Nüve (2)

PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

Türkiye’de konsensüse – uzlaşıya – dayalı bir sosyoloji hiç olmadı, olamadı. Bunun öncelikli nedeni politika değil, sosyoloji. Sosyolojinin temelini oluşturan kültürdür ve kodlama kültürel seviyede gerçekleşir. Türkiye toplumunda yönetmek fiili aktifin edilgene yönelik gücü olarak anlaşılır. Bu ise edilgenin güçsüzlüğünü gerektirir. Güç göreceli bir kavramdır. Güçlü diyebilmeniz için güçsüz kavramına ihtiyaç duyarsınız. En güçlünün kendisinden güçsüzleri güç kullanmakla veya güç kullanma tehdidiyle baskılayarak yönettiği sistemlere otoriter sistem dersek, Türkiye otoriterizmin adeta sosyolojik tezahürüdür.

Oysa konsensüs iletişime ve aidiyete dayanır. Bütünün parçalarının kendi aralarındaki iletişim ve etkileşimi sonucu kendi kendisini yönettiği sistemler demokrasiye de hukuk devletine de daha yatkındır. Farklı olmanın kabul edildiği ve normal karşılandığı kolektiflerde birbirlerinden farklı düşünen gruplar birbirleriyle ilişki, iletişim ve etkileşim halinde her biri için önemli olan kararları beraberce alırlar ve herkesin asgari müşterekte birleşebildiği yön olan “ortak iyi” ancak böyle gerçekleşebilir.

Bu bahsettiğim ilişki modelinde de mutlaka güç kullanmak vardır, ancak kullanılan güç meşrudur ve bu nedenle de otoritedir. Ortak yaşamın kimi otorite kılacağı kurallandırıldığından ve herkes bu kurallandırılmış sistemin sonucu olan rejime uyduğundan, bir çatışma doğmaz; anlaşmazlıklar da sulhla ve ortak akılla sonuçlandırılır. Her bir olumlu deneyim bu toplumu birbirine daha fazla entegre eder. Oysa güç dayatmanın güçsüz ötekilere metazori dayatıldığı Türkiye kolektifi tipi yapılarda siyasal kararlar sürekli birilerinin lehine, diğerlerinin aleyhine olur. Bu sistemde bir kazan-kazan durumu olmaz. Sistem sürekli birilerinin kaybetmesine programıdır.

Toplumların bu nüvesi, onların kaderini belirliyor.

Peki, bu nüvenin sosyolojik ve sosyal psikolojik mikro ortamı neye bağlı?

Farklı olmanın handikap, tehdit ve tehlike olarak addedilmesi, mikro seviyede bu patolojinin oluşmasına neden olan faktörlerin başında geliyor. Bir diğer faktör bireycilik-kolektifçilik yönelimidir. Türkiye toplumu kolektifçidir, mesela demokrasi ve hukukun iyi işlediği Batı toplumları bireyi merkeze alan liberal-özgürlükçü felsefeye dayalıdır. Türkiye toplumunda çoğunluğun iradesi dışına çıkmak saygısızlık veya terbiyesizlik olarak görülür. Batı’da ise kendi öz düşüncesine sahip olma duru kişiliklilik göstergesidir ve liderlik özelliği olarak övülür. Bu iki farklı felsefe toplumların kaderini belirleyen o nüvenin mihenk taşlarından biridir.

Bugün Türkiye’de birçok tarihi ve güncel öteki var. Tarihi ötekiler arasında mesela Ermeniler, Rumlar, Dersim Zazaları, Varlık vergisi mağdurları vs. sayılabilir. Güncel ötekilere örnek olarak Kürtler ve Hizmet Hareketi verilebilir. Türkiye, ötekilerin vatandaşlık haklarından mahrum edilmesiyle ünlü bir vakadır. İkinci sınıf statüye layık görülen ötekiler, çoğunlukça yağmalanır, kanun dışı takibata maruz bırakılır, şiddet, işkence ve tecavüz görür, de facto – fiili olarak – toplum dışılığa itilir, Sippenhaft – soy esasına göre – yaptırıma tabi tutulur. Mesela Hizmet Hareketi ile “irtibatlı” ve “iltisaklı” oldukları gerekçe gösterilerek insanların özel mülkleri yağmalandı, kanuni hakları gasp edildi, insanlar keyfi olarak hapsedildi, özlük hakları ellerinden alındı, işkence ve tecavüze uğradı. Din adamları bu insanların başlarına gelenleri dinsel terminolojiyle meşrulaştırdı, bu insanların eşlerini bile güç sahiplerine meşru kıldı.

Türkiye’de gerek tarihsel bağlamda, gerekse de güncel olarak, ötekinin hukuku düşman hukukundan kötüdür.

Bu gerçekler acıtsa da, bunları yazmak ve konuşmak gerekiyor.

Bir tür Stockholm sendromu olarak, takibatla mağdur edilen grupların kısmen kendilerini hala devletle özdeş tuttukları, bu uğradıkları eziyeti kişisel ve dönemsellikle izah ettikleri, devleti bilinçli olarak suçlamalarının dışında ele aldıkları, devleti masum ve kutsal addettikleri gözlemlenmekte. Bu bahsettiğim nüvenin dönüştürülerek iyileştirilmesine katkıda bulunmuyor, bilakis mevcut yapının korunmasına ve devamına hizmet ediyor. Kurbanların kendilerini mağdur eden gücü suçlamaları, bu gücü yapı söküme uğratmaları, sistematiği ve organizasyon yapısını, yani yapısal etkenleri ortaya koymaları elzemdir.

Diğer taraftan bugünün muktedirlerinin yarının mağdurları olmayacağının da hiçbir garantisi yok. Zira mesela rejimin işbirlikçisi olan CHP’nin “FETÖ’cülere” reva görülen muamelelerin bugün muhatabı olması esasında gayet didaktik, öğretici bir durumdur.

Başkalarının ipini çeken mahkemeler karşısında “FETÖ’cülere”, “Masumsanız suçsuzluğunuzu kanıtlar çıkarsınız.” diyen CHP’nin bugün İmamoğlu ve diğerleri aynı mahkemelerce tutuklandığında bu mahkemelerin adil olmamasından yakınmaları ciddi bir ikiyüzlülük örneği.

Tüm bu bahsettiğim ibretlik durumlar esasında aynı nüveden kaynaklanıyor.

Ötekinin varlığını normal addetmemek ve cebirle iktidar sağlamak geleneğinin kırılması gerekiyor.

Toplum sözleşmesinin konsensüse dayalı olması, rıza ilkesinin dikkate alınması, herkesin varoluş hakkının kutsal kabul edilmesi, eşit vatandaşlık ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde bu sistemin kurumsallaştırılması, sosyolojiyi dönüştürebilir. Ancak bu kendiliğinden olacak bir evrim değildir. Bunun gerçekleşmesi için önce bu bahsettiklerimi talep eden mağdurların olması gerekiyor.

Nüveyi değiştirmek sancılı olacak. Fakat başka bir alternatif yok.

3 YORUMLAR

  1. Sen anlamiyormusun bu 200 yildir Disaridakilerin istedigi bir Durum! Bunun olmasi icin hertürlü zaafiyet, oyun, yöntem, fitne, kasima, ajanlik, satin alma, heryere sifirdan Adam yetistirme…. zaten bu dediklerin icin yapiliyor. 300 yil öncede en Demokratik Ülke zaten Osmanliydi!
    Sirf %10-15 i Türk, belki %50 si Gayri Müslim olan Osmanlida nasil Adalet saglanmis!
    Demokrasinin besigi dedigin Ingiltere sömürgecinin basta gideni ve Dünyadaki oyunlarin bas Aktörüdür!

  2. Bana sunlarin Cevaplarini ver. Türkiyeden baslayalim, Özel Harb Dairesini Kim kurdu? Türkiye bagimsiz bir Devletmi? MIT, CIA nin subesimi veya emrindemi? … ?
    Ortadogu Bagimsizmi? Bagimsizmiki istedigi gibi Demokrasiye gecebilsin? Kuvveyt, BAE, Katar, Umman, Yemen, Libya, Misir, Irak, Suriye, Lübnan, Fas … bagimsiz mi? Kim kurdu bu Ülkeleri? Avrupadaki Fransa, Ispanya, Isvec … gibi kendi yönlenlerini kendimi ciziyorlar?
    15 Temmuz a inanmiyorsunda veya Tiyatro diyorsunda, 11 Eylül den, 7 Ekim e kimlerin parmagi var, kimin isine yaradi bunlar?
    Kuvveyt, BAE, Katar … diye Devletler niye var? Israil in Ortadoguda kurulmasinin sebebi Bölgeyi sömürüden sonra kontrol icin, post sömürge icinmi?
    Bölge Halklari kendi yönlerini kendi cizme hakki varmi sence, bagimsiz hareket etme kabiliyetleri varmi?
    Gercek Islam Alimlerinin görüsleri Bati düsünürlerinin görüslerinden 10 kat daha ileridir, bunu görmiyorsan arastirmadigin icindir! Ibni Arabi den, Mevlana ya, Bediūzzaman dan, Gazaliye …

    Zaten son ūcyüz yilda geri düsmemizin ve Köle olmamizin sebebi, Fenni ilimlerde duraklama ve engellemelerin olmasidir! Batinin bu konuda gelismesi ama bunu ayni anda sömürge icinde arac olarak kullanip Güc olarak kullanmistir!

    ….

  3. Sevgili Mehmet Efe Çaman,

    Sizinle iletişime geçmek istedim ancak maalesef e-posta adresinize ulaşamadım. Yakın zamanda Almanya’da çok anlamlı ve güzel bir program düzenliyoruz. Bu etkinliği sizinle paylaşmak ve sizi de aramızda görmek istiyoruz.

    Kaleminize ve sesinize gerçekten çok ihtiyacımız var. Eğer mümkün olursa, sizinle programın detaylarını paylaşmak isterim. Geri dönüş yapabilirseniz çok memnun olurum.

    Saygı ve selamlarımla,

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin