İki Türkiye, iki isim!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Rasim Ozan Kütahyalı hakkında önce soruşturma açılmış, sonra gözaltına alınmış… AKP’li Şamil Tayyar, “Soruşturma yetmez gece toplanması gerekir!” demişti. Savcı sabah gereğini yaptı. Sanmayın ki ciddi bir soruşturma ve gözaltı söz konusu… Bir şaka bu… Yargı ‘şaka’ yapmayı da biliyormuş… Fakat beni gülümsetmedi. Yargıdan o kadar yaralı ki ülke, hiç kimse de ‘şakalara’ falan tebessüm edecek hal kalmadı.

AKP iktidarı bir ülkenin neşesini de çaldı.

Benim gözüm kulağım Sırrı Süreyya Önder haberlerinde… Aort yırtılmasından hastaneye kaldırıldığını öğrendikten sonra resmen dağıldım. Oysa tanışıklığımız, selamlaşmamız vardı ama aramızda hukuk gelişmemişti. Yıllar yıllar önceydi, uzaktan gördü ve ‘Gel’ dedi, sarıldı, “Biliyorum sıkıntını, farkındayım derdinin…” O anı ölümsüzleştirdik ama ne oldu o fotoğraf, bilmiyorum. O kadar çok sağa sola savruldum ki her şey bir köşeye atıldı ve dağıldı gitti. Belki çıkar bir gün…

Umarım Sırrı Süreyya Önder’in ardından bir ‘veda yazısı’ yazmak zorunda kalmam. Tekrar döner aramıza. Doktorları vakanın ağır, durumunun kritik, hayati tehlikesinin sürdüğünü açıkladı. Umut yok değil, var elbette. Tıp müdahalesini yapmış gayrı zamana bırakmış durumda… 3 gün, 5 gün uyutulacak…

Sonra? Kalp ritmini bulursa uyanacak ve ‘merhaba’ diyecek. Eskiye tam anlamıyla dönüş mümkün mü? Ambulansla girdiği hastaneden yürüyerek çıkabilir mi? Belirsiz. Belli ki son sözü kaderi söyleyecek. Tıp, dua ve temenniler de bir yere kadar…

İlk andan itibaren doktorları, partisi ve arkadaşları sağlığıyla ilgili bilgileri kamuoyuyla paylaştı. Yetmedi, hastane yönetimi yazılı açıklama yaptı. Ziyaretine gidenler duyduklarını anlattı. Televizyonlar son dakika duyurularıyla canlı yayına geçti. Haberler hastane önünden aktarıldı. Sokaktaki insandandan ailesine kadar herkes en ince ayrıntısına kadar Sırrı Süreyya Önder’in sağlığıyla ilgili bilgi sahibi. O kadar ki kalbinin sağ tarafının yeterince çalışmadığını bile biliyoruz.

Devlet Bahçeli’nin sağlık durumu sır gibi saklanıyor

Bir başka siyasetçi var sağlık sorunu yaşayan… Devlet Bahçeli… İktidarın ortağı. Gidişat üzerine çok etkili. Her çıkışı gelişmelere yön verecek kadar tesirli. Öcalan açılımı onun eseri…

Bu satırları yazarken, ‘CHP’ye kayyım tartışmasını’ da değenlendirmiş. Gündemin büyüğüne ufağına bakmadan her topa giriyor. Sağlıklı iken bu kadar mesaj vermezdi. “CHP’ye kayyım hem doğru değil, hem de mümkün değildir.” demiş. İyi demiş de biraz geç kalmadı mı? Zaten öyle… YSK kurultay konusunda kararını verdi. Emir yukarıdan gelirse değişmez mi? Değişir elbette. O yüzden Bahçeli’nin tavrını yine de önemsemek lazım.

Devlet Bahçeli’nin sağlık durumu hakkında ne biliyoruz? Bilmek zorunda mıyız? Elbette… Sıradan bir isim değil ki sağlığı sadece kendisini ve ailesini ilgilendirsin. Kamuoyunun bilgisi yok. Partisinin bilgisi yok. Belki kardeşi ve yanındaki bir iki kişi ayrıntılı bilgi sahibi olabilir. Ben hâlâ Erdoğan’ın neden ziyaretine gitmediği sorusuna cevap bulabilmiş değilim. Ve medya bu soruya sormaya bile cesaret edemedi. İnsan, siyasi ortağının hasta ziyaretine gitmez mi? Erdoğan’ın bu konularda ne kadar hassas olduğunu biliyoruz. Birkaç gün önce çok eski yıllardan siyasi arkadaşı olan Burhan Abiş’in cenazesi için Kocaeli’ne gitti. Saray’ın birkaç kilometre ötesine gidilmez miydi?

Doktorları, partisi ve ailesi Bahçeli’nin sağlığı ile ilgili neden kamuoyuna tatmin edici bilgi vermiyor? Türkeş’in mezarında dua okudu, müzesini açtı, partisine uğradı da neden Meclis’e gitmedi, grup toplantısı yapmadı? Hani Nisan ayının ilk haftası mesaisine başlayacaktı? Mesaiden kasıt herhalde telefon görüşmeleri ve yazılı açıklamalar değil. Bahçeli’nin Sırrı Süreyya Önder’den farkı ne? Neden sağlığı sır gibi saklanıyor bir gizem örtüsüyle kapatılıyor? Hasta olmak ameliyat veya operasyon geçirmek ayıp mı, günah mı? Nedir bu esrarlı hal?

Sırrı Süreyya Önder’e bakıyorsunuz çağdaş ve demokrat bir ülkenin fotoğrafını görüyorsunuz. Bahçeli’ye bakıyorsunuz eski Sovyet yönetimlerinin veya Ortadoğu saray rejimlerinin ‘karanlık dünyasını’ görüyorsunuz.

İki isim, iki farklı ülke… Bahçeli için söylediğim Erdoğan için de geçerli… Sağlığı bir sır. Bırakın tartışmayı soru sormak bile yasak. Anında kapınız çalınır ve alır götürülürsünüz. Zor yürüyor, birilerine tutunmadan adım atamıyor.  Psikolojisi ve ruh hali sıradışı… Bu haliyle ülkeyi yönetmesi ne kadar sağlıklı? Ve ne kadar daha ayakta durabilir? Bilen var mı?

Yazı yazarken bile zihnimde sürekli Sırrı Süreyya Önder’in sesi yankılanıp duruyor. O yüzden zor yazıyorum. Siyah beyaz klipte yaşlı bir kadına sarılırken dokunaklı ve yanık sesiyle, “Bazı insanlar var öldürmek için yaşıyorlar, bazı insanlar da var yaşatmak için ölüyorlar…” diyor. Ne kadar doğru bir tespit…

O, bu ülkenin vicdanı

Sırrı Süreyya Önder, bu ülkenin vicdanı… Siyasetin sempatik yüzü…. Gerilimin, kavganın, gerilimin egemen olduğu politik ortama ‘nükteyi’ tekrar hatırlattı.

Meclis kürsüsünde KHK’lılar için yaptığı konuşma dünya döndükçe hatırlanacak. İki gündür bütün sosyal medya mecralarında milyonlarca izlendi; “Siz bu ülkenin sahibi misiniz? Kendinizi yeryüzündeki gölgesi mi sanıyorsunuz? Nesiniz siz? Kimsiniz siz?     Milletin ekmeğiyle oynuyorsunuz? Onların çoluk çocuklarının ne suçu var? Onları rızksız, nana muhtaç vaziyete nasıl getirirsiniz? Evinizde nasıl uyursunuz? Çocuğunuzu nasıl seversiniz?”

Var mı bir cevabı AKP’nin? Bu sözlerin adresi sadece milletvekilleri de değil, yargı bürokrasisi de… Ve bu zulmü ayakta tutan halk da… Buyurun hadi verin cevabınızı?

Önder’in bu tokat gibi soruları karşısında sustunuz… En güçlü döneminizdi. Sesiniz, sözünüz ortalığı inletiyordu. Ülkeyi gürültüye boğmakta pek mahirdiniz. Bir de iktidar sonrasını düşünün… Tarihin ve kaderin şamarı ve sillesi karşısında ne yapacaksınız?

Acaba diyorum, Önder’e toplumun her kesiminden gösterilen sıcak ve yakın ilgi AKP’yi etkiler mi? Fakat daha ilk gün Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının Meclis’te okunmasına bile tahammül edemedi. Belli ki AKP ibret ve ders çıkarma safhasını çoktan geçmiş. Artık onlar başka bir alemde…

Sırrı Süreyya Önder, Türkiye gibi yüreği elinde, kalbi yaralı bir adam… Keşke hayata ve siyasete tekrar geri dönse… Dönebilse. İnsanların kendisini ne çok sevdiğini ve gözyaşlarını sel gibi akıttığını görebilse…

Kulağım gözüm hastanede… İncecik bir umuda sarılmış durumdayım. Dua ve şifa dileği dışında elimden gelen böyle bir yazı…

Ve bir son dakika haberi… Dün akşam tahliye olan Selçuk Kozağaçlı yeniden gözaltına alınmış ve tutuklanmış. Dedim ya yargının şakası güldürmüyor insanı. Hayır, şaka değil. Türk daha doğrusu AKP yargısının halleri… Adaleti ayaklar altına alınmış bir ülkenin iflah olması mümkün mü?

 

 

 

 

 

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin