SALİH HOŞOĞLU | YORUM
Ülkeleri, ırmakları, denizleri, hatta okyanusları geçip yeni bir ülkeye geldiniz. Mülteci kamplarında kaldınız, belki hapis yaşadınız, bir şekilde oturma izni aldınız, kurslara gittiniz, dil öğrendiniz, o ülkeye adapte olmaya çalıştınız.
Uzun prosedürlerden sonra bir iş buldunuz, ama o da ne? İşyerinde birileri sizi ezmeye, hayatın dışına atmaya çalışıyor. Mahallenizde yahut apartmanınızda birileri size kötü gözlerle bakıyor, alışveriş merkezinde yahut sokakta bir şekilde taciz ediliyorsunuz. Belki de sırf renginizden, dilinizden, dininizden, başınızdaki örtüden dolayı. Üstelik bu tacizlere doğru dürüst cevap da veremiyorsunuz, çünkü dile o kadar hâkim değilsiniz.
Her seviyede, hayatın her alanında benzer şikayetleri duysak da özellikle beyaz yakalı işlerde daha fazla mobbing ve dışlayıcı davranışlardan şikayetler var. Bazılarımız fazladan çaba sarf ederek işimize devam ediyoruz, bazılarımız istifa ediyor, belki bazılarımız hayata küsüyor ve içine kapanıyor.
İyi ama kaçmak çözüm mü?
Elbette değil ama nereye kadar mücadele edeceğiz? Bu konu hem çok geniş hem de ciddi uzmanlık isteyen yönleri var. Neden gün geçtikçe daha fazla bu tarz dışlama vakalarını duyar olduk? Bu yazıda geldikleri yeni ülkelerinde ötekileştirme, mobbinge uğrama ve özellikle iş hayatında adaptasyon zorluğu yaşamamızın bizim dışımızdaki temel nedenlerini irdeleyeceğim. Bir sonraki yazıda bize bakan yönlerini ve bir sonra da başa çıkma yollarını tartışmayı düşünüyorum.
Dünyada son 10 yılda işler iyiye gitmedi, dünyamız daha barışçıl bir yer olmadı maalesef. Avrupa, hatta bütün dünya, bundan 10 yıl hatta 5 yıl önceki dünya değil. 2015’de veya 2016’da gayet olumlu karşılanan mülteciler/göçmenler şimdilerde çok daha olumsuz bir havada karşılanıyorlar.
Bunun sebepleri arasında Ukrayna kökenli mültecilerin bütün Avrupa’ya yayılmış olması da var, aşırı sağcı partilerin mülteci karşıtlığı üzerinden yaptığı siyasetin toplumda alıcı bulması da, ekonominin yavaşlaması ve bunun sebebi olarak sığınmacılara yapılan yardımların abartılması da.
‘Ötekileştirme’ her toplumda var
Avrupa ekonomileri; yaşlanan nüfuslarına, Çin, Hindistan gibi rakiplerinin artan rekabet gücüne ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle artan enerji maliyetleri gibi nedenlere bağlı olarak yavaşladılar. Ancak bu ülkelerde medya ve özellikle siyasetçiler bunun sebebi sanki göçmenlermiş gibi bir algı oluşturdular. Göçmenlere yapılan yardımların ekonomilere getirdiği maliyetlerden daha fazla katkı oluşturdukları bir gerçek iken kamuoyları tam tersi yönde şartlandırıldı.
Bizim hoş bir atasözümüz “Havlamasını bilmeyen köpek sürüye kurt getirir” der. Benzer şekilde birçok ülkede yabancı karşıtı olmayan medya ve siyasetçiler göç ve mülteciler meselesini ele alırken aşırı sağın çarpıtılmış söylemlerini kullandılar, o söylemlere hapsoldular. İşgücü ihtiyacını karşılamanın dolayısıyla ekonomilerini yoluna koymanın belki de tek yolu olan göçmenler ve mültecilerin iş hayatına kazandırılması konusunu usulünce takdim edemedikleri ve anlatamadıkları için kendi kendilerine zarar verdiler, veriyorlar.
Otokratik ülkelerin el altından beslediği “yeni sağ” tabir edilen siyaset ve medya psikolojik harbin bütün enstrümanlarını kullanarak siyaseti ve toplumu polarize etmeyi başarıyor. Bu yaşananların belki de en önemli nedeni bu yolla Batı demokrasilerini destabilize etme çalışmaları ve propagandalarıdır.
Batı ülkelerinde Hıristiyan da olmayan, bütün dinlere karşı olan, ama İslam düşmanlığını siyasetlerinde esas alan ciddi bir kitle var. Onlar bugünkü demokrasiden ve insan haklarından da mutlu değiller. İddia ettiklerinin aksine Müslümanların Batı toplumlarına entegre olmasından çok rahatsızlar, bunu engellemek için daha otoriter rejimlere geçmeye çalışıyorlar.
Müslümanlara olan karşıtlıklarını bazen açık bazen dolaylı ifade ediyorlar. İşin ilginci çok sayıda İslamcı grup ve lider de onlarla dayanışma içindeler. Bu gruplar dışardan otoriter rejimleri olan ülkelerden yardım alıyorlar, iş birlikleri geliştiriyorlar.
Unutmayalım ki ABD’de Trump denen biri Başkan oldu ve bir günde bazı Müslüman çoğunluklu ülkelerden ABD’ye girişi yasakladı, yolcular havaalanlarından geri döndürüldü. Daha nice insanlık dışı girişimlerde bulundu. ABD nezle olursa Avrupa mutlaka hapşırır.
İster ırkçılık saikiyle isterse başka nedenlerle olsun her toplumda dışlama, ötekileştirme ve ayrıştırma vardır. Bu davranış modeli yeni icat edilmedi, tarihin derinliklerinden beri varlığı biliniyor. Bu insan tabiatında var olup kötü kullanılan hasletlerden kaynaklanmaktadır. Bunu Türkiye’de kendi dilimizi konuşan, aynı dine inandığımız, aynı milletin fertlerinden her seviyede gördük, görüyoruz.
Kıskançlık ve haset hastaları
Zayıf karakterliler, makam düşkünleri, bedavacı ve yağmacı tipler her zaman güçlülerin arkasına takılıp zayıflara saldırarak parsa toplamaya çalışır. Bu tipler müteğalliblerin argümanlarını kullanarak işlerini halletmeyi severler.
Mobbing kavramı son yıllarda literatürümüze girdi ama ondan önce de her türden ötekileştirme, ayrımcılık ve baskı vardı. Özellikle beyaz yakalı işlerde, kariyer mesleklerinde kariyerist denen tipler her vesileyi bir enstrümana dönüştürerek kendilerine yol açarlar. Bu kişiler gayet dindar da olabilir veya öyle de görünebilirler, her grupta, her yerde ve bizim aramızda da olabilirler. Şimdilerde yabancı düşmanlığı üzerinden kariyer yapmaya çalışan tipolojiyi dikkatle incelerseniz bunları rahatlıkla teşhis edebilirsiniz.
Özellikle bazı kişiler kıskançlık ve haset hastasıdırlar. Mesleğinde başarılı bir kişinin hele de başka bir ülkeden gelip hızla yükselmesi birçoklarını, özellikle bu tipleri, rahatsız edebilir. Mesela, Suriye’den 5 sene önce gelip sığınan birisi Türkiye’de yılın doktoru seçilse kaç kişi bunu alkışlar, yürekten memnun olur?
Bununla ilintili olarak bir çoğumuzda beklenti hatası denilebilecek bir durum var. Biz iyi eğitimimiz ve tecrübelerimizin çok değerli olduğunu ve bir an önce bunların resmen onaylanarak eğitimimize layık bir işe başlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Beklentimiz bu yönde. Bize göre bir ülkeye dışarıdan çok sayıda iyi eğitimli kişinin gelmesi çok makbul olabilir ancak o ülkenin yerlileri, en azında onların bir kısmı, iyi eğitimli kişiler yerine daha vasat işleri yaptıracakları göçmenler istiyor da olabilirler. Unutmayalım ki bu ülkelerin asli sahiplerine bir şeyleri dayatamayız. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Medenilere galebe ikna iledir.”
Kendimizi ancak ikna ile kabul ettirebiliriz.
Her yerde ve her toplumda bazı olumsuzluklar, çıkar çarkları, istismarlar bulunur, bu durumun açığa çıkarılması her zaman pozitif sonuçlar doğurmaz. Başka ülkelere giden dostlarımızın pozitif özellikleri de ek problemler yaşamalarına sebep olabilir. Hizmet gönüllüleri vermeye ve fedakarlığa odaklanmış oldukları için çalıştıkları yerlerde en iyiyi yapmaya çalışırlar. Bu orada yerleşik ve çalışanlarca içselleştirilmiş ihmalleri/olumsuzlukları deşifre edebilirler, dolayısıyla bazen buna vesile olan kişi için zararlı sonuçlara da yol açabilirler.
Orada tam bir iyi niyetle işe sarılan arkadaşımız dünyayı, ülkeyi, kurumu, üniversiteyi, hastaneyi, fabrikayı vs. kurtarmaya çalışan kişi pozisyonuna düşebilir. Bu durum başkalarıyla çatışma getirebilir. Oradaki düzeni iyi yönde de olsa bozmak sıkıntı oluşturur. Bunu Türkiye’de çok defa yaşamıştık, buralarda farklı versiyonlarını görebiliriz.
Yaşanan olumsuz gelişmeleri tetikleyen bizimle alakalı bazı nedenleri başka bir yazıda ele almak umuduyla.
Batı ülkelerinde hristiyan dahi olmayıp kendisini İslam karşıtlığı üzerinden tanımlayan gruplardan bahsetmişsiniz. Kesinlikle doğru bir tespit. Bu gruplar arasında bunu Geert Wilders gibi açık yüreklilikle ifade eden insanlar olduğu gibi hiç göstermeden, sinsice yapan çok ama çok daha büyük bir kitle var, ki sağından soluna birçok siyasi grup bile söz konusu İslam karşıtlığı olduğunda bir araya gelebiliyor, hatta İslam’i terörizm ile veya antisemitizm ile doğrudan eşdeğerli görmeye eğilimli yaklaşımları da zaman zaman sergileyebiliyorlar.
Anlayamadığım husus şu:
“İşin ilginci çok sayıda İslamcı grup ve lider de onlarla dayanışma içindeler. Bu gruplar dışardan otoriter rejimleri olan ülkelerden yardım alıyorlar, iş birlikleri geliştiriyorlar.”
Bu iddianız sosyal yaşamın içinde de Batı medyasında da benim şimdiye kadar hiç denk gelmedigim bir iddia olduğu için merak ederek soruyorum, iddianizi delillendirebilir misiniz? Yeri gelince Antifa ile AFD’nin bile ortak karar alabildiğine dair yazılara dahi denk geldim, lakin İslam karşıtı oluşumlarla dış destekli İslami görünüşlü grupların dayanışması iddiası ile ilk kez karşılaşıyorum. Açıklığa kavuşturursaniz sevinirim.
Hier sind die wichtigsten Punkte aus dem Artikel……
Man muss überzeugt sein, um akzeptiert zu werden. Wie Bediuzzaman sagte: „Man besiegt die Zivilisierten, indem man sie überzeugt“. Das heißt, man muss im Arbeitsleben überzeugen. Migranten sollten hart arbeiten und sich anstrengen.
Migranten sollten in freundlichem Ton erklären, wie sie die Wirtschaft ihrer Gastländer stärken. Die Menschen sollten daran erinnert werden. So können die Medien dazu beitragen, dass die Menschen weniger negativ über Migranten denken.
Auch wenn es schwierig ist, sollte man nicht aufgeben und sich mehr anstrengen. Das Leben ist ein Spiel. Man sollte nicht vergessen, dass es gut ist, für etwas zu arbeiten.
Migranten sollten zusammenhalten. Diese Solidarität sollte für alle Bereiche gelten, in denen man sich verbessern kann.
Değerli hocam,
Bu aydınlatıcı, yönlendirici yazılarınızı yazmadığınız günler haram. Çözüm yolları ve belki çözüm bulmuş olan dostlardan örnekler ile yazıların devamını dileriz.
Saygılarımla