Hepiniz oradaydınız!

BÜLENT KORUCU | YORUM

Yurtdışında kaza yaptığınızda, herhangi bir sebeple dara düştüğünüzde yanıbaşınızda dilinizi konuşan, evine götürüp sıcak çorba ikram eden öğretmeni gördüğünüzde, boynuna sarılıp onlarca kere teşekkür etmediniz mi?

Klimalı otellerde üç gün kaldıktan sonra dönüş yolunu gözlediğiniz ülkelerde, boğaz tokluğuna çalışanları, bir yandan gıptayla, bir yandan onun yaptıklarını yapamamanın mahcubiyetiyle takdir etmediniz mi?

Çocuğunuz dershaneden üzerinde üç beden büyük kazakla geldiğinde şaşırmadınız mı? Terleyen çocuğunuz hasta olmasın diye kendi kazağını giydirip gönderen öğretmeni anlatan köşe yazısında onu bir melek olarak tasvir etmediniz mi?

Türkçe Olimpiyatlarını ön sıradan izlemek için araya adam koymadınız mı? Ganalı çocuklar, profesyonel folklorcu gibi horon teperken gözyaşlarınızı silmediniz mi? “Bu bambaşka bir şey, inanılmaz!” diye kameralara duygularınızı ifade etmediniz mi?

Çocuğunuz bilim olimpiyatlarında madalya aldığında ya da sınavda derece yaptığında sahneye gururla çıkıp poz vermediniz mi? “Bunlar öğretmense biz neyiz?” diye yetersizliğinizi itiraf etmediniz mi?

Çobanlık ötesinde geleceği olmayan köylü çocuklarını dünyanın sayılı bilim adamlarından biri haline getiren ufka şapka çıkarmadınız mı?

Abant’ta kimsenin kapağını açmaya cesaret edemediği konular gündeme geldiğinde; kamplara bölünmüş insanlar bir masa etrafında birbirini dinlemeye başladığında, siz de umutlanmadınız mı?

Müjdat Gezen’le Tayyip Erdoğan, Abdurrahman Dilipak’la Toktamış Ateş aynı sahnede buluştuğunda toplumsal barışa dair inancınız artmadı mı? Siyasal İslamcıların, düşman olarak kodladığı farklı din mensupları iftar sofralarında ezanı beklerken içiniz huzurla dolmadı mı?

Demokrasiye tramvay muamelesi yapanların yanında, linçi göze alarak “Demokrasiden dönüş yok!” diye meydana atılan din adamına “Helal olsun, işte bu!” demediniz mi?

Durmuş Hocaoğlu ile Şahin Alpay’ı, Etyen Mahçupyan’la Mümtazer Türköne’yi, İbrahim Kalın’la Emre Uslu’yu köşe komşusu yapan bir yayın grubunda yazmak için referans bulmaya çabalamadınız mı? Yeni gazeteciler yetiştirmek üzere  hayata geçirilen seminerlerde, dünya çapında meslektaşlarla birlikte konuşmayı bir ayrıcalık olarak kabul etmediniz mi?

Bayramı tatil fırsatına dönüştürüp keyif çatarken, ülkenin fakir köylerinde ya da Afrika’da yardım dağıtmaya gidenleri izlerken ‘helal olsun’ demediniz mi? Sonraki bayram bir poşetin ucundan tutup kapı kapı dolaşanların arasına karışmadınız mı? Depremde selde böylesine hızlı organize olan bir topluluğa gıptayla bakmadınız mı?

Hepiniz oradaydınız ve çok da mutluydunuz..

Bugün siyasi hesaplaşmalarda birbirinize zarar vermek için o gün övünerek parçası olduğunuz fotoğrafları kullanıyorsunuz. Hadi iktidar bunu muhalefeti baskılamak için yapıyor. Aynı sakızı çiğneyen muhalefete ne demeli!

Tutuklanan Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin yerine seçilen Eray Karadeniz’i eski paylaşımlarıyla vurmaya kalktınız; çok geçmedi sizinkiler ortaya saçıldı. Adam milli iradeyi çalarken suçüstü yakalandı, siz hala ‘maklube’ muhabbeti yapıyorsunuz. Hırsızlığı gölgeleyen saçma ve akılsızca tutumunuza en çok hırsız sevinmiştir.

Allah size akıl versin, ne diyeyim…

(NOT: Yukarıda yazdığım örneklerin hiç biri öznesiz değil, Türkiye’nin durumu müsait olsa her birisinin yanına kim olduğunu da yazardım.) 

9 YORUMLAR

  1. Bülent Bey,

    Yazınız isabetli, ancak yukarıda verdiğim örneklerin hiçbiri öznesiz değil. Türkiye’de şartlar elverseydi, her birinin ismini açıkça yazardım. Fakat içinde bulunduğumuz baskı ortamı, otosansürü neredeyse bir hayatta kalma refleksi haline getirdi.Ancak tam da bu yüzden, tarihe not düşmek, vicdani sorumluluğu yerine getirmek adına sizin gibi kalemlerin bu isimleri açıkça dile getirmesi gerekiyor. İsimleri zikredilmeyen kişiler, ya zulme göz yummakta ya da bu yozlaşmış düzenin devamına açıkça hizmet etmektedir.

    Bu tavır artık sadece bir suskunluk değil, ahlaki bir sorumluluktan kaçıştır. Bu yüzden bu isimler ifşa edilmeli; hem bu münafıkça çöküş ifşa edilmeli, hem de bu çürümüş düzenin yıkılması için gerekli toplumsal uyanışa katkı sağlanmalıdır.

  2. “Türkiye’nin durumu müsait olsa” nedir Allah aşkına! Yazsanız ne olur yazmasanız ne olur “özne”cikleri! Hepsi birer rejim aparatı değiller mi? Hâlâ neyin mıymıyındasınız?

  3. Bülent bey, gerçekten çok naifsiniz. Sanki bu özneleri yazsanız bir şey olacak? Hiçbir şey olmaz şu an Türkiye’de yaşayan o özneleri iki yüzlü hayatlarına devam ederler hiçbir şey olmamış gibi Mehmet Akif gibi diyorum tükürün gözüne yüzüne

  4. “İsimlerini yazmamanız, sorumluluktan kaçıştır” diyen arkadaşlar,
    Bülent beyin “2013 ve özellikle 2016 sonrasındaki “metamorfozu” yazılarında açıkça ifade etmedi mi?
    Sizce yukarıdaki yazıdaki olaylara ait “örneklendirebilirdim” dediği şahıslar, yalnız birkaç kişi mi?
    Soru işareti ile biten 11 paragraf, yalnız 11 kişiye mi işaret ediyor? Bu 11 kişinin ismi verilerek “tarihe düşülen not” çözüm adına ne sağlar?
    Konunun önemini ve kapsamını 11 kişiyle sınırlanmırmış olmaz mı?
    Yeni tartışmalara yol açmaz mı?
    Siz bu olayların tıpatıp aynısı ya da benzerleri için onlarca isim sayamaz mıınız?

  5. Dostuna fazla sır verme, gün gelir düşman olurusun.
    Düşmanına fazla sövme, gün gelir dost olursun.
    Bülent Bey yazısında ikinci kuralı işletiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin