleri / Yüreklerinden büyük / Adamlar bilirim yamuk / Adamlar bilirim maskara / Adamlar bilirim ki elleri / Eldivenlerinden kara… Süleyman ah Süleyman! Bu ayaklar nasıl ayak / Yorgana sığdı diyelim, mezara nasıl sığacak…’.
Sadece Soylu değil, siyasette Süleymanlar o kadar çok ki… Soylu da son Süleyman’lardan biri… ‘Ne ayak’ olduğunu zaten bilen biliyordu, Erdoğan ve AKP de anlamış olmalı.
Soylu’nun söyleyecek sözü, verecek cevabı var mıydı? Kısa bir açıklamasını okudum. Hayır, bu bir cevap değil. Diyor ki Özel’e; “İngiliz Özgürcüğüm! Adadaki İngiliz arkadaşlarından en son mesajını aldım. Kemal Bey’e — yani kendi genel başkanına — arkadan hançer sapladığın gibi bizi kendinle karıştırma. Nefesini verirken de boş geçmiyorsun. Seni artık İngiliz doktorlar bile kurtaramaz. Ha, unutmadan: Hasan Doğan’a ayak röntgenini göndermeyi unutmuşsun…”
Bu bir cevap değil ama içinde çok şey var. Ayak röntgeni falan derken açıkça tehdit ediyor? Eğer Özel’in ayağının kırılması masum değilse bir şantaj bu… Kendisinde dosyası veya kaseti olduğunu ima ediyor. 7 yıl İçişleri Bakanlığı yaptığı arşivinin dolu olması sürpriz değil.
Tehdidin yanısıra Soylu ‘bomba iddiaya’ cevap veremediği için, hani Rus’un Amerikalı’ya, “Siz de Kızılderilileri kesmiştiniz…” demesini andırıyor. İnsan merak etmiyor da değil; Özel, Hasan Doğan’a ayak röntgenini niye göndermemiş acaba? Unuttuğundan mı? Yoksa Soylu’nun ima ettiği endişeden mi?
Normal bir ülkede olsaydık, Bülent Arınç’ın o cümlesi, Özel’in Soylu bombası siyaseti alabora etmeye yeterdi. Savcılar harekete geçer istifalar ise birbirini izlerdi. Hiç kimse bir şey olmamış gibi yapmaz, yapamazdı.
Vah zavallı memleketim! Kimlerin eline kaldı…
Öküz padişah oldu, saray ahır.
Türkiye bir hayvanat bahcesi demek hayvanciklara hakaret olur. Türkiye Kur‘anin ifade ettigi gibi asagiliklarin en asagilarinin yuvasi oldu. Bunlara artik yeni bir ad verilmeli literatürde.
Bu devasa hapishane ilk defa Ergenekon davası sürecinde mi inşa edilip kullanılmıştı ?
Kurumumuz Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü dahilinde mevcut bulunan dokuz müstakil ceza infaz kurumundan biri olup L tipi projesine göre inşa edilmiş ve Haziran 2008’de faaliyete başlamış bir kurumdur.
Soylu, Erdoğana “karanlıkların en sonuna” “derinliklerin en dibine” kadar beraberiz demiş. Bilinçaltı üstü tüm mesajı vermiş. Battın batacağı kadar, en dibine en derine, boğulursun karanlıkta kaybolursun bil bunu mu demek istemiş?
Yalnızsın daha da karanlık daha da derine inerken haberin olsun eğer biz olmasak demiş mi?
Ve tüm özeti ile, batacağımız kadar battığın da ilanını etmiş mi?
Titanic filminden bir replik: Atlarsan atlarım bende.
Kopkoyu bir gece, okyanusun ortası, buz gibi su.
İntihar edecek Kate Winston (Rose Dawson).
Jack geliyor yanına, (Leonardo di Caprio).
Atlama Rose, bende atlarım yoksa.
Sen atlarsan beni yok etmiş olucaksın, atlamazsan da beni kurtarmış.
Hoş ki atlanmış çoktan, belli ki ardından da.
Kimin önceden kimin ardından atladığı da belli değil aslında.
Dolayısı ile şekil değiştiriyor REPLİK.
Atlarsan atlarımdan, satarsan satarıma.
Yunus peygamber gibi peygamber paklığı olsa da, bir Yunus masalı desek, balığın karnında.
Aleyhinde gece, hud ve deniz desek.
Bu sefer tersine.
Aleyhlerine onca edilen zulmler, Onca mazlumun inlemeli duası, bağrı yanmış anaların, yıkılmış yuvaların, evladına, anaya babaya hasret zindanların.
Balığa, geceye ve o okyanusa gücü yetecek bir GÜC e dayanmadan Salihi Selamete çıkarılır da.
Belli ki dayanılacak merci hep şeytan olmuş.
O nedenle sözüm onlara.
Ettiğiniz isyan, yapılan zulüm o kadar büyük ki.
Sizi ŞEYTAN bile kurtaramaz artık.