Erdoğan: ”İstanbul’un kaderi Tahran’ın kaderinden ayrı değildir”

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında çoğunluğu kadın ve çocuk 55 bini aşkın kişinin hayatını kaybettiğini söyleyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği saldırıları kınadı. Netanyahu hükümetinin 13 Haziran’da başlattığı saldırılarıyla İran’ın nükleer programıyla ilgili devam eden müzakere sürecini baltalamayı hedeflediğini belirten Erdoğan, ‘‘İstanbul’un kaderi, Şam’ın kaderinden, Bağdat’ın, Kahire’nin, Sana’nın kaderinden, İslamabad’ın, Kabil’in, Trablus’un, Tahran’ın kaderinden, Mekke ile Medine’nin ve elbette Kudüs’ün ve Gazze’nin kaderinden ayrı değildir.’’ dedi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda konuştu.

Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

”İSRAİL’İN DEVLET TERÖRÜNE ŞİMDİ DE KOMŞUMUZ İRAN MARUZ KALIYOR”

İslam dünyasının siz kıymetli temsilcileriyle İstanbul’da bir araya gelmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Alacağınız kararların İslam ümmeti ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Fevkalade kritik bir dönemde gerçekleştirdiğiniz toplantının etkileri inşallah tün dünyada hissedilecektir. İsrail saldırılarında hayatını kaybeden kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.

Batılı güçlerin koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail bölgemizi istikrarsızlığa sürüklemeye devam ediyor. Önce Gazze’ye ve Batı Şeria’ya saldırdılar. Tüm dünyanın gözleri önünde Gazze’yi devasa bir enkaza çevirdiler. Sağlık tesislerini, okulları, camileri ve kiliseleri bombaladılar. Sadece bir çuval un almak, bir tas çorba, bir kuru ekmek alabilmek için yardım sırası bekleyen insanları hunharca katlettiler. Her gün çoğu çocuk ve kadın yüzlerce masum sivil, İsrail güçleri tarafından bilerek şehit ediliyor. Gazze’de yaşayan 2 milyon kardeşimiz, Nazilerin temerküz kamplarını bile geride bırakan kötü şartlarda tam 21 aydır hayatta kalma mücadelesi veriyor. Gazze ile birlikte İsrail, Lübnan’ı, Yemen’i ve Suriye’yi de hedef aldı. Hava bombardımanlarının yanı sıra Suriye’deki çeşitli grupları yönetime karşı kışkırtarak orayı da karıştırmaya ve kargaşa çıkarmaya çalıştı.

”NETANYAHU HÜKÜMETİ BÖLGESEL BARIŞIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL”

Şunu bir defa açık ve net söylemek isterim. Bütün bu saldırılarıyla, Netanyahu hükümeti bölgesel barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği saldırıları en güçlü şekilde telin ediyorum. İsrail’in terör saldırılarında, bombardıman ve suikastlarında vefat eden İranlı kardeşlerimiz için ülkem ve milletim adına taziyelerimi sunuyorum. Binlerce yıllık tarihiyle, zorluklar karşısında sergilediği dayanışmayla ve güçlü devlet tecrübesiyle İran halkının inşallah bugünleri de atlatacağından hiçbir şüphe duymuyoruz.

“İSRAİL’İN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ SALDIRILARIN, TANIM VE TARİFİ HAYDUTLUKTUR”

İsrail’in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran’a gerçekleştirdiği saldırıların, tanım ve tarifi haydutluktur. İran’ın, İsrail’in bu devlet terörü karşısında nefsi müdafaa çerçevesinde halkını savunmak amacıyla aldığı tedbirler gayet doğal, meşru, hukukidir.

”İSRAİL’İN, NÜKLEER SİLAHLARIN YAYILMASININ ÖNLENMESİ ANLAŞMASINA TARAF BAŞKALARINA SÖZ SÖYLEMESİ BÜYÜK BİR RİYAKÂRLIKTIR”

Saldırıların, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde vuku bulması elbette manidardır. Nükleer çalışmalarında hiçbir denetime tabi olmayan, şeffaflık noktasında kimseyi umursamayan İsrail’in, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf başkalarına söz söylemesi büyük bir riyakârlıktır.

Yaşananlar aynı zamanda Netanyahu ve cinayet şebekesinin herhangi bir meselenin diplomatik yollarla çözülmesini istemediğini de gösteriyor. Yine İsrail, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğü haiz bağımsız bir Filistin devletiyle yan yana barış içinde yaşamak yerine savaşı tüm bölgeye yaymaya çalışıyor. Bakınız, bundan tam 90 yıl önce Hitler’in çaktığı kıvılcım nasıl ki Pasifik’ten Atlantik’e, Hint Okyanusu’ndan Kuzey Denizi’ne kadar bütün dünyayı ateşe attıysa, bugün Netanyahu’nun siyonist emelleri de bölgemizi ve tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklemekten başka bir gaye taşımıyor. İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’nın kutsiyetine el uzatılmasını, Kudüs-ü Şerif’in tarihi statüsünün gasp edilmeye çalışılmasını, çeşitli haritalar üzerinden bölgemizi parçalama niyetlerinin artık ulu orta konuşulmasını, bu sinsi planın birer hamleleri olarak görüyoruz.

”KANLA ÇİZİLECEK YENİ BİR SYKES-PİCOT DÜZENİNİN KURULMASINA İZİN VERMEYECEĞİMİZ”

Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi burada önemle vurguluyorum. Gazze halkının açlıkla cezalandırılmasına, Batı Şeria’da, devlet ve yerleşimci terörüne, Mescid-i Aksa ile semavi dinlerin beşiği Kudüs’ün tarihi statükosunu yok etme teşebbüslerine asla seyirci kalmayacağız.

Netanyahu’nun çatışmaları daha da derinleştirmek amacıyla söylediği övgü ambalajına sarılmış zehirli sözlerine kimse itibar etmesin. Bölgemizin yeni bir savaşı ve istikrarsızlığı kaldırmaya tahammülü yoktur. İhtiyacımız olan aklıselimdir, sağduyudur, temkindir, yanlışı daha büyük bir yanlışla kapatma gafletine asla düşmemektir.

”İSTANBUL’UN KADERİ TAHRAN’IN KADERİNDEN AYRI DEĞİLDİR”

Bunlar hayatın olduğu gibi siyasetin de diplomasinin de doğal gerçekleridir ama kardeş demek, aynı zamanda kaderdaş demektir. İstanbul’un kaderi, Şam’ın kaderinden, Bağdat’ın, Kahire’nin, Sana’nın kaderinden, İslamabad’ın, Kabil’in, Trablus’un, Tahran’ın kaderinden, Mekke ile Medine’nin ve elbette Kudüs’ün ve Gazze’nin kaderinden ayrı değildir. Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Fars’ıyla, Sünni’siyle, Şii’siyle, Alevi’siyle, Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı’sıyla ve diğer tüm mezhep ve kökenleriyle Müslümanların kıblesi gibi kaderleri de ortaktır. Her birimiz, ‘La ilahe illallah Muhammedün Resulullah’ diyoruz. Söz konusu ortak davalarımız, ortak çıkarlarımız olunca farklılıkları bir yana koyup kenetlenmek boynumuzun borcudur. Aramızdaki tutum ve farklılıklarının özellikle içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde bizlere ayak bağı olmasına izin veremeyiz.

“2 MİLYARLIK İSLAM ALEMİNİN TEK BAŞINA BİR KUTUP HALİNE GELMESİ ŞARTTIR”

Çok kutuplu dünyada, 2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şarttır. İslam dünyasının çok daha büyük rol oynayacağı ancak aynı zamanda daha fazla sorumluluk üstleneceği bir dönemin arifesindeyiz. Türkiye’nin Dışişleri Bakanları Konseyi Dönem Başkanlığı bölgemizdeki şiddet sarmalının İsrail tarafından yeniden tetiklendiği, istikrar ve barışın tehdit edildiği bir ortamda başlıyor. İsrail’in Filistin’de olduğu gibi Suriye, Lübnan ve İran’daki haydutluklarını durdurmak için daha fazla dayanışma sergilememiz şart.”

1 Yorum

  1. İsrail İstihbarat ve Nükleer Enerji Bakanı Yisrael Katz’in değerlendirmesiyle “düşman görünümlü dost” olarak nitelenen bu ilişki, retoriğin ötesinde güçlü ekonomik bağlara dayanıyor.
    Çelişkili Durum
    İsrail-Türkiye ilişkilerini şu şekilde özetlemek mümkün:
    Retorik düzeyde düşmanlık
    Pratikte güçlü ekonomik ve stratejik işbirliği
    İki ülke arasındaki ticaret hacminin sürekli artması
    Siyasal çıkarların ekonomik gerçeklerden daha ağır basması.
    Bu ilişki modeli, modern diplomasi açısından ilginç bir örnek teşkil ediyor ve siyasi retoriğin ekonomik gerçeklerle nasıl paralel ilerleyebileceğini gösteriyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin