İktidar elinden kaydıkça paranoyaklaşıyor

TARIK TOROS | YORUM

Türkiye’de son iki haftada yaşanan protesto gösterileri ve tutuklamalar, rejimin iktidarda kalmak için her şeyi göze alabileceğini gösterdi.

Nihayet dünya da anladı: Türkiye, seçimle gelenin gitmediği değil, gitmemek için tüm devlet gücüyle bastırdığı bir yapının hâkimiyetinde. Vatandaşını maraba, ülkeyi ganimet gören; hukuku, ahlakı, merhameti ayaklar altına almış bir düzenin adıdır bugünkü Türkiye.

Bugün gördüğümüz her şey -gençliğin umutsuzluğu, şehirlerde yankılanan öfke ve hayali dahi kurulamayan bir gelecek- buzdağının yalnızca görünen kısmı. Öyle bir patinaj ki bu: Rejim ne ileri gidebiliyor, ne de geri dönebiliyor. Ayakta kalmak için zorbalığı tırmandırmaktan başka seçeneği yok..

Boykot, despotluğa karşı genel geçer yöntemlerden biridir. Zararsızdır, şiddet içermez. Görünmez, sessizdir. En çarpıcı yanı, doğrudan müdahaleye kapalı oluşudur. Ne copla bastırılabilir, ne gazla dağıtılabilir. Ama etkisi derin ve yakıcıdır.

Tam da bu çaresizliktir iktidarı kudurtan: Kontrol edemedikleri, yönlendiremedikleri bir direniş biçimiyle karşı karşıyalar. Sokağa çıksanız, anında saldıracak polisleri, sıkacak gazları hazır. Ama boykot olunca, elleri kolları bağlanıyor; görünmeyen bir duvarın önünde debeleniyorlar.

İşte en büyük öfke de, güçlerinin işe yaramadığı bu sivil itaatsizlik karşısında patlıyor. Ondan dolayı, “Boykot çağrısı yaptı!” diye insanları topluyor, tutuklayamadıkları için de adli kontrolle serbest bırakıyorlar. Bir düzine insanı böyle alıp, polis-adliye süreçlerinden geçirip boykot yanlılarına gözdağı veriyorlar.

***

Karşınızdaki çeteye, “Ama sen de fahiş fiyat artışlarına karşı vatandaşa boykot çağrısında bulunmuştun!” filan demeyin. Kendilerine mübah olan, başkasına haramdır. Ya da daha doğru bir ifadeyle: O gün çıkarları neyi gerektiriyorsa, “doğru” odur.

AKP tayfası, Erdoğan’ın yetkilerinin başkası tarafından kullanılmasını da istemez. Yarın bu yetkilerle başka biri cumhurbaşkanı olsun, en başta AKP’liler itiraz edecek, göreceksiniz.

***

Tayyip Erdoğan’ın bu kadar hızlı hareket edip Ekrem İmamoğlu’nu tutuklatması beklenmiyordu. Diploma iptali veya siyasi yasakla İmamoğlu’nun önünün kesilmesi, kamuoyu tarafından da satın alınmıştı. Ancak Erdoğan, bu iki bariyerle onu engelleyemeyeceğini; serbest olduğu müddetçe İmamoğlu’nun, yükselen bir dalga üzerinde iktidarını tehdit edeceğini gördü ve onu demir parmaklıkların ardına yolladı.

Devamla, İstanbul Büyükşehir’e de kayyım atayacaktı. Piyasalarda yaşanan deprem ve gençlerin protestoları, bu konuda geri adım attırdı. CHP kurultayını iptal ettirip partiye kayyım atamaktan da vazgeçti (ya da şimdilik erteledi). İçeride ve dışarıda nasıl anlaşılacağını umursamadan “ya herro ya merro” dedi, gemileri yaktı.

Gerek iç kamuoyu gerekse dış kamuoyu, 12 yıl gecikmeyle de olsa Erdoğan’ın gerçek yüzünü, seçimle iktidarı devretmeyeceği gerçeğini gördü… 2013’ten bu yana, 12 yıl süren “rekabetçi otoriterlik” tiyatrosunda perde indi.

Kabul edelim, bu konuda özellikle yurt dışında lobi yapan örtülü/örtüsüz rejim destekçilerinin rolü büyüktür.

***

Rejim, içten ve dıştan gelen basıncı artık taşıyamıyor. Evet, süreç öngörülemez. Belki bir yıl sonra “İmamoğlu cezaevinde bir yılı doldurdu!” diyeceğiz. Belki başka şeyler konuşacağız… Fakat şu kesin: Bu hikâyenin son perdesi açıldı.

 

Karşınızda asla iktidarı bırakmayacak, bunun için her şeyi göze almış ve yapabilecek bir ekip var. Öyle ki “mafyalaşmış devlet” tarifi artık durumu anlatmaya yetmiyor. Çünkü mafyanın da gıpta edeceği şeytani bir yapı bu.

Bülent Arınç, kısmen hür sayılabilecek son seçim olan 7 Haziran 2015 seçiminde AKP tek başına iktidarı yitirdikten hemen sonra, “Biz iktidara mahkûm ve mecbur bir partiyiz!” demişti de pek anlaşılmamıştı.

Tıpkı, Nurettin Canikli’nin 2014’te, “Sayıştay raporları Meclis’e gelirse duman oluruz!” lafı gibi.

O yıllar, ekonominin henüz inişe geçtiği -fark edilmesinin yıllar alacağı- görece iyi günlerdi. Seçimli bir iktidar yenilenmesiyle ülkenin makas değişimini sarsıntısız atlatabileceği yıllardı. Ancak buna ne iktidarın ne de muhalefetin niyeti vardı.

Şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu yapılamadığı için, 10 yıl sonra dibi gördü ülke. Çöküş ortakları faturayı halka ya da 15 yıl önceki idari kadrolara kesiyorsa… Emin olun, suçluların telaşı; başka şey değil.

***

Bakın, filmin koptuğu yeri iyi tespit etmek gerekir. Ancak böylelikle doğru bir çözüm geliştirilebilir. Türkiye’de:

  • 2013’te demokrasi ve hukuk defteri kapanmıştır.
  • İktidar, her şeyi ama her şeyi kendine darbe olarak görmeye başlamıştır.
  • 2015’te son serbest seçim ıskalanmıştır.
  • 2016’da “askerî kalkışma” bahanesiyle rejim değiştirilmiş, Türk tipi başkanlık sistemi ile sivil darbe tamamlanmıştır.

***

İktidar, 12 yıl sonra ilk defa bu denli korkuyor. Korktuğu için de panikle, hata üstüne hata yapıyor. İktidar elinden kaydıkça paranoyaklaşıyor. Eylemler başladığından bu yana görüşüm değişmedi: Türkiye’de rejimi, iç veya dış baskı değiştirecek ya da dönüştürecek.

Bu konuda mevcut siyasal tüm aktörler kendi çapında eylemselliği sönümlendirmeye gayret etse de, bu durum kaçınılmaz gibi duruyor.

Vadesini bilemem. Öngörülemez, kestirilemez, tahmin yürütülemez bir süreç bu.

Gün gibi ortada duran ise: Rejimin final sezonu başladı.

3 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin