Deniz Gezmiş’in idamı ve korunan cuntacılar

İDRİS GÜRSOY | YORUM

6 Mayıs 1972…

Türkiye, tarihinin en karanlık sabahlarından birine uyandı. Henüz 25 yaşındaki üç genç; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi…

Aradan 53 yıl geçti. Hâlâ bu idamları “üçe üç” diyerek yorumlayanlar var. Sanki Deniz ve arkadaşları, Menderes ve iki bakanına karşılık asılmış gibi… Oysa bu yaklaşım hem tarihi çarpıtıyor hem de gerçek failleri görünmez kılıyor.

Bu infazlar bir intikam değil; askerî vesayetin, hukuksuzluğun ve partiler üstü bir sindirme düzeninin sonucuydu.

O dönemde Adalet Partisi iktidarda değildi. Çünkü 12 Mart 1971’de ordu hükümete muhtıra verdi ve Süleyman Demirel istifa etti. Yerine, Nihat Erim başkanlığında bir “uzlaşma hükümeti” kuruldu. Görünüşte sivil bir hükümetti ama karar mekanizması askerî vesayetin denetimindeydi.

Yargı bağımsız mıydı?

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, sivil bir mahkemede değil; Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkemesi’nde yargılandılar. Mahkeme Başkanı Albay Ali Elverdi’ydi. Savcılar da askerdendi. Bu bir yargılama değil, önceden alınmış bir kararın infaz süreciydi.

Hiçbir cana kıymamış, çeşitli eylemlere katılmış sol görüşlü öğrenciler hakkında idam cezası istendi. Anayasa’yı ihlalle suçlanan sanıklara adam kaçırma, banka soygunu gibi suçlamalar yöneltildi.

Mahkeme, 25 sanıktan 18’i hakkında idam cezası verdi. Deniz, Yusuf ve Hüseyin; Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan idama mahkûm edildi.

Askerî Yargıtay, bu cezaların sadece üçünü onadı. Yani “üçe üç” denilecekse bile bu üçlüyü belirleyen Adalet Partisi değil, askerî yargıydı!

İdamları sadece Adalet Partisi mi onayladı? 

Hayır. En büyük çarpıtmalardan biri de bu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dı. İdam kararları TBMM’ye geldiğinde, 323 milletvekilinden 273’ü “evet” dedi. İçlerinde Adalet Partililer de vardı, CHP’liler de, MHP, CGP ve bağımsızlar da…

CHP içinde Bülent Ecevit idamlara karşı oy kullandı. 144 CHP milletvekilinden 47’si “hayır”, 28’i “evet” dedi. Türkeş ‘evet’ oyu kullanırken, Necmettin Erbakan oylamalara katılmadı.

CHP, Meclis kararını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, kararı usul yönünden iptal etti, ancak esas yönünden incelemedi. İnfaz kararı yeniden Meclis’ten geçti.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıldı; cuntaya dokunulmadı

Bu kez İsmet İnönü, AYM’ye yeniden başvuru yapmadı. Üstelik İnönü, bir grup konuşmasında Deniz ve arkadaşlarını “hasta” olarak nitelendirdi, “Devlet kafalarına dank ettirilmeli!” dedi.

İdam kararları hukukla değil, korku ve pazarlık ortamında alındı. Toplumun dikkati bu kararları alan gerçek faillerden bilinçli biçimde uzaklaştırıldı. Cuntanın tamamının neden yargı karşısına çıkarılmadığı ise yeterince tartışılmadı!

Deniz Gezmiş’in temas halinde olduğu 9 Mart cuntası, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından yönetiliyordu. Cuntanın anayasası hazırlanmış, hükümet kadrosu bile belirlenmişti. Ancak son anda Gürler ve Batur saf değiştirince 9 Mart darbesi gerçekleşmedi.

Bu süreçte, sokak eylemleri ile darbe ortamını olgunlaştıran Deniz ve arkadaşları yargılanıp idam edilirken; kod adları kullanarak (Yavuz Bey, Selim Bey) cuntanın bütün toplantılarına katılan ve devrim anayasasını hazırlayan Muhsin Batur, Faruk Gürler gibi generallere dokunulmadı!

Batur, görevine devam etti. 1973’te emekli oldu. 1974’te Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından kontenjan senatörü yapıldı. 1980’de ise CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı. Gürler genelkurmay başkanı, kontenjan senatörü ve cumhurbaşkanı adayı oldu.

Bugün bile tartışılmıyor; Deniz Gezmiş ve arkadaşları infaz edilirken,  hükümeti devirme planları yapan ve emirleri veren asker-sivil cuntacılar nasıl yargılanmaktan kurtuldu? Batur ve Gürler’in önü nasıl açıldı? Daha 25’ine bile basmamış üç genci darağacına gönderilirken, asıl cuntacıları hangi el korudu?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin