KHK’lıların çığlıkları arşı alaya çıkmadığı sürece iktidar sahiplerinin sizi duyacağını mı zannediyorsunuz?”

Ankara’da Liberal Parti tarafından dün düzenlenen “Türkiye’de Adaletin Yeniden İnşası Forumu”, hukuk devleti, KHK uygulamaları, yargı bağımsızlığı ve ceza adalet sistemi başlıklarında çarpıcı değerlendirmelere sahne oldu.

Moderatörlüğünü avukat Levent Mazılıgüney’in yaptığı panele; eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik, DEM Parti Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Prof. Dr. Ahmet Battal, Doç. Dr. Ali Rıza Çoban, Doç. Dr. Cüneyt Ozansoy ve avukat Hatice Yıldız katıldı.

2,2 MİLYONDAN FAZLA TERÖR SORUŞTURMASI

Panelin açılış konuşmasını yapan Av. Levent Mazılıgüney, 15 Temmuz sonrası yürütülen adli süreçlere ilişkin çarpıcı veriler paylaştı. Mazılıgüney, 2016–2024 yılları arasında TCK 314 kapsamında 2 milyon 203 binden fazla soruşturma dosyası açıldığını, yüz binlerce kişinin terör suçlamasıyla hüküm giydiğini belirtti.

Mazılıgüney, KHK’larla ihraç edilenlerin sayısının 400 bini aştığını, cezaevlerinde 433 binden fazla tutuklu ve hükümlü, denetimli serbestlik altında ise 460 bini aşkın kişi bulunduğunu ifade etti. Türkiye’nin adalet sisteminin “suçla mücadele etmek yerine suçu yöneten” bir yapıya dönüştüğünü vurgulayan Mazılıgüney, AİHM’in Yalçınkaya kararı ve ardından gelen Demirhan ve diğerleri kararlarının açık biçimde ihlal edildiğini söyledi.

“BU TABLO HUKUK DEVLETİYLE BAĞDAŞMAZ”

Mazılıgüney, BM’nin Türkiye hakkında verdiği 34 karardan 21’inde KHK uygulamalarının yaygın ve sistematik ihlaller içerdiğinin tespit edildiğini, bunun insanlığa karşı suç riski barındırdığına dikkat çekti. “Bir ülkede ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesinin ihlal edildiği tescilleniyorsa, bu o ülkenin hukuk devleti olmadığını gösterir” dedi.

“SİZ SAHİP ÇIKMADIKÇA BAŞKALARININ SİZE SAHİP ÇIKMASINI BEKLEMEYİN”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, mutlak ve sınırsız iktidar gücünün adaleti ortadan kaldırdığını belirterek, devlet gücünün mutlaka hukuk ve süreyle sınırlandırılması gerektiğini vurguladı.

KHK uygulamalarıyla yüz binlerce insanın sosyal ölüme mahkûm edildiğini ifade eden Şahin, KHK’lıların yüzde 98’inin herhangi bir suç işlemediğini, buna rağmen aileleriyle birlikte ağır mağduriyetler yaşadığını söyledi.

Mağduriyetlerin görünür kılınmasının ancak örgütlü ve güçlü bir toplumsal sesle mümkün olabileceğini belirten Şahin, “KHK kavramıyla sosyal ölüme terk edilen yüz binin üzerinde insan var, ailelerle birlikte bambaşka perişanlık var. Mağdur edilen onbinlerce insan var. İşte bunların görülmesi gerekiyor. İşte bunları nerede göstereceği. İşte bu dayanışmayla göstereceğiz. Başlangıçta biraz umutsuzdum. Salona girdiğimde yine geçmişte olduğu gibi yeterince katılım yok diye kendi kendime üzülmüştüm. Ama çok şükür boş sandalye bırakmadınız, doldurdunuz. Çünkü kendi işinize kendiniz sahip çıkmazsanız başkasının sahip çıkmasını asla beklemeyin. Mağduriyeti yaşayan sizlersiniz. Mağduriyeti yaşayanların çığlıkları arşı alaya çıkmadığı sürece iktidar sahiplerinin sizi duyacağını mı zannediyorsunuz. İktidar sahiplerinin anladığı sadece güç arkadaşlar, nitelik filan bakmıyorlar. Sayısal gücünüz var mı yok, onunla değerlendiriyorlar. O koltukta kalmak için sayısal güce ihtiyaç var. O yüzden buna ziyadesiyle önem veriyorum. Siz ne kadar örgütlü olursanız, ne kadar sesinizi güçlü duyurursanız asla ve asla buna sessiz kalamazlar.” dedi.

Şahin, Türkiye’de adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik ve güven gibi temel kavramların fiilen ortadan kalktığını belirterek, mağdurların birlik içinde mücadele etmesinin hayati önem taşıdığını ifade etti

GERGERLİOĞLU: ADALETSİZLİKLER KRONİKLEŞYOR

DEM Parti Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, KHK mağduriyetlerinin Kürt meselesi gibi kronikleştiğini ifade ederek, cezaevlerinde 20 bine yakın kadın, on binlerce çocuk ve bebeğin mağdur edildiğini söyledi.
“Adaletin yeniden inşası zor ama vazgeçmeyeceğiz. Ulusal ve uluslararası tüm mekanizmaları harekete geçirmek zorundayız” dedi.

HÜSEYİN ÇELİK: MİLİTAN YARGIDAN KURTULAMADIK

Eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik, Türkiye’de cumhuriyetin hiçbir zaman gerçek anlamda demokratikleşmediğini savunarak, 15 Temmuz sonrası sürecin otoriterleşmeyi derinleştirdiğini söyledi.

“Militan Kemalist yargıyı dönüştürelim derken kendi militan yargımızı kurduk” diyen Çelik, gerçek demokrasi için farklı kimliklerin birbirinin hakkını savunması gerektiğini vurguladı.

Altı buçuk yıla sözcülüğünü yaptığım AK Parti iktidara gelince, biz bu bürokratik cumhuriyeti demokratik cumhuriyete dönüştürmek için çok büyük gayretler gösterdik. Çok iyi şeyler de yapıldı. Ancak bir süre sonra, bunun ben Gezi olaylarıyla başlatıyorum- bütün özgürlükler güvenlik kaygılarına feda edildi. Türkiye yeniden otokratik ve totaliter cumhuriyete doğru yol aldı ve Türkiye 15 Temmuz’dan sonra bu perçinledi. Kendimizi aldatmayalım.

Etrafımızdaki cumhuriyetlere bakalım. İran, Irak, Suriye, Libya cumhuriyettir. Kuzey Kore’nin adı demokratik halk cumhuriyetidir. Çin, Rusya, Küba, Venezuella, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan cumhuriyettir. Fakat İngiltere, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka, İspanya krallıktır. Siz bu krallıklarda mı yaşamak isterdiniz yoksa biraz önce saydığım cumhuriyetlerde mi? Bir tarafta demokratik krallıklar var, diğer tarafta da totaliter cumhuriyetler var.

Son on yılda Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklar ve adaletsizlikler tarihin hiçbir döneminde olmamıştır. Ben hala AK Parti’nin üyesiyim. Hiçbir dönemde olmadı. Türkiye ne zaman gerçek manada demokratik ve hukuk devleti olur biliyor musunuz? Sağcılar solcuları, solcular sağcıları savunduğu zaman. Türkler Kürtleri, Kürtler Türkleri savunduğu zaman. Sunniler Aleviler, Aleviler sunniler, dindalar ateistleri, ateistler dindarları hakları savunduğu zaman biz gerçek zamanda demokratik ve medeni bir ülke oluruz. Bir milyon kişlinin mahkum olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. bunun 435 bini fiili hapiste. Esas olan kendisine adaletsizlik yapıldığı zaman adaletsizliği savunmak değildir. Başkasına haksızlık yapıldığı zaman adaleti savunmak insani bir erdem ve değerdir.

Militan kemalist yargıyı biz gerçek manada bir yargıya dönüştürmemiz gerekirken kendi militan yargımızı oluşturduk. bunun kabul edilebilir tarafı yok. Masum insanları kanaatlerinden dolayı hapse atmak vicdanla bağdaşmaz” dedi.

“NEDEN ACABA HEP AYNI FİLMİ İZLİYORUZ?”

12 Eylül döneminde ihraç edilen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cüneyt Ozansoy, o yıllarda davasının iki yıl sürdüğünü, idare davasını kazandığını söyledi.

Şu anki süreçleri düşünürse hiç de şikayetçi olmaması gerektiğini söyleyen Ozansoy, “Ankara Hukuk Fakültesi’nde genç bir asistanken 12 Eylül’den sonra ihraç edildim. “Aydınlar Dilekçesi”ne imza attığım için görevime son verildi. Aradan 40 sene geçti. Etrafımdaki meslektaşlarımın bir kısmına bakıyorum atılmışlar. Neden? Yine bir dilekçeye “Barış Akademisyenleri” bildirisine imza attıkları için. Bu kadar da olmaz diyor insan.

Kırk yılda bir yerden bir yere gelelim. Almanya, İtalya, Güney kore olmadık ama bir film nasıl aynı olabilir? İşin ilginci, hiçbir darbeyi hiçbir yönüyle parlatmam. Ama ben 1980’li yıllardan fakültemden atıldığımda, idare benim odamın üstündeki adımı çıkartmadı. Odayı kimseye tahsis etmedi. Neden biliyor musunuz? Ben bu işleme karşı idare davasında bir iptal davası açtım. İdare hukukçusuydum. Dava açmayıp da ne yapacağım? Fakülte dava bitene kadar beni bekledi. İptal kararını aldım mahkemeden. İki yıl sürdü. Şu anki dava sürelerini düşünürsek hiç de şikayetçi olmamam lazım. Neden acaba hep aynı filmi ya da benzerini görüyoruz? Hukuk devleti, insan hakları, kuvvetler ayrılığı, demokrasi… Bu kavramlar neden hayatımıza geçmiyor? Anayasamızda olmasına rağmen geçmiyor.  ifadelerini kullandı.

“Tahin, hurma ve zeytinyağı alımı terör faaliyeti sayılıyor”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin