NECİP BAHADIR | YORUM
Meydanlar her zaman doğruyu söylemez. Yanılttığı da olur. İsmet İnönü’nün başında olduğu CHP, 1950’de Taksim Meydanı’nı tıka basa doldurur. İstanbul Valisi F. Kerim Gökay, İnönü’ye kalabalığı işaret ederek, “İşte Paşam İstanbul…!” der. İnönü havaya girer, seçim sonuçlarından emindir. Fakat sonuç hüsran olur. Vali Gökay da çok geçmeden Adnan Menderes’in Demokrat Parti saflarına katılır.
Meydanların dilini anlamak ve çözebilmek herkesin harcı değildir. Kalabalıklar aldatıcı olabilir. Kimi ‘bindirilmiş kıtadır’, kimi ‘meraklılar topluluğu’. Sadece bir kısmı destek ve dayanışma için gelmiştir. Onun için sadece rakamlara değil, kitlenin coşkusuna da bakılır. Sokak ve meydanın dili konusunda epey maharetli olduğumu söyleyebilirim. Ve fakat uzaktan izlemenin ‘darasını’ da düşmeniz gerekir. Meydanın içinde veya kenarında değilim.
Meydanlar çok şey söyler. Kitlenin dili vardır. Kalabalıklar ‘hal lisanıyla’ konuşur. Bu bazen sloganlara, pankartlara yansır. Bazen de ‘sessizliğin sesine’ dönüşür. Bayramdan bir gün önce arefe günü Maltepe’de milyonlar toplandı. Saraçhane, Maltepe’ye taşındı. ‘Ekrem İmamoğlu’na özgürlük’ için İstanbul meydana akın etti. Alanlar, sokaklar doldu, taştı… Milyonlarla ifade edilen ‘mahşeri kalabalık’ Maltepe’den, Ankara’ya ‘ses’ verdi.

Bayramlarda adeta ‘kavimler göçü’ yaşanır. Büyük şehirlerden Anadolu’ya büyük akın olur. İstanbul ve Ankara gibi metropoller ‘boşalır’. Medya İstanbul’dan çıkışlarda yaşanan trafik ve araç yoğunluğunu cumadan beri haber yapmakta… ‘Bayram göçü’ olmasa Maltepe, belki de tarihinin en kalabalık mitingine ev sahipliği yapacaktı. ‘Boşalan şehrin’ kalabalığı bu…
Erdoğan için rüzgar, ‘karşıdan’ esiyor!
Erdoğan, protesto ve yürüyüşlere sahne olan sokak ve meydanlara dil uzatsa da oraları önemser. Sık sık destekçilerini Yenikapı’ya topladığını bilmeyen yok. Eğer İmamoğlu konusunda rüzgarın karşıdan estiğini fark etmemiş olsaydı, Saraçhane’ye cevap olsun diye Yenikapı’da miting yapardı. ‘Bindirilmiş kıtalarla’ yine meydanı doldurabilir fakat o eski havayı ve coşkuyu yakalaması mümkün değil.
Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler karşısında ne diyecek, kitleyi nasıl harekete geçirecek? Var mı bir sözü… Var mı bir hikayesi…? Heybesi büyük turplarla doluymuş… Ya vatandaşın heybesi… Ya tarihin heybesindeki büyük turplar…? Yolsuzluk konusunda en son konuşacak kişi o. 17 – 25 Aralık dosyalarında ortalığa saçılan ‘pislikler’ daha temizlenmedi.

Erdoğan, Saraçhane’yle yarıştıracak Yenikapı mitingini yapamadı. Çünkü artık ‘evlerinde zor zapt ettiği yüzde 50’ yok. Taban çözüldü… Nasıl İstanbul seçimleri tekrarlandığında on binlerce AKP’li İmamoğlu’na yöneldiyse, diplomasının iptali ve hapse atılmasını da ‘büyük haksızlık’ olarak değerlendiriyor. Anketlerde toplumun yüzde 73’ü sokak protesto ve yürüyüşlerini ‘haklı ve yerinde’ buluyor. Erdoğan, Yenikapı’dan cevap veremedi fakat İmamoğlu, Saraçhane’yi Maltepe’ye taşıdı.
Ve sesini de sözünü de büyüttü. Milyonlar ‘İmamoğlu oldu’ ve haykırdı: “Özgürlük, adalet, demokrasi!”
İmamoğlu’ndan ‘geri adım’ yok!
Ekrem İmamoğlu’nun sesi Silivri’de hücresinde dört duvar arasında kaybolup gitmedi. Maltepe’den ülkenin semalarına yayıldı; “Bu parmaklıklar benim için yok hükmünde. Çünkü ben hiçbir suç işlemedim. Belediye başkanı olarak yaptıklarımdan pişmanlık değil gurur duyuyorum. 48 idari, 51 şahsi soruşturmadan alnımın akıyla çıkmış biriyim. Onlara haydi oradan diyorum! Bu uyduruk davada kendisini aklamak zorunda olan ben değilim. Zorbalığa boyun eğmeyeceğiz!”

Geri adım yok, pes etmek yok. Siyasette direnen kazanır. Hapishaneler siyasetçiler için bir ‘sıçrama tahtası’dır. Bunun bilincinde olması gereken asıl isim Erdoğan ama iktidarı kaybetme korkusu öylesine gözünü karartmış gibi ne yaptığının farkında değil. Bu hırs değil ‘korku’… Kaybetme korkusu hiçbir şeye benzemez. Tarih boyunca en büyük gaddarlıklar ve zulümler ‘koltuk ve saltanatı’ kaybetmemek, muhafaza etmek için yapılmıştır.
İmamoğlu’nun annesi, babası ve eşi de Maltepe’deydi. Onlar da konuştu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel de… Yavaş’ın şu sözleri oldukça anlamlı ve bağlayıcı: “Bu saatten sonra kendini muhalefet hisseden hiç kimsenin armudun sapı, üzümün çöpü diyerek ayrı kalma lüksü yok. Ya hep beraber olacağız ya da hep beraber kaybedeceğiz…”
Mansur Yavaş bu cümleleri dil ucuyla değil de içten gelerek söylüyorsa bu güzel gelişmelerin habercisidir.
Mesajları meydanı dolduran milyonlara değil bütün ülkeyeydi. İmamoğlu’nun yerine başkanlık koltuğuna oturan Nuri Aslan, “Bir adım geri atan bizden değildir!” dedi. CHP’nin de milyonların da ‘psikolojisi’ bu yönde. Sonuna kadar devam…
Polisin her türlü orantısız güç kullanmasına rağmen sokaklar dolu… Gözaltına alınanları emniyetin binaları almıyor, alanlar/meydanlar göz altı merkezi oldu. Darbe dönemlerinde olduğu gibi… Stadların doldurulması da yakındır. Hapishaneler ‘toplama kapmı’ gibi zaten. Silivri’nin Hitler’in ‘kamplarından’ ne farkı var?
Neredeeen nereye!
Maltepe ‘mesajlarını’ dikkatlice okudum. Ve ‘hey gidi günler hey…’ diye iç geçirdim. Bu cümleleri, bu sözleri bir zamanlar Erdoğan söylüyordu. Alın Erdoğan’ın eski konuşmalarını, demokrasi ve özgürlük cümlelerini Maltepe’de seslendirin. Ailenin söyledikleri de, CHP adına konuşan Özel’den Yavaş’a kadar herkes dün Erdoğan’ın sözlerini tekrarlıyor gibi.
Hak, hukuk, adalet ve demokrasi CHP’nin yanında… Baskı, hapis, zulüm ve işkence ise AKP’nin… Erdoğan’ın yani. Erdoğan’ın dünü, İmamoğlu’nun bugünü oldu. Umarım İmamoğlu’nun yarını, Erdoğan’ın bugünü olmaz. Makam açısından söylemiyorum, politika ve siyaset olarak Erdoğan’a benzemesin diyorum.
Erdoğan’ın Maltepe’nin yükselen ‘demokrasi ve adalet sesini’ duyduğuna eminim. Yenikapı hayalleriyle yanıp tutuştuğunu da tahmin ediyorum. İlk fırsatta deneyecektir. Fakat ‘o ruh’ yok artık. Tarihin yanlış tarafına geçti. Sesi de sözü de anlamını ve ruhunu yitirdi. Yenikapı bundan sonra sadece bindirilmiş kıtalar ve AKP’den geçinenlerin doldurduğu bir ‘kuru kalabalık’ olur. Yenikapı artık Maltepe oldu.
Yazıya başlarken ‘meydanların dilini’ anlamak ve çözmekten söz ettim. Maltepe’yi anlamlı kılan sadece kalabalık değil. Aynı zamanda haklılık. Tarihin doğru tarafında olmak… Zulme karşı çıkmak, haksızlığı eliyle, diliyle düzeltmeye çalışmak…
Adalet ve demokrasiden yana olmak. İmamoğlu yalnızca bir sembol. Bu bir demokrasi ve adalet mücadelesi… Bu herkesin çığlığı… Maltepe Meydanı lisanı haliyle çok şey söylüyor. ‘Zulme ve adaletsizliğe hayır’ diye haykırıyor.
Duyuyor musun Erdoğan?
