MAHMUT AKPINAR | YORUM
Dünyada yükselen popülizm dalgası, sadece demokratik siyasi rejimleri değil, global ekonomik ve sosyal dengeleri de tehdit ediyor. Siyasetçiler halkın duymak istediği şeyleri söyleyip, kısa ve hoşa gidecek, akılda kalacak sloganlar üreterek iktidarlarını tahkim ediyor. Fakat günün sonunda arkalarında devasa yıkım bırakıyorlar. Popülist söylemler ve politikalar ABD’den Avrupa’ya, Rusya’dan Türkiye’ye, oradan Latin Amerika’ya kadar salgın halinde dünyanın her yerinde siyaseti esir alıyor.
Popülizm, halkı “elitlere”, “dış güçlere”, “ihanet odaklarına” karşı koruma iddiasıyla ortaya çıkan bir siyasal stratejidir. Sloganlarla ve söylemlerle halkı etkilemek, arkasından sürüklemektir. Ancak çoğu zaman bu söylemler, gerçekleri örtmek, halkı yanıltmak için üretilen araçtan ibarettir. Popülist liderler, ekonomik ve sosyal problemlerin nedenlerini analiz etmek, rasyonel, bilimsel çözümler uygulamak yerine “öteki” düşmanlar yaratarak, hamasi konuşmalar yaparak geniş kitleleri kendi peşine takar.
Türkiye’de Erdoğan yönetimi, dini, kutsalları, vatan-millet söylemlerini ustalıkla kullanarak popülizmi iktidarı ve otoriterleşmesi için kaldıraç yaptı. “Millî irade, yerli ve milli, dış güçler, kandırıldık” gibi sloganik ifadelerle halkı sürekli mobilize etti. Ancak bu söylemlerin ardında, ülkenin ekonomisini çökerten, gelir adaletsizliğini derinleştiren, nepotizmi (akraba kayırmacılığını) kurumsallaştıran bir iktidar pratiği var. Liyakat yerine sadakatin esas alınmasıyla milyonlarca genç işsizliğe, adaletsizliğe ve geleceksizliğe mahkum edildi.
Popülist yönetimler, sadece iç siyaseti değil, dış politikayı da bir propaganda alanına dönüştürüyor. ABD’de Donald Trump, “Amerika’yı yeniden büyük yapacağız!” sloganıyla ikinci defa seçildi. Bilimsel uyarıları, uzmanları dikkate almayan politikalarıyla çok kısa sürede ABD ekonomisini riske attı. Ekonomik milliyetçilik, göçmen karşıtlığı ve dışlayıcı politikalar yalnızca ABD’yi değil, küresel ekonomiyi derinden sarsıyor.
Trump’ın söylemlerinin aksine uzmanlar bu politikaların ABD için ‘harakiri’ anlamına geldiğinde müttefik. Trump’ın popülist politikaları uzun erimde global siyasi ve askeri dengeleri demokratik dünya aleyhine bozma potansiyelinde. Pragmatist, ilkesiz, kısa vadeli kazanımlara odaklanan, insan haklarıyla, demokrasi ve hukukla çelişen bu çıkışlar global anlamda demokratik dünyanın güven kaybına da neden oluyor.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişi popülizmin bir diğer tehlikeli boyutu. Almanya’da AFD, Fransa’da Le Pen, İtalya’da Meloni, İngiltere’de Nigel Farage ve Orta Avrupa’da Polonya-Macaristan hattında yükselen liderler, ekonomik krizleri ve göç dalgalarını istismar ederek oy devşiriyor. Sloganlar hazır: “Ülkemizi geri alalım”, “Yabancılar gitsin”, “Halkın sesi”… Ancak içerik yok! Çalışılmış, ayakları yere değen çözüm önerileri yok! Kulağa hoş gelen sloganlarla, hamasi söylemlerle halkın gerçek sorunları örtülüyor, düşmanlaştırılmış gruplar, kimlikler hedef alınıyor.
Putin ise milliyetçi söylemleri en uç noktaya taşıyarak Ukrayna’ya savaş açtı. Sovyet geçmişi romantizmiyle halkı ikna eden Kremlin, aslında gençlerini cephede ölüme gönderiyor. Popülist propaganda ile, savaşlarla iktidarını pekiştiren Putin, ülkesini uluslararası izolasyona ve ekonomik yıkıma sürüklüyor. Putin koltuğunu sağlama alıyor lakin Rus halkı fakirleşiyor, refahını, huzurunu kaybediyor.
Bu konularda önemli akademik çalışmalar yürüten European Center for Populism Studies (www.populismstudies.org), dünya genelinde popülizmin otoriterlikle olan bağını ayrıntılı şekilde inceliyor. Bülent Keneş gibi deneyimli gazetecilerin katkı sunduğu bu merkez, popülizmin Körfez ülkelerinde, Avrupa’da ve Türkiye’de nasıl demokratik yapıları erozyona uğrattığını kapsamlı raporlarla ortaya koyuyor. Özellikle “Mapping Global Populism” başlığıyla yayımlanan çalışmalar, popülizmin küresel tehdit haline geldiğini açıkça gösteriyor.
Popülizm, siyaseti zehirliyor; demokrasiyi yozlaştırıyor. Geniş halk kitleleri, taraftar ve politize medyanın da etkisiyle kısa vadeli çıkarları, uzun erimli, sabır isteyen acı reçetelere tercih ediyor. Eğer Türkiye’de görüldüğü üzere aydınlar da susturtuldu, satın alındı veya hakikate ihanet edecek kadar politize oldu ise halkı kandırmak zor olmuyor.
Marifet, halkı kandırarak değil, doğru bilgilendirerek yönetmektir. Popülizme karşı en büyük silah, şeffaflık, hesap verebilirlik ve eğitimdir. Gazetecilerin fikri takibidir. İlkeli muhalefettir. Aydın namusudur, medya etiğidir. Bunlar yoksa demokrasi sandığa sıkışır, hukuk kolayca sündürülür, kurumlar görevini yapamaz hale gelir, halk ise parlak, günü kurtaran sloganların esiri olur.
Dünya, gerçeklere dönmediği sürece, popülizm daha çok ülkenin dengelerini bozacak. Otoriterleşme, kutuplaşma ve adaletsizlik; popülizmin peşinden gelen kaçınılmaz gölgeler olacak.
Popülizme imkan sağlayan en önemli araç sosyal medya.
Sosyal medya, insanların düşünme yetisini elinden alıp onun yerine beğenme ve paylaşma fiillerini koyuyor.
Artık en kıymetli olan şey, doğru veya gerçek olan değil, en çok paylaşılan veya yorumlanan.
İnsanlar sözde haberleri, yanlış ve yalan olduklarını bildikleri halde paylaşıyorlar.
Sosyal medya algoritmaları sofistikeleştikçe insanlar basitleşiyor. Bu da güç elde etmek isteyen siyasetçilerin ağzını sulandırıyor.
Hele de otoriter rejimler. Onlar sosyal medyayı bir silah olarak kullanıyorlar.
Geleneksel medyanın ve meslek namusunu koruyan gazetecilerin kıymetini daha iyi anlamış olduk: İyi gazeteciler, iyi ki varsınız!