Oruç, yağmur damlası ve mevhum rububiyet

ENGİN TENEKECİ | YORUM

Oruçluydum ve bulutlu bir havada yürüyüş yapıyordum. Yağmur çiseliyordu ve aniden dudağıma bir yağmur damlası düştü. Damlayı yanlışlık ve unutkanlıkla ağzıma götürme korkusuyla sağ elimin baş parmağıyla hızla uzaklaştırdım. İlk bakışta sıradan bir refleks gibi görünen bu hareket, aslında beni, orucun, özellikle insanın manevi terakkisine bakan yönlerine dair derin bir tefekkür yolculuğuna sürükledi.

Oruç, yalnızca aç kalmak değildir; aksine, insanın nefsiyle, içindeki duygularla yüzleşmesini sağlayan bir ibadettir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin “Ramazan Risalesi”nin Dokuzuncu Nüktesindeki ifadeleri ışığında, oruç doğrudan doğruya nefsin “mevhum rububiyetini” kırar ve insana kendi acziyetini gösterir.

“Mevhum” kelimesi, gerçekte olmadığı halde varmış gibi düşünme, hayal etme, kuruntuya kapılma gibi anlamlara gelir. Rububiyet masdarı ise daha çok “terbiye eden” Rab anlamında kullanılır.  “Mevhum rububiyet”, Üstad Said Nursi’nin de  söz konusu risalede odaklandığı tabirlerler arasında yer alır.

Bilindiği gibi  Kur’an-ı Kerim’de  “Rab” isim olarak 975 defa geçer (örneğin; 1:2:3;3:25 ). Prof. Dr. Suat Yıldırım, “Kur’ân’da Ulûhiyyet” isimli eserinde, Taberî ve İbn Manzûr’un “Rab” ismine verdiği anlamları aktarır. Onlara göre “Rab” aynı zamanda insanı aşama aşama, tedrici olarak kemale erdiren bir isimdir.

İslami perspektife göre Kur’an ve Sünnet,  insanın bedenen ve ruhen terbiye edilmesi ve olgunlaşması adına en temel iki kaynaktır. İnsan, bu iki kaynağın rehberliğinde ibadetlerini yerine getirerek, yani her rekat namazla, her tuttuğu oruçla ve yaptığı diğer ibadetlerle kemalat arşına bir adım daha yükselir.

Oruç, sadece aç ve susuz kalmak değil, aynı zamanda iradeyi güçlendirmek, nefsi disipline etmek, sabrı öğrenmek ve Allah’a olan bağlılığı pekiştirmek anlamına gelir. Oruç ibadeti, ferdin sosyal duyarlılığını artırır. Zekât ve sadaka gibi ibadetlerle birleştiğinde, müminin paylaşma ve dayanışma duygularını geliştirir. Mümin, aç kalarak fakirin halinden anlar ve empati duygusu güçlenir. Bencillik duygusu azalır, paylaşım duygusu artar.

Oruç aynı zamanda takva duygusunu da besleyen bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nin 183. ayetinde şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz..”

Burada geçen “sakınmak” kelimesi, Arapça’da “ittika” kavramına karşılık gelir ve anlam olarak “korunmak” demektir. Oruç, ferdi her türlü kötü duygu ve davranışlardan, haramlardan, ahlaksızlıklardan, şeytani ve nefsani dürtülerden koruyan bir kalkan görevi görür. Açlık ve susuzluk insana, iradesini kontrol etmesi gerektiğini öğretir.

Oruç aynı zamanda sabır duygusunu da terbiye eden bir ibadettir. İnsan, gün boyu aç ve susuz kalarak nefsiyle mücadele eder. Bu süreç, sabır kapasitesini artırır, genişletir ve bireyi ruhsal açıdan güçlendirir. Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 155. ayeti bu husasa şöyle işaret eder: “Andolsun, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!”

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, açlık insana sabır eğitimini kazandıran bir unsurdur. Kendisini kontrol edebilen, nefsini terbiye eden kişi, hayatın diğer alanlarında da sabırlı ve metanetli bir tutum sergileyebilir. Örneğin, öfkesine hâkim olabilir, zorluklar karşısında yılmadan mücadele edebilir ve daha dayanıklı bir ferd haline gelebilir.

Bununla birlikte günümüz post-modern ya da hiperkopleks toplumlarında modern sosyal aktörler, haz ve tüketim odaklı bir yaşam biçimine yönelmiş durumdalar. Sözümüz ona bir çok insan artık tüketim çılgınlığı içinde, anlık hazların peşinde koşmaktadır. Oruç, bu post-modern çağın dayattığı tüketim kültürüne karşı ferdin kendini frenlemesini, kontrol altına almasını sağlar.

Yağmur damlasının dudağıma düşmesiyle başlayan bu düşünce serüveni, orucun insan ruhu, psikolojisi  üzerindeki derin etkilerini bir kez daha fark etmemi sağladı. Oruç, yalnızca aç kalmak değil, insanın manevi gelişimine katkı sağlayan ilahi bir emirdir. Üstad Hazretlerinin belirttiği gibi, oruç insanın nefsindeki “mevhum rububiyeti” kırarak, onun Allah’a olan ihtiyacını, aczini, fakrını hatırlamasını sağlar. Aynı zamanda takvayı güçlendirir, sabrı öğretir, empati duygusunu geliştirir ve insanı daha ahlaklı bir birey haline getirir. Böyle sosyo-psikolojik niteliklere sahip  inanan biri ömrünü her zaman salih, hayır daireleri içerisinde sürdürür.

Post-modern dünyada, orucun bu manevi, sosyo-psikolojik terbiye edici  boyutu daha da önemli hale gelmiştir. İnsanların tüketim kültürüne kapıldığı, bireysel gettolaşmanın arttığı bir dönemde, oruç ruhsal bir arınma ve denge unsuru olarak büyük bir öneme sahiptir. İnsanı insan yapan temel değerleri hatırlatır ve kulu ‘ilahi terbiye’ye yönlendirir.  Oruç ibadetinin her yönüyle insan hayatına sunduğu mesajları, hikmetleri tefekkür etmek ve içselleştirmek, özellikle bu nurlu, bereketli, rahmet dolu ayda hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir konu olsa gerek.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin