“FETÖ” formülüyle ‘PKK Affı’ temize çekiliyor

ADEM YAVUZ ARSLAN | ANALİZ

Dikkatli bakanlar fark etmiştir; son günlerde ilginç bir senkronizasyon yaşanıyor. Erdoğan rejiminin propaganda aygıtlarıyla eşzamanlı olarak PKK cephesinden de benzer açıklamalar geliyor. “Operasyon kokan” bu söylemler, 2009–2015 arasındaki çözüm sürecini kimin bitirdiği tartışması etrafında dönüyor.

Ne tesadüftür ki hem Saray medyasının hem de Kandil’in açıklamaları adeta aynı kalemden çıkmış gibi. Onlara göre birinci çözüm sürecini “FETÖ” bitirmiş!

Son olarak TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İstanbul’da medya yöneticileriyle bir araya geldi. Onlarca gazeteciye Meclis gündemini anlattı; tabii karşısında soru soran, sorgulayan kimse olmayınca, “hilaf-ı hakikat” çok şey söyledi. Özetle, “Oslo görüşmelerini Cemaat sızdırdı, birkaç gün sonra da Paris suikastleri oldu, süreç bitti.” dedi.

Ne yazık ki oradaki “gazetecilerden” biri bile “Anlattığınız tarihler bile yanlış.” demedi. Çünkü bu ülkede artık her yalanın sihirli bir formülü var: “Ben yapmadım, FETÖ yaptı.”

Erdoğan rejimi bu formülü her sıkıştığında kullanıyor. Numan Kurtulmuş’un sözleri de bu ezberin yeni versiyonu.

Oslo’dan Dolmabahçe’ye: Altı yıllık gerçeğin kronolojisi

O yıllarda Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi olarak süreci yakından takip ettim. Numan Kurtulmuş’un dersine çalışmadığı açık; çünkü tarih sıralaması bile yanlış. Oslo görüşmelerinin sızması ile sürecin bitmesi arasında neredeyse 4 yıl var.

Her şey 2009’da, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Kürt sorununda iyi şeyler olacak.” açıklamasıyla başladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay öncülüğünde “demokratik açılım” çalışmaları yürütüldü. Ancak Habur’daki “barış grubu” krizi ve ardından gelen KCK operasyonları, süreci ilk kez sekteye uğrattı.

Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel operasyonları sahiplenmişti; işler ters gidince faturayı “Cemaat”e kestiler.

2009 sonrası temaslar gizli yürütülen Oslo görüşmeleriyle devam etti. MİT Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan, PKK temsilcileriyle masadaydı. 2011 Eylül’ünde ses kayıtları sızdırıldı, devletin PKK’yla masaya oturduğu ortaya çıktı. Aynı yılki Silvan saldırısı (13 asker şehit) sürece ağır darbe vurdu.

2012’deki MİT krizi, devlet içindeki çatışmayı gün yüzüne çıkardı. Aynı dönemde İmralı görüşmeleri yeniden başladı. 9 Ocak 2013’te Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez infaz edildi. Bu cinayetlerin MİT bağlantısına ilişkin belgeler yıllar sonra ortaya çıktı.

Ve 21 Mart 2013’te Öcalan’ın Nevruz mektubu okundu: “Silahlar sussun, fikirler konuşsun.”

Bu, sürecin en umutlu dönemiydi. Ancak 2014 sonbaharında Kobani olayları, süreci yeniden krize soktu.

Dolmabahçe’den Ceylanpınar’a: Barışın sonu

En kritik aşama, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı idi. Hükümet temsilcileriyle HDP heyeti, on maddelik bir yol haritası açıkladı. Erdoğan birkaç hafta sonra çıkıp “Dolmabahçe’yi doğru bulmuyorum, izleme heyeti felakettir” diyerek süreci baltaladı.

Ardından Suruç katliamı (20 Temmuz 2015), Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi ve peş peşe gelen hava operasyonlarıyla süreç fiilen sona erdi. Erdoğan, “Çözüm süreciyle devam etmek imkânsız.” diyerek bitişi ilan etti.

Görüldüğü gibi, inişli çıkışlı altı yıla yayılan bir süreçten söz ediyoruz. Dolayısıyla “Oslo sızdı, süreç bitti” söylemi gerçeklikle bağdaşmıyor.

Oslo kayıtlarının gerçek hikayesi

14 Eylül 2011’de PKK’ya yakın sitelerde yayımlanan Oslo kayıtları iki buçuk saat sitede kaldı. MİT yöneticilerinin “PKK’nın şehirlerdeki bombalarını bildiği halde göz yumduğu” itirafları vardı. Ardından sayfa “hacklendi” denilip kaldırıldı.

O dönem Hakan Fidan, kaydın PKK’lı Adem Uzun’un üzerindeki kalemden alındığını söylemişti. Bunu güvenlik kaynakları da doğruladı. Yani “Cemaat sızdırdı” iddiasının hiçbir somut dayanağı yok.

Daha da önemlisi, Murat Karayılan bizzat Avni Özgürel’e yaptığı açıklamada Oslo sürecini “iktidarın bitirdiğini” söyledi. 2013’ten sonra ise Erdoğan’ın yolsuzluk operasyonlarını “Cemaat kumpası” diye nitelendirmesiyle birlikte bu anlatı yeniden uyduruldu.

Paris suikastleri: Zamanı bile yanlış

Numan Kurtulmuş’un bir diğer çarpıtması da bu. “Oslo sızdıktan birkaç gün sonra Paris suikastleri oldu” diyor. Oysa arada iki yıldan fazla fark var. Fransız polisi tetikçi Ömer Güney’i yakaladı. Güney’in MİT’le bağlantısına dair belgeler 2014’te sızdı, hatta Erzurum MİT birimiyle irtibatı tespit edildi ama üstü kapatıldı.

Yeni operasyonun amacı: PKK affına zemin hazırlığı

Peki bu yalan neden şimdi dolaşıma sokuluyor? Cevap basit: TBMM’ye gelecek PKK affı tasarısı. Reuters’in özel haberine göre yasa bu ay içinde Meclis’ten geçecek. PKK’lılara özel bir düzenleme yapılacak; örgütün bazı liderleri bir Avrupa ülkesine gönderilecek.

Saray kamuoyunu buna hazırlıyor. Çünkü Erdoğan, “silahlı PKK’lılara af çıkarırken KHK’lı öğretmenleri, öğrencileri, kermes gönüllülerini affedemeyen hükümet” görüntüsünden kaçmak istiyor. Bu yüzden yeni bir gerekçe üretildi: “Çözüm sürecini Cemaat bitirmişti; dolayısıyla KHK’lılar kapsam dışı.”

Cemaat bitirmedi, aksine destekledi

Gerçekte ise Cemaat, çözüm sürecine en çok destek veren topluluklardan biriydi. Bölgede yüzlerce okul, dershane, okuma salonu açtı. Kuzey Irak’ta eğitim yatırımları yaptı.

Fethullah Gülen açıkça “Sulh hayırdır.” diyerek süreci destekledi. İlk Kürtçe özel televizyon da Cemaat tarafından kuruldu. Erdoğan ve AKP yöneticileri o günlerde Gülen’e teşekkür ediyordu; sonra siyaseten işlerine gelmeyince hepsini unuttular.

Yalanla Aklanan Gerçekler

Görünen o ki yasa Meclis’ten geçene kadar hem rejim hem de PKK aynı nakaratı tekrarlayacak. Oysa herkes biliyor süreci kimlerin yürüttüğünü ve kimlerin bitirdiğini. Aslında bu psikolojik harp oyunlarına gerek yok. Madem öyle, açıkça söyleyin: “Affı PKK’ya çıkarıyoruz, KHK’lılar kapsam dışı.”

Nasıl olsa rejimin kırmızı çizgilerine yanaşmaktan korkan bir CHP var; onlar da koroya katılır, mesele kapanır. Sonuç değişmez: Erdoğan ve ortakları her ne kadar “PKK affı” demekten kaçınsalar da, bu düzenleme tarihe çoktan “PKK Affı” olarak geçti.

1 Yorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin