ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Aslında ‘kim’ değil ‘kimler’ demeliyim ama yazıda detaylandıracağım ‘tipoloji’ birbirinin kopyası olduğu için hepsini toplayıp tek kişi saysak yanılmış olmayız. Çünkü Ruşen Çakır ile Cem Küçük, Rasim Ozan Kütahyalı ile Barış Pehlivan, Fatih Tezcan ile Nedim Şener arasında bir fark yok… Hepsi tek merkezden üretilmiş argümanlarla konuşuyor, “Büyük yalanlar söyleyin ve çok sık tekrar edin!” talimatını aralıksız uyguluyorlar.
‘ÇETE’Yİ GÖRMEK ZOR DEĞİL
Gelin hem biraz hafızalarınızı tazeleyelim hem de bugünlerde dozajı artan bu ‘çete’yi daha yakından inceleyelim.
15 Temmuz 2016’da ülkeye çöken Erdoğan, 19 Mart darbesi ile en büyük, en güçlü siyasi rakibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı bıraktı. Önce diplomasını iptal ettirdi, ardından da uyduruk suçlamalarla tutuklattı. Operasyon son 10 yılda o kadar çok tekrar etti ki artık ezberledik.
Erdoğan hedef gösteriyor, güvenlik ve yargı bürokrasisi dosyaları hazırlıyor. Cem Küçük, Rasim Ozan veya Nedim Şener gibi Saray aparatları kamuoyunu oluşturuyor. Saray’ın algı oluşturma merkezi ‘tam zamanı’ deyince düğmeye basılıyor ve sözde hukuki süreçler başlıyor.
ERDOĞANIN TÜKÜRDÜĞÜ SAKIZ MUHALEFETİN AĞZINDA
Durum bu kadar açık ve herkesin gözü önünde iken malum koro Erdoğan rejiminin ‘fetö’ sakızını çiğnemeye başlıyor. En insaflı muhalif bile Erdoğan ve müttefiklerine bir taş atarken Cemaat’e 3 taş birden atıyor. Tabiri caizse Cemaat’e sövme kısmı işin ‘besmelesi!’
Piyasada bu durumu mesela Ayşe Hür’ün dünkü tweetinde olduğu gibi bir nevi ‘topraklama’ olarak tanımlayanlar da yok değil. Ancak ben buna katılmıyorum.
Söz konusu çetenin her cümleye ‘fetö’ ile başlaması Erdoğan’dan korkmalarından değil ideolojik bağnazlıklarından ve bağlı bulundukları cuntanın ajandasından kaynaklanıyor.
Gelin son örneğe bakalım…
Gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel sabah erken saatlerde gözaltına alındı. Neyse ki akşam saatlerinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar fakat gözaltı haberinin piyasaya düşmesiyle birlikte malum koro hep birlikte ‘Fetöcü taktikler’ demeye başladı.
Barış Pehlivan mesela gerine gerine, “Hiç lafı evirmeden çevirmeden söylüyorum; bu ‘fetöcü’ taktiklerdir!” diye önce Cemaat’e saydırıp sonra Erdoğan’a tek kelime etmeden mevzuyu kapattı.
Benzer şeyleri Ali Mahir Başarır gibi CHP’liler ya da Ruşen Çakır gibi sözde muhalifler de yaptı. Dedim ya; bunlar bir koro…
Talimat neyse hep birlikte onu tekrar ediyorlar. Ülkede Cemaat mi kalmış, çoluk çocuk soykırıma uğradılar, bürokrasi de Erdoğan-Ergenekon ittifakı dışında kimse kalmamış, Saray’ın yargı ve güvenlik bürokrasisinin nasıl çalıştığını sağır sultan duydu, herkes bizzat tecrübe etti. Hala biri çıkıp ‘fetö’ vs. diyorsa ya ahlaken yoksundur ya da Saray’ın uşağıdır. Gerçi her ikisi de mümkün…
Neymiş, ‘zaten ifadeye gideceklermiş, neden gözaltına alınıyorlar’mış! Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü ‘fetö’ sakızını keyifle çiğneyen bu koro tümden hafızasını kaybetmiş olamaz değil mi? Ya da 10 yılı aşkın süredir devam eden hukuksuzlukları görmemiş, duymamış olamazlar değil mi?
KENDİ MAHALLESİNDEN OLMAYANLARA YAŞAM HAKKI YOK
Hatırlar mısınız? Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu CEO’s Hidayet Karaca, Aralık 2014’te aynı şekilde gözaltına alınmışlardı. İktidar medyası ve AKP trolleri Karaca ve Dumanlı’nın tutuklanacağı yönünde haberler yapınca duayen gazeteciler bizzat adliyeye gidip savcıya, “Bizimle ilgili soruşturma varmış buyrun neyi soracaksanız sorun!” dedi.
Rejim savcısı da, “Yok öyle bir soruşturma!” dedikten bir gün sonra sabah erken saatte gözaltı kararı verdi. Bu keyfilik olurken bugün “Bunlar şucu bucu taktiği!” diye gerine gerine konuşan sözde gazeteciler ‘üç maymunu’ oynadı. Hatta bazıları “Oh olsun, yesinler birbirlerini!” diye keyif çattı.
Aynı yöntem yıllardır uygulanıyor. Hidayet Karaca 11 yıldır hapiste tek başına. Yıllarını hücrede geçirdi. Mehmet Baransu GDO’lu pirinç haberini yaptığı için hala tutuklu. Ekrem Dumanlı sürgünde. Fakat meydanı boş bulup ahkam kesenler bir kez olsun bu mağduriyetleri gündemine almadı.
YA CEMAAT HAKLI ÇIKARSA PARANOYASI
Hatta Ruşen Çakır gibi kariyerini Cemaat düşmanlığı üzerine kuranlar, “Ya Cemaat haklı çıkarsa!” paranoyası yaşıyorlar. Hatırlayın; Erdoğan ve bakanlarının önüne yattığı Reza Zarrab, ABD’ye kaçıp itirafçı olduktan sonra “İddiaların doğru çıkması Cemaati aklamaz” diye yazmışlardı.
“Ya Cemaat haklı çıkarsa!” paranoyası yaşayan sadece bir avuç gazeteci değil. Başta CHP olmak üzere sözüm ona muhalif partilerde de aynı koro var. Kendilerini Erdoğan’ı eleştirmeye başlamadan önce mutlaka Cemaat’e bir iftira atmak- hakaret etmek zorunda görüyorlar.
Gözleri kalpleri öyle kararmış ki Meriç’te Ege’de hayatını kaybetmiş masum çocuklar bile onlara etki etmiyor. “Yok artık! Burada bile Cemaate sövecek bir şey uydurdular!” dediğimiz o kadar çok olay yaşandı ki, bana göre artık bu olayı izaha hukuki veya politik açıklama getirmek mümkün değil.
Düşünsenize; televizyon ekranlarında ‘silah stokladığını, Reis’in işaret vermesiyle en az 50 komşusunu öldüreceğini’ söyleyen Sevda Noyan’ı eleştirirken bile olayı Cemaat’e bağladılar. Neymiş, Sevda Noyan’ın eşi 20 yıl önce Samanyolu TV’de çalışmış. “Yok artık!” demeyin CHP’lisi, İyi Partilisi, İsmail Saymaz’ı, Can Dündar’ı… Kim varsa sıraya girdi.
Daha önce de yazdım yine tekrar edeyim; sürekli ‘fetö sakızı’ çiğneyen bu kitlenin derdi hakkaniyet ya da Erdoğan muhalifliği değil. Erdoğan ve AKP’den ölümüne nefret ediyorlar. Ancak Erdoğan onların hayal dahi edemeyeceği şeyleri yaptığı için ‘şimdilik’ katlanıyorlar.
Ancak şunu da biliyorlar; Erdoğan sonrası AKP’nin geleceği yok. Bütün amaçları AKP’yi gömerken Cemaat’in aklanıp yeniden ayağa kalkmasına engel olmak. O yüzden AKP’ye bir taş atarken iki taş da Cemaat’e atıyorlar. Bir başka ifadeyle AKP’nin ayağına Cemaat’i bağlayıp her ikisini de denizin derinliklerine yollama hesabındalar.
Daha önce defalarca ispatlanmış, belgeleriyle ortaya konmuş olayları bile temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar.
Yarın bir gün Erdoğan ve AKP yönetimi çıkıp, “17 Aralık operasyonunda kötü yakalandık. Reza’nın önüne yattığımız, milyonlarca dolar rüşvet aldığımız doğruydu ama ‘bize darbe yaptılar’ deyip polisleri, savcıları tutukladık. İşi dersane tartışmasıyla kamufle ettik.” dese ve devamında, “15 Temmuz bizim kurgumuzdu. İktidarımızı pekiştirmek, istediğimiz rejim değişikliğini yapmamız için böyle bir tezgah gerekliydi. 250 kişi öldü ama Cemaat’ten kurtulduk!” diye itiraf etse; bahsettiğim çevreler hep birlikte ayağa kalkıp, “Olur mu öyle şey, Cemaat size darbe yaptı. 15 Temmuz’u da onlar planladı!” diye itiraz edecekler.
Hatta daha da ileri gidip Erdoğan’ın çocuklarının Cemaat dershanelerine gitmesi gibi dahiyane deliller (!) bulup bunlarla Erdoğan’ı “kripto Cemaatçi” ilan edecekler. Olur da bir şekilde çok büyük destek verdikleri ‘cadı avı’ başarısız olur, Cemaat suçlamalardan temize çıkarsa diye ödleri kopuyor.
Korkuları o kadar büyük ki, arkasına saklandıkları maskeler bile onları kapatamıyor. Nasıl ki 17 Aralık operasyonu ile ilgili gelişmeler olayın darbe girişimi değil nizami yolsuzluk operasyonu olduğunu ortaya koydu, 15 Temmuz ile ilgili de öyle olacak.
Bakalım bu kez, “15 Temmuz’un darbe olmaması, iktidar tarafından kurgulandığı gerçeği Cemaat’i haklı çıkarmaz!” veya ‘Erdoğan da kripto Cemaatçiydi’ yazısını kim yazacak?
Bu güzel yazıyı, sayın Muhsin Ahmet Karabay okuyor mu acaba?
Daha geçenlerde: konumuz bu değil” dediği bir yazısının baş kısmında: “Acı yarıştırmak ya da, ‘Dün neredeydin. Şimdi mi uyandın?’ denecek bir dönem değil. Bugün bu tavrı takınmak isteyen arkadaşlar, aslında kendi durdukları/geldikleri yerin önemsizliğini ortaya koyuyor. ‘Yeni mi uyandın?’ tavrı, zaten inandırıcılık konusunda yaşanan sıkıntıları haklı çıkaracak bir yaklaşım. Sen bugün yukarıdaki soruyu sorduğunda, karşıdaki de, ‘Biz bunları başından bu yana biliyorduk ve ona göre tavrımız hep net idi. Asıl sen AKP’ye bunca yıl omuz verdin!’ demesine hak vermiş olursun” gibi şeyler yazıyordu.
Yukarıdaki yazı, daha isabetli yazmasını sağlar mı acaba?
İnsanda utanma duygusu yoksa o herşeyi yapar, söyler, eder vesselam abi.
Bunların insani vasıfları gitmiş, kırıntısı bile kalmamış.
Kardeşlerinin ne düşünüp neyi murad ettikleri talî meseledir. Yusuf’u kuyudan ve sonra zindandan çıkarıp saraya taşıyan ilahi irade, olacakları çocuk Yusuf’a rüyasında bildirmişti. Akıbet değişmez. İstemezük korosu çatlasa da patlasa da Hizmet Hareketi bu ülkenin parlak geleceğinin mimarı olacak. Çeyrek asır sonra Türkiye, bu cemaatin çok iyi yetişmiş nitelikli insan kaynağıyla süper güç olacak.