Hileli seçim ve siyasi meşruiyet!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Tayyip Erdoğan’ın ABD seyahatinin yankıları kolay dinecek türden değil… Yandaşlar BM konuşması üzerine fazla güzelleme yaptı. Oysa bu her yıl tekrarlanan bir rutindi bu. Erdoğan’ın ‘retorik ustası’ olduğu doğru… Konuşmada üzerine yok. Aslında ‘hitabet’ falan değil bu. Camdan akan metni okumak… BM çatısı altında ‘Gazze vurgusuna’ söylenecek söz yok. Mesele eğer konuşmaksa…

Peki bu konuşmanın Gazze’ye bir faydası oldu mu? İsrail ‘Erdoğan BM’de konuştu’ diye saldırılarını durdurdu mu? Bir milim geri adım attı mı? Netanyahu Gazze politikasında değişikliğe gidecek mi?

Çünkü konuşan sadece Erdoğan değildi. Avrupalı liderler de İsrail’e karşı seslerini yükseltti. Birçok ülke Gazze’ye tepkisini Filistin devletini tanıyarak gösterdi. Eğer maksat konuşmaksa Erdoğan güzel konuştu. Ama Gazze’ye hiçbir faydası olmadı ve olmayacak!

İsrail Şifa Hastanesi’ni vurdu. Onlarca kişi yaşamını yitirdi. Gazze’den yükselen çığlık ve feryatlar karşısında ‘politik konuşmaların’ ne önemi var ki… İsrail’i durdurmadıktan sonra…

Erdoğan’ın ABD gezisinde rutin olmayan Beyaz Saray’da ağırlanmasıydı. Trump öncesi başkanlar, BM zirvesinin yapıldığı dönemde Beyaz Saray’ın kapılarını randevu için açmazlardı. Trump sıra dışı bir başkan… Erdoğan’ın aylardan beri ısrarla sürdürdüğü randevu talebini kabul etti. Ne karşılığında? CHP lideri Özgür Özel’in iddia ettiği gibi ‘karlı ticaret miydi’ kabulun sırrı? Galiba öyle… Görüşmede ticaretin ‘karlı’ kısmı tamamdı fakat ‘stratejik’ kısmında herhangi bir ilerleme sağlanamadı.

Trump, Erdoğan’ın önüne ‘zor konular’ koydu. “Rusya’dan petrol ve gaz alımını durdurun!” dedi. Kolay mı bu? Taa Amerika’dan petrol ve gaz mümkün  mü? Belki kısmen… Ama Türkiye petrol ve gaz siyasetini Rusya odaklı yaptı. Muhalefet, Erdoğan’a yıllarca ‘tek boyutlu bağımlılığının’ sakıncalarını anlattı, çeşitlendirme yapması istendi. Fakat Erdoğan, kulaklarını tıkadı. Dostu Putin’e yaslandı. Hem ticaret hem de siyaset olarak… Daha S-400’lerin özeleştirisini vermedi Erdoğan…

Eski ABD Başkanı Biden’a naz yapmak için Rusya’a yaklaştı. Yönünü Rusya’ya çevirdi, Şangay Beşlisi’ne üye olma talebini açıkça dile getirdi. ABD seyahati öncesi Çin’e gitti, Şangay Zirvesi için… F-35’in dışında kalmasının gerekçesi Rusya sevdasıydı. Erdoğan ‘naz uğruna’ bunu göze aldı. Herhangi bir özeleştiri yapmadan ABD ile stratejik ilişkileri bıraktığı yerden başlatmak kolay mı? Bir Trump görüşmesinin yetmeyeceği görüldü. Naz da işe yaramadı. Biden oralı bile olmadı. F-35 için ağır şartlar söz konusu… Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Kaan için de motor ve lisans” sorunu yaşandığını itiraf etti. Beyaz Saray görüşmesinin ‘stratejik boyutunda’ öyle sanıldığı gibi ilerleme yok. Erdoğan siyaseti patinaj yaptı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Türkiye’nin adını vererek ‘Beyaz Saray’a gelmek ve Trump’la görüşebilmek için yalvardığı…’ iddiasını da güçlü cevap verilemedi. Doğruydu çünkü. Erdoğan aylardır Beyaz Saray’dan gelecek cevabı bekliyordu. Gözü kulağı Amerika’daydı. “Nisan ayında gideceğim!” dedi olmadı. O süre içinde Beyaz Saray’da kimler ağırlanmadı ki… Trump ağırdan aldı. Oğlu devreye girince ve işi içinde de ‘karlı ticaret’ olunca “Peki!” dedi.

Dostluk da bir yere kadar… Yarın ABD gezisi unutulur ama Rubio’nun ‘yalvarıyor’ ithamı hem hatırlanır. Erdoğan’ın duymazdan geldiği ve haddini bildirmediği de…

Peki ‘meşruiyet krizine’ ne demeli? Evet adı konmadı ama bu bir krizdir. Hiçbir ülke bu suçlamayı kaldıramaz. Bir siyasi bedeli olur. Ama Türk toplumu uyuşmuş vaziyette…

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack diplomat kökenli olmadığı için düşüncesini açık etmekte bir sakınca görmüyor. Barrack, sıradan biri değil Trump’ın kurmaylarından… Barrack’ın şu sözleri skandal değil de nedir; “Erdoğan 71 yaşına geldi. Türkiye bir demokrasi ama otoriter gibi… Trump dahice bir şekilde ‘Çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim’ dedi. Şu an bu oluyor…”

Beyaz Saray fotoğrafının bedeli sadece ‘karlı ticaret’ değil siyaseten de ‘Erdoğan’a meşruiyet’ içeriyor. Erdoğan iktidarında ülke demokrasisinin çok zayıfladığı, otoriter ve dikta boyutuna doğru ilerlediği bütün dünyanın malumu. Zoraki görüşmeler dışında uluslararası arenada Erdoğan’a yüz veren ülke ve lider yok gibi… Eskiden ülke ülke dolaşan Erdoğan’ın dış seyahatleri öylesine azaldı ki… Sebebi yüzüne kapıların kapanmış olması.

Siyasi meşruiyetin yolu Beyaz Saray’dan mı geçiyor? Giderek zayıflasa da Türk siyasetinde böyle bir algının olduğu gerçek…

Erdoğan AKP’yi kurarken de Avrupa ve ABD’yi turlamıştı. Amacı nasıl değiştiğini anlatmaktı. Milli Görüş gömleğini çıkardığını ispatlamaktı. Daha reel politik davranacağını duyurmaktı. Yenilikçiler diye siyaset sahnesine çıkan Erdoğan ve arkadaşlarının yeni üslubu ve söylemi ABD’de olumlu karşılanmıştı. O köprünün altından çok sular aktı. Erdoğan sağa sola savruldu. Yönünü yitirdi. Ne köklerine dönebildi ne de reel politiği gözetebildi. Rüzgarın önünde yaprak gibi belirsiz ve rotasız kaldı. Sadece dışarıda değil içeride de ‘meşruiyet sorunu’ çıktı.

31 Mart seçimlerinde bozguna uğradı. Kendini oylattı ve kaybetti. Siyasi meşruiyetten yoksun bir iktidar var bugün… Dış meşruiyetine Beyaz Saray katkı yapabilir, peki içerisi ne olacak? Asıl meşruiyetin kaynağı halktır, milli iradedir. O da Erdoğan’da yok. Desteğini yitirdi. Siyasi oyunlarla koltuğunu ve iktidarını koruma peşinde… Güç karşısında ‘politik oyunların’ hükmü de bir yere kadar… Ülkenin yaşadığı siyasi sancının nedeni bu. Toplum gayri meşru bir iktidarın demokrasi dışı yönetimi altında… Hatta işgali altında… Demokrasi gelişmemiş ülkelerin kaderi bu…

Trump Beyaz Saray’da Erdoğan’la basının karşısına çıktı. Erdoğan’ın hiç istemediği şeydi bu. Trump ısrarcı oldu. Emrivaki yaptı. Erdoğan’la iyi ilişkilerini anlatırken, “Haksız bir şekilde sürgünde olduğum dönemde bile devam etti ki hileli seçim sonucuydu!” dedi. Ardından işaret parmağıyla Erdoğan’ı gösterdi ve “Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir!” dedi.

Ne demekti bu? Hileli seçimleri herkesten iyi bilen bir Erdoğan… Hangi seçimleri kastetti? ABD seçimlerini değil herhalde…

Erdoğan ABD’deki seçimlerin hileli olduğunu herkesten daya iyi neden ve nasıl bilsin? Bu cümlenin altında Türkiye’deki seçimlerin olduğunu anlamamak için ya önyargılı ya da aklını yitirmiş olmak lazım. 2010’lardan sonra seçimlerin ‘adil ve eşit’ olmadığının herkes farkında.

Peki ‘hile de mi’ söz konusu? Trump öyle söylüyor. Son mayıs seçimleri örneğin… Kemal Kılıçdaroğlu neredeyse büyükşehirlerin tamamını kazandı ama ülke genelinde nasıl olduysa kaybetti. Kırsal kesim seçim kazanmaya yeter mi? İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybederdi. Erdoğan hem İstanbul’u, hem Ankara’yı hem de İzmir’i kaybetti.

Trump’ın ’hileli seçim’ sözü kırdığı bir pot muydu yoksa Erdoğan’a ‘meşruiyet’ sağlarken ‘seçim hilesinin’ altını çizmesi miydi? Bana kalırsa, “Seçimleri hileyle kazandığını biliyorum!” mesajıydı. Bugün ‘meşruiyet günü’ ama yarın için bir tehdit ve şantajdı. Erdoğan hiç üzerine alınmadı. Çünkü söyleyecek sözü yoktu. Bir karşı çıkışı daha ağır ithamlara neden olabilirdi.

Uçakta ‘netameli soruların’ sorulmasına izin verilmediği herkesin bildiği sırdı. Meğer sorular önceden isteniyormuş. İddiayı Ahmet Hakan doğruladı ve bir ‘iletişim krizini’ tetikledi.

ABD gezisi Erdoğan’ın lehine olmadı. Birbirinden ağır kriz ve skandallar patladı. Adeta şamar oğlanına döndü. AKP de ve Erdoğan da herhangi bir meşruiyet falan da kazanamadı. Elde sadece fotoğraf ve görüntüler kaldı. Bir de ABD’ye akan milyar dolarlar… Milletin cebinden çıkan paralar.

Gazze güzellemelerinin de retorik dışında bir anlamı olmadığı görüldü.

1 Yorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin