“Son mesajı ‘Seni seviyorum‘ oldu. Ardından 11 el silah sesi. Ertesi gün amcası evlerine gittiğinde kül olmuş bedenini buldular.”
CUMALİ ÖNAL | TR724 ÖZEL
Rita Kerbaj (18), günlerdir kuşatma altında bulunan Suriye’nin Dürzi ağırlıklı kenti Süveyda’da gencecik yaşında hayatının nasıl kabusa döndüğünü göz yaşlarıyla anlatıyor.
Üniversite öğrencisi Kerbaj, erkek arkadaşı Amr Albouini ve ailesinin saatler süren bir kuşatmanın ardından yakılarak öldürülmesine, arkadaşının cep telefonunu kapatmayarak hem Instagram’dan yaptığı paylaşımlar ve hem de sürekli kendisine yazdığı mesajlarla tanık oldu.
Kerbaj, olayların ilk günü olan 15 Temmuz saat 15.00’te Amr’ın kendisini aradığını ve evlerine “kamu güvenliği” adı altında gelen silahlı kişilerin girdiğini anlattığını söylüyor. Ancak Rita’ya göre bu kişiler, “kalpsiz, ölüm için susamış” birer milisten, yani Ahmet el Şaraa’nın askerlerinden ibaretti. İlk gelişlerinde sadece silah araması yaptılar; ancak daha sonra altı kez geldiler ve her defasında işkence, gasp ve yıkım giderek şiddetlendi.
Amr’ın evi şehrin girişinde yer aldığı için baskınların ilk hedeflerinden biri oldu. İkinci gelişlerinde babasının parasını, annesinin boynundaki kolyeyi ve iki arabanın anahtarlarını aldılar. Üçüncü baskında evdeki eşyalar nedensizce parçalandı. Dördüncüde ise telefonlar toplandı fakat Amr bir tanesini gizlemeyi başardı. Rita’yla olan iletişimini bu şekilde sürdürdü.
Clip 1: Babam öldü Rita. Onu öldürdüler.
Clip 2: Bebeğim şu anda konuşamam. Üzgünüm, konuşamam. Üzgünüm. Seni çok seviyorum ve umarım herşey daha güzel olur, lütfen her ne olursa olsun güçlü kal.
Clip 3: Seni seviyorum. elveda
Clip 4: Rita ölüyoruz, gaz attılar, bize ateş ediyorlar, başımın üzedinden bir mermi geçti. Seni seviyorum ama artık umut yok, seni seviyorum.
Clip 5: Rita nefes alamıyoruz 10 dakikadır, öleceğiz
Clip 6: Hiçbir yere hareket edemiyoruz, evin her yerindeler.
Clip 7: Rita konuşamıyorum, bize ateş ediyorlar.
Clip 8: Ritaa ölüyoruz, seni çok seviyorum.
Ve bu onun son sözü oldu… 11 el ateş… Sonra telefona ulaşılamadı. Akabinde ev tamamen ateşe verildi.
16 Temmuz sabahı, Amr babasının öldürüldüğünü mesajla bildirdi. Aile evin bir odasına sığındı. Amr bu arada Instagram hesabından da yardım çığlıklarını paylaştı. Hiçbir yere hareket etmelerine imkan yoktu. Ev yaklaşık 40 asker ve keskin nişancılar tarafından kuşatılmıştı.
Sonraki saatlerde ev ateşe verildi, ardından içeridekilerin üzerine göz yaşartıcı gaz bombası atıldı. Amr, zehirlenen su depoları nedeniyle, zehirden korunmak için havluyu ıslatma imkanı dahi bulamadı.
Saat 12:30’a kadar Rita ile bağlantısını sürdüren Amr, son olarak bir sesli mesaj gönderdi: “Ve tam saat 12:30’da bana sesli bir mesaj göndererek “Bu son, geliyorlar” dedi ve beni sevdiğini söyledi. Ona 11 kez ateş ettiler. Kurşun sesi netti ve acı çektiğini ve yavaşça öldüğünü duydum.” diyor.
Ertesi gün eve giden Amr’ın amcası, tamamen yanmış cesetlerle karşılaştı. Aileden sadece anne ve küçük kardeş biraz tanınabiliyordu. Amr ve babasına ait kalan iki beden, kimliği tespit edilemeyecek şekilde yanmıştı.
Süveyda’daki son şiddet dalgası, yerel halk ile ordu bağlantılı milisler arasında artan gerilimle başladı. Özellikle Dürzi topluluğunun zorunlu askerlik, ekonomik çöküş ve siyasi baskılara tepkisi sertleşmişti. Ancak yaşananlar, sivil hedeflere yönelik bilinçli bir yok etme operasyonunu andırıyor.
Rita Kerbaj, “Hayatta olmamın bir anlamı yokmuş gibi hissediyorum. Ama herkes duysun istiyorum. Çünkü o sessizce gitmedi.” diyor.
Başta Süveyda olmak üzere Şam ve çevresinde yaşayan Dürziler, Suriye iç savaşında hem muhalif silahlı gruplara ve hem de rejime mesafeli durarak, savaşın yıkıcı etkisinden kurtulmayı nispeten başarmışlardı. Ancak Ahmet el Şaraa liderliğindeki muhaliflerin Şam’ı ele geçirmesi ve kurdukları hükümetin tüm silahlı gruplara silah bırakmaları çağrısında bulunması üzerine tüm gözler Dürzilere çevrilmişti.
Ancak Dürziler adım adım Beşar Esad rejimine dönüşen yeni rejime güvenmediklerini, adalet, hukukun üstünlüğü ve inanç özgürlüğünün hâkim olduğu sivil bir devletin kurulması ve adil olarak bu hükümette temsil edilmeleri durumunda bu isteği yerine getireceklerini duyurdular.
Yeni yönetimin bu talepleri kabul etmediğini belirten Suriye’nin önde gelen Ermeni asıllı hukukçularından activist Vahe Mahshikian, “Bunun yerine, ordu ve güvenlik güçlerinden oluşan büyük bir askeri kampanya başlatarak, Cebel el-Arab bölgesindeki Dürzî halkını iradelerine boyun eğdirmek amacıyla aşırı güç kullandılar. Kampanyaya Bedevîleri de katılmaları için kışkırttılar ve sonuç olarak Süveyda’daki köy ve kasabalarda silahsız, sivil, masum halka karşı yaygın şiddet uygulandı. Saldırgan güçler; yıkım, cinayet, evlerin yakılması, kadın ve çocukların kaçırılması, yaşlıların katledilmesi gibi son derece vahşi ve acımasız eylemlerde bulundu.” diyor.
Süveyda’daki Dürzi aktivistlerden Marah Azzam ise “Dürziler savaşı seçmedi, savaşa zorlandılar. Şeraa hükümeti güçlerinin Süveyda’ya girişi bir güvenlik operasyonu değil, doğrudan sivilleri hedef alan, Bedevi milislerle koordineli şekilde gerçekleştirilen organize bir terörist işgaldir.” ifadelerini kullanıyor.
4 amcası ve 3 kuzeni katledildi
Muhtemel linç ve suikastlerden çekindikleri için gerçek ismini kullanmayan üniversite öğrencisi Halit (22) de dedesinin evine baskın düzenleyen rejim milislerinin 4 amcası ve 3 kuzenini öldürdüklerini belirtiyor. “Silah aradıkları bahanesiyle dedemin evine giren hükümet milisleri, kapıyı çalarak değil, bombayla patlatarak girdiler.” diyen Halit, “Her yere el bombaları attılar. Daha sonra evdeki tüm erkekleri aldılar ve Tişrin Oasis’e götürerek infaz ettiler. İnfaz edilenler arasında ABD vatandaşı Hossam Saraya da vardı.” Ifadelerini kullanıyor.
Daha sonra geri gelen milislerin kadınları ve çocukları da bir odaya kapatarak evdeki tüm mücevher, arabaların anahtarlarını ve telefonları bularak çaldıklarını belirten Halit, yabancı ve yerel medyanın Dürzilere saldıran kişilerin yerel aşiretler ve Bedeviler olduğu şeklinde haberler yaptıklarını, bu kişilerin Bedevi kılığına girmiş Ahmet el Şaraa’nın askerleri olduğunu öne sürüyor. Halit, Beşar Esad rejimi ile Ahmet el Şaraa rejimi arasında hiçbir fark olmadığını, her ikisinin de masum insanları öldürdüğünü ileri sürüyor.
Rejim devrildiğinde çok sevindiklerini ancak bu sevinçlerinin çok kısa sürdüğünü aktaran Halit, şu ana kadar binlerce kişinin öldürüldüğünü, binlercesinin ise kayıp olduğunu aktarıyor.
İnsan hakları örgütlerine göre en az 120 bin kişi Süveyda ve diğer Dürzi kentlerinden kaçarak başka şehirlere sığındılar. Ve yine bu örgütlere göre çatışmalarda şu ana kadar en az bin kişi hayatını kaybetti. Dürzi halk ise bu rakamın en az 3 bin olduğunu belirtiyor.
Şehre şu anda tam bir kuşatmanın hala sürdüğünü, sadece Şam yönüne çıkış olduğunu aktaran Süveyda’nın önde gelen isimlerinden Şeyh Ekrem Ebu Fakir, “Evleri yakılan yüz binden fazla kişi, daha güvenli yerler arayarak köyden köye gidiyor. Bugün bile, evler yaşanamaz durumda. Bu yüzden ya barınaklarda ya kamu tesislerinde ya da bazı akrabaların yanında kalıyorlar.” diyor.
Alevilere yapılan, bize de yapılıyor!
Süveyda’da yaşayan Dişçilik Fakültesi öğrencisi Alaa Hadi al Akabani (23) Bedevi destekli hükümet güçlerinin kendilerini öldürmekten zevk aldığını, bu yüzden cinayetleri filme çektiklerini aktarıyor. Hükümet milislerinin kendilerini kafir olarak adlandırdıklarını da belirten al Akabani, Alevilere karşı yapılanın bir benzerinin kendilerine karşı da tekrarlanmak istendiğini ancak karşılık verdikleri için bunu başaramadıklarını ifade ediyor.
Diğer gençler gibi Al Akabani de Suriye’nin bir parçası olarak kalmak istediğini ancak cihatçı hükümetin politikalarından dolayı bağımsızlık da dahil artık tüm seçenekleri düşündüklerini aktarıyor.
Almanya’da üniversite eğitim gören Jon Doe (20) ise Dürzilere yönelik çok daha endişe verici gelişmelerin yaşandığını ifade ediyor ve şunları söylüyor: “Farklı şehirlerdeki Dürzi üniversite öğrencilerinin isimlerini yayınlayan ve yalnızca dini geçmişlerine dayanarak cezalandırılmalarını talep eden çevrimiçi sayfalar ortaya çıktı. Bu öğrenciler, ülkeye ihanet etmek ve düşman güçlerle işbirliği yapmakla suçlanıyorlar.”
Dürzilerin Bedevileri öldürdüğüne dair sahte videoların dolaşıma sokulduğunu aktaran Doe, Şara yönetiminin Süveyda’nın ekmek, un, gıda, yakıt ve elektrik gibi temel kaynaklarını keserek şehri felakete sürüklediğini, şehre ilaç dahi girmediğini ileri sürüyor. Bu durumu protesto etmek amacıyla Almanya ve diğer ülkelerde Aleviler, Hıristiyanlar ve Kürtlerle birlikte gösteriler düzenlediklerini ve bu şekilde Süveyda’nın sesini dünyaya duyurmaya çalıştıklarını ifade ediyor. Doe, Almanya gibi bir ülkede dahi kendilerini güvende hissetmediklerini ise ısrarla vurguluyor.
İsrail’in amacı Dürzileri korumak değil
Kadınlara ve çocuklara karşı işlenen cinayetlerin artık toplumlar arası diyalog ümitlerini imkansız hale getirdiğini aktaran Süveydali kadın aktivist Azzam, güvenin tamamen çöktüğünü aktarıyor. Azzam İsrail’in izlediği politikayı eleştirirken, “İsrail saldırılarda kendi sınırlarını korumayı hedefliyor, yoksa amacı Dürzileri korumak değil!” ifadelerine yer veriyor.
Suriye’deki Dürzî toplumunun, aynı zamanda İsrail devleti içinde de bir uzantıya sahip olduğunu aktaran Mahshikian ise İsrail’in bu bağlamda Dürzîlerin güvenliğini sağlamak ve daha önce yaşadıkları trajedilerin tekrar etmesini önlemek adına kendi çıkarları doğrultusunda müdahalede bulunduğunu aktarıyor.
Dürzilerin varlıklarını sürdürmek ve diğer yerlerde yaşanan soykırımın benzerinin kendilerine de uygulanmasını önlemek için savunma durumuna geçtiklerini ifade eden Afrinli aktivist Faysal Halili de, “Eğer Dürziler hükümetin vaadlerine güvenip silahlarını teslim etmiş olsaydı, bugün çok daha büyük bir soykırımla karşılaşacaklardı” diyor. Halili, İsrail’in Dürzi politikasını ise “İsrail, yakın çevresinde zayıf, kırılgan ve silahsız bırakılmış varlıklar ister; böylece bu varlıkları kolayca yutup gelecekte ekonomik hakimiyet yoluyla Büyük İsrail’i oluşturmak için topraklarına katabilir.” Ifadelerini kullanıyor.
Alevi asıllı hukukçu ve aktivist Şemis Mahfuz da kimsenin, sözde “ulusal orduya” entegre olmak istemediğini, çünkü bu ordunun profesyonellerden değil, aşırılıkçı ve katliamların faillerinden oluştuğunu söylüyor. Mahfuz, “İnsanlar onlardan korkuyor; katillerle nasıl birleşsinler?” diyor.