YORUM | SALİH HOŞOĞLU
Eminim içimizden Amerithrax’in ne olduğunu bilenler çok azdır. Açıkcası konunun uzmanı olmama ve ifade ettiği şeyi de bilmeme rağmen bu terimi ben de bilmiyordum. Amerithrax, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan terör saldırısından bir hafta sonra başlayan ve bir kaç hafta boyunca Amerika Birleşik Devletlerinde farklı adreslere gönderilen şarbonlu toz içeren mektupları ifade için kullanılan bir kelime. “America” ve “anthrax” kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulan FBI araştırmasının kod adı.
İlk şarbonlu mektup 18 Eylül 2001’de gönderildi ve bu mektuplar birkaç hafta boyunca ABD’de bazı medya ofislerine ve iki senatör dahil (Senatörler Tom Daschle ve Patrick Leahy) çok sayıda kişiye ulaştı. Zarflarda şarbon basilinin sporlarını içeren toz vardı ve biyolojik bir silah özelliği taşıyordu. Mektup tozlarını soluyan beş kişi öldü ve 17 kişi de enfekte oldu, bunlardan bazıları uzun süre hastanelerde tedavi edildi.
Hedef alınan yerler arasında kongre binası polis memurları ve Senatör Russ Feingold için çalışan personel de vardı. Şarbonlu mektuplar sonrasında öyle büyük bir güvenlik paranoyası oluştu ki tarifi imkansızdır. Mektuplar tozun yanında bir de mesaj taşıyordu ve bu mesajlar birbirine çok benzerdi:
New York Post NBC News ofislerine gönderilen mektuplardaki not şöyleydi:
- 11 Eylül 2001
- Bu sonraki
- Şimdi penisilin al
- Amerika’ya ölüm
- İsrail’e ölüm
- Allah büyüktür
Senators Daschle and Leahy’in ofislerine gönderilen mektuplarda da benzer ifadeler vardı:
- 11 Eylül 2001
- Siz bizi durduramazsınız
- Bizde bu şarbon var
- Siz şimdi öleceksiniz
- Koykuyor musunuz?
- Amerika’ya ölüm
- İsrail’e ölüm
- Allah büyüktür…
FBI bu soruşturmanın “kolluk kuvvetleri tarihindeki en büyük ve en karmaşık soruşturmalardan biri” olduğunu söylüyor. Ama bu şarbonlu mektuplar esas etkilerini öldürdükleri ya da hasta ettikleri kişilerle değil başta Amerikan kamuoyu olmak üzere bütün dünyada Müslüman karşıtlığını zirve yaptırmasıyla gösterdiler.
Bu mektuplar ve devamındaki yoğun tartışmalardan sonra Müslümanlara bakış bütün dünyada inanılmaz derecede olumsuz hale geldi. 11 Eylül saldırısı ve ardından yaşanan bu olaylar basının inanılmaz desteği ile o zamanki ABD’yi yöneten şahin Neokon ekibi ve Başkan Jr. Bush’a Afganistan ve Irak işgalleri için yeterli alan açılmış oldu. Bu korkunç propaganda bombardımanı altında şarbon saldırılarının failleri olarak El-Kaide ve Saddam Hüseyin’in Irak’ı suçlandı. Çok başarısız bir başkan olmasına rağmen Bush ikinci defa büyük bir oyla seçildi.
Şarbon sporu içeren mektupları kim göndermişti?
Bu tam bir muammaydı ve uzun zaman çözülemedi. FBI’ın yoğun araştırmaları sırasında bütün bakterilerin aynı kökenden (Ames adı verilen bir gruptan) olduğu anlaşıldı. Bakterilerin de insanlar gibi parmak izleri vardır ve bu parmak izleri bakterinin muhtemel kökenini gösterebilir. Bu bakteri bizim yabani tip dediğimiz toplum içinden değil bir laboratuvardan, hem de gelişmiş bir laboratuvardan çıkmış olmalıydı.
Siyaset ve medya dünyasında kıyametler koparken, daha Ekim 2001’de yani hadisenin üzerinden bir ay geçmeden ve postadan yeni şarbonlu mektuplar gelirken, New York Eyalet Üniversitesi’nde moleküler biyolog ve Amerikan Bilim Adamları Federasyonu Biyolojik Silahlar Paneli Başkanı Barbara Hatch Rosenberg ve başka bilim adamları, saldırının “haydut bir CIA ajanının” işi olabileceğini dillendirmeye başladılar. Tabii ki bu iddialar medyaya pek yansımadı, bilim çevrelerinde kaldı. Daha sonraki zamanda yoğun laboratuvar ve polisiye araştırmalar devam etti ve bu şarbon basillerinin sofistike bir laboratuvardan çıktığı şüphesi daha da güçlendi. Medyada bununla ilgili yazılar çıkmaya başladı ancak uzun zaman kimse suçlanamadı.
Hikayenin burasında ben kendi tecrübemi paylaşayım. İlk günden itibaren bu haberleri takip ettim çünkü şarbon hastalığı bizim takip ve tedavi ettiğimiz bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu konuda ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yazılarımız da yayınlanmıştı. Ayrıca mesleki olarak da konu bizim için çok önemliydi. Bu saldırılardan sonra bilimsel dergilerde yayınlanan makalelerin metot kısımlarında sansüre gidilmesi bile teklif edildi.
Takip eden dönemde önce Afganistan işgal edildi, sonra da Irak. Bu arada şarbon mektupları kimin gönderdiği sorusu medyanın da bizim de gündemimizden düştü.
Bu konuda hiçbir gelişme duymadım; ta ki 2010 yazına kadar. Şarbon üzerinde uluslararası bir çalışma grubuyla birlikte çalışan kıdemli bir meslektaşımız bu şarbonlu mektupların kaynağını açıklayana kadar konu bir daha ilgimi çekmemişti. Meslektaşımız çalışma grubuyla çok sık olmayan aralıklarla görüşmelerinin son birkaçında Amerikalı grup üyesi Bruce Edwards Ivins’i göremeyince merakla sormuş, “Bruce Ivins’i son toplantılarda göremiyorum, neden?”
Gruptaki diğer üyeler şaşkın bir ifadeyle “Haberin yok mu” diyerek olayı açıklamışlar. Meğer mektupları gönderen Bruce Edwards Ivins imiş ve yakalandıktan sonra hapishanede intihar etmiş. Bu mektupları gönderme nedeninin de biyolojik silahları önlemek için yapılan araştırmalara hükümetin yeterinde fon ayırmamasına kızması imiş.
Bunları ‘mişli’ anlatıyorum çünkü konu hakikaten karmaşık ve çetrefil. Bu şarbon basillerini ileri teknolojiye sahip olmayan birinin gönderemeyeceği daha ilk ayda belli olmuştu ama bu birilerini pek de ilgilendirmemişti. Açıkçası bu durum beni çok şaşırtmadı, zira bu bakterinin gelişmiş bir laboratuvar bakterisi olduğunu zaten daha önce duymuştum. Bir de Türkiye’de uzun yaşanan gizemli terör saldırılarının Ergenekon davaları ile açıklığa kavuşturulması bize birçok şeyi şüpheyle karşılamamız gerektiğini öğretmişti.
Şimdi de benzeri bir durumla karşı karşıya mıyız şüphesindeyim. Hamas’ın İsrail’e saldırısı ile başlayan hadiseler herkesin malumu. Son günlerde Fransa ve Almanya’da e-maillerle sahte bomba ihbarları yapılmaya başlandı. İlginç şekilde bu e-maillerde aynı ifadeler İngilizce veya Almanca olarak yer alıyor: “Bütün kafirler ölmeli”, “Özgür Filistin” ve İsrail karşıtı ifadelerle.
Bomba ihbarı yapılan yerler arasında olan Versaille Sarayı 7 defa boşaltıldı ve bomba araması yapıldı. Almanya’da SDP merkez binası, Berlin merkez tren istasyonu, ZDF yayın kuruluşu, çok sayıda okul bu sahte ihbarlar nedeniyle boşaltıldı ve arandı. Öğrenciler ders yapamadı, trenler gecikti vs.
Konu bu ülkelerin kamuoyunda yoğun şekilde tartışılmaya başlandı. Elbette buradan çıkarılan sonuç, “Müslümanların İsrail düşmanlığı yaptığı” şeklinde kamuoyuna yansıyor ve sanki bu e-maillerin kaynağı biliniyormuş gibi yoğun bir kamuoyu oluşuyor. Şu anda özellikle Müslüman ülkelerden gelen göçün önlenmesi için yeni yasalar yapılıyor ve başvuruları reddedilenlerin hızla ülkeden gönderilmesi için prosedürler kolaylaştırılıyor.
2001 yılındaki şarbonlu mektuplar olayında olduğu gibi kamuoyu birileri tarafından fena halde manipüle ediliyor gibi geliyor bana. Şarbonlu mektuplarla ilgili binlerce haber yapılmıştı ama failin yakalandığını hemen hiç kimse haber yapmadı. Bu konudaki her haberi mutlaka dikkate alacak birisi olduğum için bunu bu kadar emin ifade ediyorum. Daha sonraki yıllarda da bu bilgiyi bilen birine rastlamadım. Oysa konu internette iki tık ötede duruyor.
Kaldı ki failin yakalanıp kamuoyu önüne çıkarıldığı 2008 yılına gelindiğinde Afganistan ve Irak işgallerinin üzerinden 5-6 yıl geçmişti. Silah tüccarları silahlarını satmış, ölenler büyük oranda unutulmuş, Irak parçalanmış ve Amerika’daki Neocon iktidarı bütün dünyayı bir av alanı haline getirip binlerce insanı tutuklayıp işkence yapmış, hapishanelere doldurmuştu. Sadece Irak’ta ölen insan sayısı bir milyondan fazlaydı. Bu tarz ne olduğu belli olmayan (aslında belli olan) olayların medya tarafından sanki failler biliniyor (yani Müslümanlarmış gibi) ve hepsi bu eylemi destekliyormuş gibi bir havada sunulmasının nedeni acaba ne olabilir? Bu e-maillerin kaynağı hakikaten teknik olarak bulunamaz mı? Belki de kamuoyunda istenen etkiler sağlandıktan sonra bulunacaktır.
Kim bilir, belki bilişimciler bizi aydınlatırlar, ne dersiniz?
İlgili linkler:
- https://www.fbi.gov/history/famous-cases/amerithrax-or-anthrax-investigation
- https://en.wikipedia.org/wiki/2001_anthrax_attacks
- https://en.wikipedia.org/wiki/Bruce_Edwards_Ivins
- https://www.waz.de/politik/was-die-bombendrohungen-mit-dem-krieg-in-nahost-zu-tun-haben-id239871099.html
- https://www.zdf.de/nachrichten/panorama/bombendrohung-thueringen-schule-antenne-100.html
Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız hocam. Sadece su cümle üzerine bile onlarca araştırma, yapılır kitaplar yazılır:
“2001 yılındaki şarbonlu mektuplar olayında olduğu gibi kamuoyu birileri tarafından fena halde manipüle ediliyor gibi geliyor bana.”
Retrospektif değil de prospektif olarak yapılabilir mi bu çalışmalar ona emin değilim sadece. Psikoloji kuramcilari çalışırlar mi acaba bu konu üzerine, merak etmiyor değilim. Birileri çalışsa bile dünya kamuoyunda ne kadar yer bulur ona hiç emin değilim.
Bu kadar önemli bir konuda birçok yazı yazılma, kitap çalışmaları yapılmaz sahi? Şu ana kadar bununla ilgili yazılmış veya hazırlanmış bir media ürünü görmedim. İyi ki Wikipedia’da var, yoksa kaybolup gidecekmiş. Oysa o yıllarda kıyamet kopmuştu bütün dünyada. Hem de İngilizce olarak çok sayıda belgeseller yapılmalı değil mi? Müslümanların haklarını savunduğunu iddia eden basın da fena çuvallamış görünüyor.
Medya anlik kamuoyu olusturmak icin vardir tarihe not dusen ise kitaplardir; medyanin alicisi coktur etki alani genistir kitaplarin az. Olaylari bu gozle okumakta fayda var
Son zamanlarda okudugum en dikkat cekici yazilardan biri..Yazarını tebrik ediyorum..