ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Eğer yeniden ‘Erdoğan ceketi’ giyip, “Ortamı yumuşatalım, tadımız kaçmasın” moduna girmezse CHP lideri Özgür Özel ilk kez oyun kurmayı başardı. CHP yandaşı ve sol seküler mahallenin, “Özgür Özel liderliğini tescil etti, artık gündem belirleme yetisi muhalefette! Erdoğan’ın İmamoğlu darbesi ters tepti, pişman oldu!” gibi gazlamalarına kulak asmayın.
Erdoğan istediğini aldı ve hiç de pişman değil!
Cumhurbaşkanlığı için en büyük tehdit olarak gördüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasını iptal ettirdi hemen ardından da uyduruk suçlamalarla tutuklattı. İmamoğlu artık rakibi değil.
Bugün itibariyle cumhurbaşkanlığı yolunda Erdoğan’a rakip olan veya olma potansiyeli olan üç lider; Selahattin Demirtaş, Ümit Özdağ ve Ekrem İmamoğlu hücrede.
Sadece bu durum bile son günlerin popüler tartışma konusu ‘Erdoğan Cuntası’nın gerçekliğini teyit ediyor. Sonuçta siyasi rakipleri tutuklatmak en bilinen en yaygın ve en eski ‘cunta’ geleneğidir. Başka hangi ‘cunta’ pratiklerini bizzat yaşıyoruz anlatacağım ama önce Erdoğan’ın verdiği tepkiye dair birkaç not paylaşayım.
Erdoğan’ın ‘derisi’ incedir. Eleştirilere katlanamaz. Fakat Özgür Özel’in “Cumhurbaşkanı değil cuntanın başı” ifadesi Erdoğan’ı ekstra öfkelendirdi. Öyle ki günlerdir sakinleşemiyor.
Önce Saray’ın propaganda bakanı Fahrettin Altun, tüm bakanlara ‘X’ görev emri çıkardı. Bir gün önce ellerinde market arabaları ile alışverişe çıkan bakanlar bu kez de sosyal medya hesaplarından Özgür Özel’e had bildirme yarışına girdiler.
Hani hep söyleriz ya; vatandaşı olmasak aslında eğlenceli bir ülkeyiz diye. Düşünsenize; Erdoğan’ın bir bürokratı askere yürüyüş kararı saydırır gibi “Tweet atılacakkk, at!” diyor, koca koca bakanlar sıraya giriyor. Alışveriş komedisine ise bir şey demeye gerek yok zira görüntüler zaten her şeyi anlatıyor.
Peki Erdoğan “Hırsız!” veya “Diploman bile yok!” türü söylemlere kulak asmazken ‘cuntanın başı-cuntacı’ ifadesine neden bu kadar öfkelendi? Sert cevaplar verdiği gibi dava da açtı. Erdoğan’ın neden çok kızdığının cevabını ararken saha gerçeklerinden hareket etmekte fayda var.
Gelin adım adım gidelim…
İlk olarak Türk Dil Kurumu sözlüğünden ‘cunta’ kelimesinin anlamına bakalım. Cunta, “Yönetime kuvvet kullanarak el koymaya teşebbüs eden askeri veya siyasi grup” demek.
İlk bakışta ‘yönetime kuvvetle el koymak’ ve ‘askeri grup’ ifadelerinden Özel’in suçlamasının yersiz olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak iki adım geriye çıkıp son 10 yılda yaşadıklarımıza bakarsanız durumun hiç de öyle olmadığını göreceksiniz.

Bu arada 15 Temmuz 2016’da ülkeye çöken çetenin parçası olan Cem Küçük ve Rasim Ozan Kütahyalı’nın, “Bürokrasinin yüzde 75’i yenilendi, artık yeni bir rejim var, seçimle bunu değiştirebileceğinizi mi sanıyorsunuz ?” ifadelerinin boşboğazlık olduğunu düşünüyorsunuz herhalde.
Bir dönem Erdoğan’ın sırdaşlarından olan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in AKP’den istifa ederken söylediği, “Kim olduklarından ve niyetlerinden emin olunmayan dar, oligarşik kadro” görüldüğü gibi artık lafını esirgemiyor.
RAKİP SİYASETÇİLERİ TUTUKLAMAK TEMEL CUNTA PRATİĞİDİR
Bir cunta yönetimi ele geçirdiğinde ilk olarak rakip siyasetçileri tutuklar. Milletin meclisi işlevsiz hale getirilir. Bugün Selahattin Demirtaş, Ümit Özdağ ve Ekrem İmamoğlu gibi Erdoğan’a rakip olabilecek tüm siyasiler hapiste. Ayrıca muhalefet partilerine mensup onlarca siyasetçi tutuklu.

Memlekette demokrasi olsa, hukuk işlese, cunta yönetimi olmasa bu isimler hapiste değil siyaset arenasında olurdu, değil mi? Cunta yönetimlerinin en belirgin özelliklerinden birisi de Anayasayı ve yasaları askıya alıp, hukuku ‘siyasetin köpeği’ haline getirmektir.
Ortak özellikleri Saray’a biat etmemiş olmak olan binlerce hakim ve savcı 15 Temmuz kumpas darbesinin ilk saatlerinde açığa alınıp takip eden gün ve saatlerde tutuklandı. Bugün 5 bine yakın hakim ve savcı aynı akıbeti yaşamış oldu.
Yerlerine AKP ve MHP teşkilatlarından avukatlar hakim-savcı yapıldı. Takip eden yıllarda da sadece Cumhur İttifakı üyelerine fırsat tanındı.
Mahkemeler ve savcılıklar iktidar koalisyonunun operasyon aracına döndü. Bugün Türkiye’de hukuktan bahsetmek mümkün değil. Eh ülke yönetimine bir Cunta gelse ancak bu kadar olacaktı.
GAZETELER KAPATILIR İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLANIR
Bir cunta yönetime el koysa bağımsız medyaya operasyonlar olur, Gazete ve televizyonlara el konur, rejimin kontrolünde olmayanlar kapatılır. Gazeteciler tutuklanır. Açık kalmasına izin verilen medya organları doğrudan cunta tarafından yönetilir.
Manşetler ve ekranlar rejimin propaganda aracına dönüşür, medya tehdit ve şantaj aracı olarak kullanılır. Sansür yaygın olarak uygulanır, sanal alem de bile kimseye nefes aldırılmaz. RTÜK ya da BİK gibi kurumlar cuntanın sopasına dönüşür.

Cunta bir yerde yönetimi ele geçirirse muhaliflerin hayat hakkı ellerinden alınır. Diplomaları iptal edilir, çalışma ruhsatları geçersiz kılınır, sorgusuz sualsiz ve en önemlisi delilsiz binlerce kişi işinden, okulundan kovulur. Anayasal hakları ellerinden alınır. Erdoğan’ın KHK’lar ile yaptıklarını yaparlardı.
MAHKEME KARARLARI UYGULANMAZ MAFYA İKTİDAR OLUR
Bir ülkede sivil veya askeri bir cunta yönetimi ele geçirirse hasbelkader rejimin istemediği bir karar çıkarsa bile uygulanmaz. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını ‘takan’ olmaz.
Mesela AİHM, ‘Selahattin Demirtaş’ı bırakın, bağış yapmaktan, burs vermekten insanları tutuklayamazsınız, kafanıza göre suç uydurmayın’ dese bile Saray’ın yargısı dikkate almaz.
Lise öğrencileri bile yasaların suç saymadığı faaliyetlerden dolayı tutuklanır. Cezaevleri ağzına kadar dolar hatta kapasite fazlası olur. Cunta yönetimi ülkenin her yerini yeni cezaevleri ile doldurur.
Mafya iktidara gelir ve adeta devletleşir. Devlet bizzat mafyatik yöntemlerle gözüne kestirdiği herkesin işine, malına hatta aile fertlerine çöker.
BÜYÜK BİRADER HERKESİ GÖZETLER
Bir cunta yönetimi ele aldığında ülke istihbarat devletine dönüşür. En güçlü kurum istihbarat örgütü olur. Özel yasalarla geniş yetkiler verilir. İstihbarat örgütünün tek misyonu rejimi koruyup kollamaktır.
Ülkenin ücra bir köşesinde işe girecek alt seviye memurun dosyasına bile istihbarat teşkilatı karar verir. Hatta muhalefet partilerine üye olacak vatandaşlara istihbarat onay verir.
İstihbarat muhalifleri takip eder, güvenlik-trafik kameraları bile Saray’ın rakiplerini takip için kullanılır. Herkesin telefonları, iletişimleri izlenir-dinlenir.
Kimin tutuklanıp kimin serbest kalacağına mahkemeler karar vermez. Hangi ihaleye kimin gireceğinden, hangi sektörde kimin çalışacağına kadar her şeye cunta karar verir.
Tabi ki Saray’ın payı olmadan hiçbir ticari faaliyet yapılamaz. Listeyi böyle uzatmak mümkün. Ancak burada duralım… Sonuçta cunta yönetiminin neler yaptığını hepimiz yaşayarak tecrübe ettik.
ERDOĞAN ÇOK KIZGIN ÇÜNKÜ
Erdoğan Özgür Özel’in kendisine yönelik cunta benzetmesi yapmasına kızgın çünkü muhalefet ilk kez doğru bir noktaya dokundu. Bugüne kadar Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü ‘fetö sakızı’nı çiğneyip rejimin çizdiği çizgiler içinde ‘muhalefetçilik’ oynayan Özgür Özel ‘cunta’ söylemiyle Erdoğan rejiminin adını koymuş oldu.
Millet fiilen cunta rejimini yaşadığı için Özel’in tanımı tabiri caizse ‘cuk oturdu’ ve yaygın olarak kabul gördü. Eğer Özgür Özel ‘cunta’ söyleminden vazgeçmezse Erdoğan’ın canını çok yakacaktır.
Cuntacı olduğunu söylemesi için zulmün kendilerine mi? Dokunması Gerekiyor du?