BÜLENT KORUCU | YORUM
‘Kahtalı Mıçı’ o davudi sesiyle başlıyor: Penceresiii siyah perde… Fonda bir kız ağlıyor. Yavuklusuyla bakışınca gülmeye başlıyor. Baba kemana asılıp, ‘Şafak söktü yine sunam uyanmaz’ parçasını çalınca önü alınamayan hıçkırıklar, hıçkırıklar…
12 Eylül darbesini en iyi anlatan film bence, Beynelmilel. Babam ve Oğlum’un hakkını yiyecek değilim; ikisi başabaş giderler. Sırrı Süreyya Önder’in başka iyiliği olmasa ‘Beynelmilel’ yeterdi. Bazen ağlanacak halimize güler, bazen de tersine gülünecek halimize ağlarız; hayat böyle bir şey. Beynelmilel senaristi Önder, hem ağlatarak hem güldürerek o zulmü zihinlerimize kazıdı.
Gençlik fotoğraflarını gördüğümde eşine bakarak yazmış o karakteri desem de aslında Özgü Namal’ın oynadığı ‘Gülendam’, Sırrı Süreyya Önder’den başkası değil. Gülmek için yaratılmış ama coğrafyanın dayatmasıyla gözyaşlarını tebessümlerine katmış, harmanlamış bir sanatçı. Bazıları onu siyasetçi sanıyor. Oysa o Meclis kürsüsündeyken de vicdanı, aydın namusu ve duruşuyla, her şeyden önce bir insan ve sanatçıydı.
Hazır Meclis demişken, Başkanvekili kürsüsünden söyledikleriyle başlayalım. “Filistin’e gidelim diyorsunuz ama benim yurtdışı yasağım var ve şu anda Meclis’i yönetiyorum. Benimkini mahkeme koydu, vekil dokunulmazlığı, yargılamanın ertelenmesi vesaire bunları geçiyorum; DEM grubundan 15 milletvekiline İçişleri Bakanlığından bir bürokrat çoluk çocuklarıyla beraber koydu bu yasağı.” demişti.
Bir başka seferinde, kendisine parmak sallayarak oturumu adil yönetmesini isteyen vekile şunları söylemişti: “38 kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyorum: afedersiniz boru değil! Ben parmak sallanacak bir insan değilim. Gelip burada görev ve sorumluluğumu yerine getirmeye, herkese adil olmaya çalışıyorum.”
Yurtdışı yasağına da 38 kez müebbetle yargılanmasına da ses çıkarmayıp belki de içinden ‘oh’ çekenler, bugün ‘timsah gözyaşları’ akıtıp hastane önünde görüntüye giriyor. Filmdeki ‘sessiz lorke’ sahnesini seyredip 12 Eylülcüleri eleştirenler, darbenin 40. yılında yüzlerce insanı halay çektiği için tutukladı.
Hatip olarak yaptığı konuşmalar da zeka ve nüktedanlığın mükemmel karışımı olarak kayıtlara geçti. AKP’lilere şöyle seslenmişti bir defasında: “Başbakan, bakanlar, AK Partililer, ‘Allah bizi utandırmasın!’ diye dua ettiniz. Allah dualarınızı kabul edip, utanma duygunuzu elinizden aldı. Keşke başka bir şey dileseymişsiniz.”
KHK’lıları TBMM’de gündeme getirip, soykırıma varan uygulamaları eleştiren ilk vekillerden biri Önder. “Benden duymuş olun!” diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürmüştü: “Bunların çocukları nana muhtaç hale geldiler. Mazlumun ahı devirir şahı demişler. Bunların çocukları hepinize beddua ediyor. Eğer bu istihkakınız doluysa dönsün kendilerine çarpsın. Değilse akıbetinize ancak veyl diyebiliriz.”
Engin Günaydın’la yaptığı anayasa geyiği, bugüne kadar yazılmış en kallavi anayasa yazım süreci eleştirisidir: “Anayasa’da adını geçirebilirim, engin ve günaydın birlikte olmaz ama aynı sayfaya denk getiririm.”
Sırrı Süreyya Önder’i tek kelimeyle anlatmak zorunda kalsam, ‘samimiyet’ derdim. Ve buna da okuduğu bir şiiri örnek gösterirdim. Abdurrahim Karakoç’un ‘Bayramlar bayram ola..’ şiirini ondan dinlemediyseniz, ne dediğimi anlayamazsınız. On kere, yirmi kere üstüste dinlediğimi bilirim. Muhteşem bir şiir ve sanki vicdan kesilmiş bir adam okuyor. Türkçesi aksanlı, sesi idare eder lakin çivi gibi çakılıp kalıyorsunuz. Çünkü vicdan dile gelmiş:
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı Bayram dedi, yalın ayaklı
Adam Bayram dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir off! Kurtuldu.
Avrat Bayram dedi, eğdi başını
Adam evet dedi, sıktı dişini..
Gitme Sırrı Abi! Hamuru acıyla yoğurulmuş tebessümler için sana ihtiyacımız var. Acıyı bal eyleyen nüktedanlığın olmazsa iyice çekilmez olacak bu memleket. Gitme, sende teselli bulan mazlumlar için kal.. Söz, birlikte hem de sesli, müzikli lorke oynayacağız…
Kaleminize saglik.
Adamın süratına gülmek yapışmış. Yakışmış. Gitme Sırrı abi
Çok güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Ben de dediğiniz filmleri izledim 20 ki yaşlarımda, ama anlatılanların çoğunu anlamamışım, 15 Temmuzu yaşamadan. 15 temmuzdan bana kattığı en önemli şeylerden bazıları şunlar, her insana insan olduğu için saygı duyulmalı denirdi, bunu kabul edip inandığımı düşünüyordum ama mülteci kamplarında kalınca anladım farklı insanların insan olduğunu. Bir diğeri ise birisi konuşunca yalan mı söylüyor , doğru mu söylüyor onu anlayabiliyorum. Ve bir diğeri de okullarda vatandaşlık dersi vardı bana çok zor ve anlaşılmaz gelirdi. Yaşayarak bir çok şeyi öğrendim. Hak nedir, adalet nedir, hukuk nedir, çocuk nedir, kadın nedir, hasta nedir, işkence nedir….
çok güzel kalben kalpten yazilmis bir yazi. Yaziyi yazan da hakkında yazilan da guzel insanlar belli ki.
Tesekkur ederim, saygilarimla sevgilerimle.