
KHK’lı emniyet Müdürü İsmail Öztürk, bir uzman gözüyle Sinan Ateş iddianamesini yorumladı. Güven Park YouTube kanalında konuşan İsmail Öztürk, söz konusu iddianamenin bir savcı eliyle değil, sanıkları aklamak için avukat eliyle yazılmış olduğunu söyledi.
Normal bir iddianamede sanıklar hakkında suçlayıcı ifade ve deliller olması gerektiğini anlatan İsmail Öztürk, önemli değerlendirmelerde bulundu: “Sanıkların ifadesine bakıyorsunuz, suçlamalardan çok savunmalar konmuş iddianameye. Yani ifadede adamın neyle suçlandığını ona ne sorulduğunu görmüyorsunuz. Adam orada ‘ben suçsuzum, zaten şunu da ben yapmadım, bunun da benimle ilgisi yok’ diyor. Onu ben okuduğum zaman şunu diyorum; ya savcı acaba bunu neyle suçladı ki? Yüzlerce fezleke hazırlamış, okumuş biri olarak ben şunu anlıyorum; bu iddianameyi savcılar yazmamış. Bu iddianameyi avukatlar yazmış. Birçok kişinin suçu anlatılırken olayı anlatırken kişileri suçlama yerine kişilerin savunmalarını ön plana çıkarıyor. Bu iddianameyi hazırlayan savcı, suç delilerini karartmaktan diğersanıkların yanında yer alacaktır.”
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetiyle ilgili iddianame tartışılmaya devam ediyor. İnceleyen tüm hukukçu ve konunun uzmanlarının ortak görüşü, iddianame adı verilen 145 sayfalık metnin amacının suçluları ortaya çıkarmak değil, cinayetin üzerini örtmek olduğu yönünde. Zira katili olay yerinden kaçıran aracın plakası bile iddianamede yer almıyor. Zira araç Ülkü Ocakları’na ait!
İddianame, KHK’li emniyetçilerin kurduğu ‘Güven Park’ isimli YouTube kanalında da konuşuldu. Şike soruşturmasını yürüten KHK’lı Başkomiser Soner Koç, eski Emniyet Müdürü İsmail Öztürk ve Organize Suçlar Uzmanı KHK’lı Başomiser Turgay Karagöz, iddianameyi uzman gözüyle detaylı olarak inceledi. Programda yapılan açıklamalardan bazı bölümler şöyle:
Soner Koç: Sinan Ateş cinayeti ile ilgili iddianame hazırlandı ve mahkeme tarafından
kabul edildi. Bence bu cinayet, AKP-MHP koalisyonu cinayeti olarak tarihte yerini alacak bir suikast oldu. İddianamede MHP ile ilgili konular saf dışı bırakılmış oldu. Sinan Ateş’in eşinin
ifadelerine rağmen iddianamede ismi yer almayan isimler var.
İsmail Öztürk: Sinan Ateş cinayeti MHP yönetimindeki genç kadronun karıştığı, içinde
özel harekatçı polislerin, asayiş polislerinin, İstanbul’daki uyuşturucu, torbacı grupların yer aldığı iddianamedeki 20 kişi dışında belki iddianameye konulmayan en az o kadar
daha kişinin olduğu büyük organize, bir örgüt suçu. Örgütlü olarak işlenmiş bir cinayet.
Suikastın her aşaması Mobese kameralarıyla, teknik takiplerle tespit edilmiş. Aynı şekilde
Pervasızca, beceriksizce işlenmiş bir cinayet. Cinayetle ilgili ayarlamaları WhatsApp’tan yapmışlar. Çok alenen resmi kişilerle olan görüşmeler var. Bazı şeyler çok profesyonelce ayarlanmış.
Tetikçilerin alınması, İstanbul’a getirilmesi vs. ama daha sonraki süreçte bir arıza durumunda ne olacak planlaması yapılmadığı için tüm olayı koordine eden Tolgahan Demirbaş isimli Ülke Ocakları’ndaki yönetici arıza çıktığı anda hemen Olcay Kılavuz’un
yanına koşuyor ve onun yanında yakalanıyor.
Aslında iddianamenin çok zayıf olmasına rağmen soruşturma dosyasıyla ilgili çok güçlü bazı
deliller el altından kamuoyuna sızdırıldı. Bu sızdırılan delillerden sonra hem Sinan Ateş’in ailesi Ayşe Ateş hem de kamuoyu neyle tatmin olabilirdi? Ancak üst yapı dediğimiz bu cinayetin üst yapısı ortaya çıkarılacak olursa tatmin olurdu. Üst yapıda Ülke Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım ve Olcay Kılavuz’un somut olarak işin içinde olmaları vardı.
Soner Koç: Ancak iki ismin adı da iddianamede geçmiyor. Ama Google’da Sinan Ateş cinayetiyle ilgili bir arama yaptığınız zaman sadece bu iki isim karşınıza çıkabilir. Yani böyle bir halde nasıl bunlar iddianamede yer almıyor?
İsmail Öztürk: Bu cinayet kirli tuğlalardan biri. Uğur Mumcu cinayeti gibi, Hırant cinayeti gibi bir cinayet bu. Bu cinayette o diğer cinayetlere göre çok daha amatör bir yapı var çok daha kalabalık bir yapı cinayete bulaşmış ve suç delilleri de alenen ortada. Bu suç delillerini
gizlemek ya da saklamak mümkün değil. Deliller incelenmiş alt kısımla ilgili fakat üst kısma mercek tutulmamış. Altyapıdaki cinayetin bağlandığı Tolgahan Demirbaş, Eray Özyağcı ve Doğukan Çep… Bunlarla ilgili Mobese görüntüleri var, fotoğraflar var, tanık beyanları var. Niye çünkü bunlar dosyanın en üstüne oturtuldu. Aşağıdaki bir kaç tetikçiyle işi kapatacaklarını düşünüyorlar. MHP’ye falan işin üstünü hiç bulaştırmadan…
Turgay Karagöz: Asay şubesinde dosyaya bakan büro cinayet büro. Bu cinayet büroda 9 ay boyunca dosyayı takip eden Komiser Mustafa Ensar Aykut, Sinan Ateş’in ailesinin iş
yerinin baz bilgilerini MHP tayfasına ‘Reis’ diyerek veren kişi! Cinayeti soruşturan kişi aynı zamanda örgüte, bu çeteye Sinan Ateş’in baz bilgilerini ve lokasyon bilgilerini veren kişi.
İsmail Öztürk: Bu bahsettiğin başkomiser bu Ateş dosyasının delilleri toplayan kişi aynı zamanda. İşin ilginç tarafı Sinan Ateş’le ilgili çalışmaları bu başkomiser kendisi zaten
Ülkü Ocakları genel başkanıyla ve bu cinayet operasyonunu yürüten Tolgahan Demirbaş’la aynı düşüncede olduklarını inkar etmiyor. Olaydan 5-6 ay önce Sinan Ateş’in adresini, evinin fotoğraflarını Tolgahan Demirbaş’a atmasının yanında daha ilginç bir şey var.
Cinayetten bir gün önce Tolgahan Demirbaş’la 3 kere görüşmesi var. Cinayetten bir saat ve 2 saat sonra da iki ayrı görüşmesi var. Bu şu demek yani bu kişinin cinayet esnasında dahi
cinayetin yapılacağı dönemde dahi bu grupla irtibatı var demek. Ve bunu sadece bilgi sızdırma suçlamasıyla savcı ‘yardım yataklık’ seviyesinde dosyaya katıyor. Kesinlikle
bu kadar basit değil. Sinan Ateş’le ilgili bilgileri bunlar veriyor, sonra soruşturmayı bunlar yönetiyor!
İddianamede iki tane özel harekatçı var. Bbunlar hiç polis okulu görmeden direkt
özel harekata mülakatla alınmışlar. Bu iki özel harekatçı katili İstanbul’dan Ankara’ya kadar kortejle getiriyorlar. Güvenliğini sağlayarak taşıyan kişiler. İşin ilginç tarafı bu özel harekatçıların iddianamede kimin bunları gruba örgüte yapıya dahil ettiği konusu boşlukta. Yani bunu ne soruşturmaya çalışan cinayet bürosu ortaya koymuş; ne de savcı koymuş. İddianamede de yok. Polisin kendisi diyor ki, ben diyor ablamın bulunduğu mahallede katil Eray Özyağcı’yla tanışmıştım, daha önceden irtibatım vardı diyor bunla’ diyor.
Eray Özyağcı yakalandıktan sonra ifadesinde diyor ki ‘hayır diyor ben onları tanımıyorum. Bana diyor polisleri Doğukan Çep tanıştırdı diyor. İstanbul’daki cinayeti organize eden
uyuşturucu grubunun başı… Doğukan Çep ise ifadesinde diyor ki ‘ben diyor o polisleri tanımam diyor. O polisler diyor Eray Özyağcı’nın arkadaşları diyor. Yani bakar mısınız, arada kalmış polisler. Hiç kimsenin söylediği birbirini tutmuyor. Ama iddianamede bunlar olduğu gibi boşlukta!
Doğukan Çep’le Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın bu cinayetin azmettiricisi olduğu söyleniyor. Fakat ikisinin de ifadesinde bu cinayeti niye azmettirmişler, neden dolayı Sinan Ateş’e nasıl bir husumetleri olduğu konusunda bir şey yok, izahat yok! Tetikçi, Sinan Ateş’le aralarında husumet olduğunu söylemiş sadece. Savcı ‘Hangi konuda kinlendin, ne zaman aradın’ diyor. Tetikçi, ‘Hatırlamıyorum’ diyor.
Yani Eray Özyağcı Sinan Ateş’e kinlenmiş ve gidip vurmuş. Gerçek tarafı yok. İşin ilginç
tarafı da tetikçi kinlenmiş ama azmettirenler tetikçinin üstü olan kişiler! Yani bu tetikçi
çulsuzun birisi. Bir normal soruşturma mantığı içerisinde bakarsanız tetikçinin intikamını almak için yönetici durumdaki bir sürü insan tetikçinin emrine girmiş ve onu azmettirmiş. Son derece saçma. Olayın siyasi izahını yapmadıkları için yani niye Sinan Ateş öldürüldü? İddianamede bunun cevabı yok!
İddianamede Ayşe Ateş’in ifadesi üç satır! Halbuki basit bir cinayette bile kişinin yakınlarına, akrabasına maktülün kimseyle husumeti var mıydı diye sorulur, beyanları yazılır. Ayşe Ateş’in ifadesini savcı 3 satırda yazmış. Niye Ayşe Ateş’in ifadesi yok; çünkü
Ayşe Ateş’in ifadesi olduğu zaman Ayşe Ateş kocasının Ülkü Ocakları Genel Başkanı olduğu Ülkü Ocakları’ndan siyasi ayak oyunlarıyla atıldığı üzerine birtakım suçlar yüklendiği, son dönemde Ülke Ocak Başkanlığı sebebiyle MHP içerisinde kaleminin kırıldığı konusunda ve ona husumet yapan kişiler konusunda bilgiler vermiş. Yani işin içinde hem siyasi
boyutu var hem de isimler var. Eğer savcı onu üç satır değil de gerçekten Ayşe Ateş’in ifadelerini iddianameye koyacak olsa o iddiaları ya araştırmak zorunda kalacak ya da çürütmek zorunda kalacak. Bunun için Ayşe Ateş’in iddialarını yok kabul etmiş.
İddianamenin dili (yüzlerce fezleke okudum, yazdım) iddianameler suçu, suç soruşturmasını
anlatmak için kullanılır. İddianamede suçun ne olduğu, suçlananların kimler olduğu, neyle suçlandığı, suçlananlar hakkında hangi delillerin olduğu yer alır. Savcı 20 tane adamı gözaltına aldırmış, onları tutuklatmış. Bunlar hakkında bir iddianame yazıyor. Dolayısıyla dili karşı tarafı suçlayıcı bir dil olması lazım. İddianamenin dili savcı dili değil. İddianamenin dili birçok yerde avukat dili. Özellikle bazı kişilerin ifadesinde mesela Serdar öktem’in ifadesine
bakıyorsunuz tamamen çok belirgin bir şekilde…
Diğer bazı korunması gereken sanıkların ifadesine bakıyorsunuz, suçlamalardan çok savunmalar konmuş ifadeye. Yani ifadede adamın neyle suçlandığını ona ne sorulduğunu görmüyorsunuz. Adam orada ben suçsuzum zaten şunu da ben yapmadım, bunun da benimle ilgisi yok diyor. Onu ben okuduğum zaman şunu diyorum; ya savcı acaba bunu neyle suçladı ki yani bunu? Neyle ilgisi vardı da yoktu da falan filan tarzında konuşuyor!
Ben şunu anlıyorum bu işi bilen birisi olarak anlıyorum; bu iddianameyi savcılar yazmamış. Bu iddianameyi avukatlar yazmış. Biz 17/25 dosyasında da gördük. 17/25 dosyasındaki takipsizlik kararını bir hukukçuya yazdırmışlardı. Burada da bu iddianame bir savcı bakış
açısıyla çıkmamış, bir avukat bakış açısıyla çıkmış. Birçok kişinin suçu anlatılırken olayı anlatırken kişileri suçlama yerine kişilerin savunmalarını ön plana çıkarıyor. Bu iddianameyi hazırlayan savcı, suç delilerini karartmaktan diğersanıkların yanında yer alacaktır.
Bizim ülkemizin bütün siyasi cinayetleri böyledir.
bu olay bir milattır bu eskiden olanlar gibi olmayacaktır Katilleri derhal bulunup yargının karşısına çıkarılacaktır. bla bla bla Vatan millet Sakarya…
Savcı soruşturma açar asıl olay dışında ne var ne yok toplar da toplar (iş yapıyor algısı oluşsun) ana konudan çok yan kişilerle zaman geçirilir zamana yayılır. Ateşin sönmesi beklenir sağdan soldan çıkan cılız sesler bastırılır. vaziyet hazırlanır tepkiyi ölçmek için bir kaç fail bırakılır ses yoksa ortam hazr demektir ses çıkarsa yanlışlık falan denilip tekrar alınır dosya üzerine çalışan bir kaç kişi bırakılır. uygun zamanda da olay kapatılır.
Durum buysa bilin ki suçlu devlet içinde taaaaaa en tepededir. Yazıyla da nokta