Körlükten görmeye; Saramago ne söylüyor? | Okuma Zamanı

Saramago’nun “beyaz körlük” imgesinden yola çıkan Ekrem Dumanlı, hem modern demokrasiyi hem de devlet–toplum–medya ilişkilerindeki “körleşme”yi tartışmaya açtı. Nobel ödüllü yazar José Saramago’nun Körlük ve Görmek romanları, TR724 youtube kanalında Ekrem Dumanlı’nın hazırlayıp sunduğu “Okuma Zamanı” programında konuşuldu. Dumanlı, “Kim kör, kim değil? Kim gerçekten görüyor?” sorularının bugün de yakıcı biçimde geçerli olduğunu vurguladı.

Beyaz körlük: İnsanlık mı kör, yoksa gören mi yalnız?

Programda önce Saramago’nun Körlük romanı kısaca hatırlatıldı. Trafikte kırmızı ışıkta beklerken aniden “beyaz bir perde”nin arkasında kalan bir adamla başlayan hikâyede, körlük bulaşıcı bir “beyaz felaket”e dönüşüyor.

Dumanlı, romandaki “beyaz körlüğün” sadece fiziksel bir rahatsızlık değil, bir çağ imgesi olduğuna dikkat çekti. Bütün ülkenin kör olduğu bir atmosferde, sadece doktorun eşinin görebilmesi üzerinden şu soruyu öne çıkardı:

  • Eğer herkes körse ve yalnızca siz görüyorsanız, kim aslında kör?

  • Gören, çoğunluğa göre “sapma” mı, yoksa hakikati gören tek kişi mi?

Roman boyunca, “nasıl olsa kimse görmüyor” duygusuyla ahlaki normların çökmesi, güçlünün zayıfı ezdiği bir “hayatta kalma” düzenine dönüşmesi, Dumanlı’ya göre ahlaki körlüğün en çarpıcı tasvirlerinden biri olarak öne çıktı.

Beyaz körlükten beyaz oya: Görmekte demokrasi ve devlet sorgusu

Dumanlı, Görmek romanını “külliyen politik” bir eser olarak niteledi ve Körlük ile birlikte okunması gerektiğini vurguladı. İkinci romanda bu kez sahne, ismi verilmeyen bir başkentte yapılan seçim günüyle açılıyor:

  • Şiddetli yağmur nedeniyle sabah sandıklar boş kalıyor.

  • Öğleden sonra yağmur durunca insanlar sandığa akın ediyor.

  • Sandıklar açıldığında asıl “sürpriz”: çok yüksek oranda beyaz oy.

İktidar ve devletin bütün birimleri, bu örgütsüz, kendiliğinden gelişen beyaz oy dalgasını bir “rejim tehdidi” olarak okuyor. Hükümet, “dış güçler, iç güçler, paralel yapılar” gibi tanıdık kavramlarla olayı açıklamaya çalışıyor, güvenlik ve istihbarat birimleri seferber ediliyor.

Dumanlı, Saramago’nun burada Körlükteki “beyaz felaket” ile Görmekteki “beyaz oy” arasında bilinçli bir hat kurduğunu belirtti. İlk romanda beyaz körlük, ikinci romanda ise beyaz oy, devletin korkularını tetikleyen iki simge olarak karşımıza çıkıyor.

Romanda devlet, sonunda radikal bir karara varıyor: Başkenti terk ederek, tüm kurumsal yapıyı geriye çekiyor. Hesap şu:

  • Çöpler toplanmayacak, sokaklar pisliğe boğulacak.

  • Hırsızlık, şiddet, yangınlar artacak.

  • İnsanlar devletsiz kalınca “dizlerinin üzerine çökecek” ve devlete yeniden sarılacak.

Ancak Saramago tam tersini anlatıyor. Dumanlı’nın aktarımına göre:

  • İnsanlar devletsiz kaldıklarında kendi aralarında nazikçe ve uyum içinde temel ihtiyaçlarını çözüyor.

  • Çarşıda–pazarda olağanüstü bir kavga, hırsızlık, kaos yaşanmıyor.

  • devlet ise bu tablo karşısında daha da öfkeleniyor ve “bu işin içinde mutlaka bir örgüt var” saplantısına kapılıyor.

Bu aşamadan sonra roman, kumpaslar, fabrikasyon patlamalar, “devlete ihtiyaç hatırlatmak için üretilmiş krizler” üzerinden ilerliyor. Dumanlı, tren garındaki patlamayı “devletin ihtiyaç olduğunu ispatlamak için kurgulanmış bir düzenek” olarak aktarıyor.

Kör demokrasi: Sandık, faşizmin de yolu olabilir

Programda Saramago’nun sadece “devleti” değil, “demokrasiyi” de sorguladığı vurgulandı.

Dumanlı, çoğunluğun yanlışta birleşebileceği fikrini öne çıkararak, şu soruları gündeme getirdi:

  • Devlet insanlar için midir, insanlar devlet için mi?

  • Demokrasi, “dokunulmaz, eleştirilemez, kutsal” bir put mu?

  • Büyük bir çoğunluk, medya eliyle yönlendirildiğinde haksızlığı meşrulaştırabilir mi?

Bu çerçevede “faşizmin demokrasinin içinden doğabildiğini” anlatan ünlü söze atıf yaptı; sandıktan çıkan her sonucun otomatikman meşruiyet üretmediğini, demokrasinin çek–balans, hesap verebilirlik ve hakperestlik olmadan kolayca otoriterliğe dönüşebileceğini anlattı.

Dumanlı’ya göre Görmek, “beyaz oy” üzerinden şunu soruyor:
Bir vatandaşın sandıkta beyaz oy kullanma hakkı, devletin gözünde ne zaman ‘tehdit’ ilan edilir?
Ve bu ilan, medya eliyle toplumun zihninde nasıl bir körleştirici algıya dönüşür?

Medya körlüğü ve günah keçileri

Programda, Saramago’nun özellikle medya eleştirisine geniş yer verdiği aktarıldı. Romanda gazetelere “manşetlerin nasıl verileceği”nin devlet ve istihbarat birimleri tarafından belirlenmesi, “lanetlenecek bir grup” arayışı, Dumanlı’ya göre günümüz dünyasındaki medya pratiğiyle ürkütücü paralellikler taşıyor.

Dumanlı, romandaki tabloyu şöyle okudu:

  • Devlet, “beyaz oy”u kullanmış kitleyi anlamaya çalışmak yerine,

  • Bir “örgüt”, bir “iç düşman”, bir “günah keçisi” arıyor.

  • Medya da bu kurgunun dili haline gelerek toplumun zihninde yeni körlükler üretiyor.

Bu çerçevede, insanların gerçeklere değil, medyanın çizdiği portreye bakarak bazı grupları suçlu ilan etmesini, “toplumsal körleşmenin” en tehlikeli biçimi olarak değerlendirdi.

Zaman, Kitap Zamanı ve “yakın körlük”: Kendi geçmişine bakamayanlar

Programın ikinci bölümünde Dumanlı, Saramago üzerinden açılan pencereden Türkiye’nin yakın medya tarihine geçti.

Saramago’yla yıllar önce Zaman gazetesinin Kitap Zamanı ekinde yapılan röportajı hatırlattı; bu röportajın bugün ancak PDF arşivlerinde, TR724 gibi mecraların çabasıyla bulunabildiğini söyledi.

Bu noktada konuşma, “körlük” temasının Türkiye’ye uzanan bir devamı haline geldi:

  • Zaman, Today’s Zaman, Irmak TV, Aksiyon dergisi, Cihan Haber Ajansı ve Kitap Zamanı’nın aynı çatı altında ürettiği yayıncılık,

  • Yıllar sonra, siyasi baskı ve linç atmosferi içinde, birçok kişi tarafından “unutulmuş” ya da “görmezden gelinmiş” durumda.

Dumanlı, bu durumu “yakın körlük” olarak niteledi; kendi geçmişine, kendi emeğine ve bir dönem ortaya çıkan entelektüel üretime korkudan bakamayan insanların trajedisini anlattı.

Zaman’daki yayıncılığı bir “mektep” ve “ocak” olarak tarif etti; çok sayıda yazar, akademisyen ve editörün ortak emeğiyle ortaya çıkan Kitap Zamanı’nın, Türkiye’de kitap ekleri arasında benzersiz bir kalite standardı tuttuğunu vurguladı.

Ferit Edgü’nün Kitap Zamanı’nı görüp “Cumhuriyet Kitap’ta da, Radikal Kitap’ta da bu seviyede bir kalite görmedim” diyerek röportaj vermeyi kabul ettiği anekdotu da bunun örneklerinden biri olarak aktarıldı.

Dumanlı’ya göre, bugün bu geçmişi “lanetlenmiş” gibi görüp tamamen silmeye çalışmak da bir tür toplumsal körlük ve vefasızlık biçimi.

Körlükten çıkış için okuma daveti: Önce Körlük, sonra Görmek

Program, yeniden Saramago’ya dönerek sonlandı. Dumanlı, izleyicilere şu öneride bulundu:

  • Önce Körlük’ü, ardından onu tamamlayan Görmek’i okumak;

  • Sadece bir “distopya hikâyesi” değil, devlet, toplum, medya ve demokrasi üzerine derin bir düşünme daveti olarak görmek.

Körlükte “bakmakla görmek arasındaki uçurumu”, Görmek’te ise “oy vermekle gerçekten demokratik olmak arasındaki farkı” sorgulatan bu iki roman, Dumanlı’ya göre özellikle bugünün dünyasında, otoriterleşme ve medya manipülasyonu tartışmalarının ortasında çok daha anlamlı hale geliyor.

Program, Saramago’nun metinlerini bir “demokrasi düşmanlığı” değil, tam tersine, daha çoğulcu, daha katılımcı ve hesap verebilir bir demokrasi arayışına çağrı olarak okumak gerektiği vurgusuyla noktalandı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin