Demokrasiye dönüş senaryoları

İDRİS GÜRSOY | YORUM

Türkiye’deki mevcut tek adam–tek parti rejimi, muhalefeti susturma, hukuku araçsallaştırma ve toplumu kutuplaştırarak iktidarını sürdürme yönleriyle tarihten birçok örnekle benzerlik taşıyor. Avrupa’daki üç ülke üzerinden bakıldığında bu tablo daha da belirginleşiyor.

Nazi Almanyası (1933–1945): Hitler ve Nazi Partisi dışında siyasi alan tamamen kapatıldı. Yahudiler, komünistler ve Hitler’e karşı olanlar hain ilan edildi. Yargı, muhalifleri yok etmenin aracı oldu; Goebbels’in tek sesli medya düzeni propaganda işlevi gördü. Türkiye’de bugün “terörist” yaftası, sulh ceza mahkemeleri ve havuz medyası benzer bir rol oynuyor.

Faşist İtalya (1922–1943): Mussolini, faşist partiyi devletin kendisi haline getirdi. Parlamento göstermelik hale geldi, kurumsal denge çöktü. Karizmatik lider kültü üzerine kurulu sistem, Türkiye’deki lider merkezli siyaset anlayışını andırıyor.

Franco İspanyası (1939–1975): Franco, ülkeyi onlarca yıl otoriter biçimde yönetti. Katolik kilisesiyle kurduğu ittifak üzerinden meşruiyet sağladı. Muhalifler sürgün edildi, susturuldu. Türkiye’de dinî söylemin ve Diyanet’in iktidar meşruiyeti için kullanılmasıyla benzerlikler göze çarpıyor.

Peki bu ülkeler demokrasiye nasıl döndü? Türkiye bu geri dönüşü başarabilir mi?

Almanya’da Nazi rejimi, savaş yenilgisiyle çöktü. Nazi Partisi kapatıldı, ordu dağıtıldı ve Nürnberg Mahkemeleri ile hesaplaşma yaşandı. Müttefik müdahalesi, güçlü anayasa ve geçmişle yüzleşme süreci demokrasiye zemin hazırladı. Ancak bu süreç sancılı ve uzun soluklu oldu.

İtalya’da Mussolini yine savaş yenilgisiyle devrildi. 1946’da monarşi kaldırıldı, 1948’de demokratik anayasa kabul edildi. Faşist kadroların etkisi, ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlık zorluklar yaratsa da, halkın direnişi ve Avrupa bütünleşmesi süreci demokrasiyi pekiştirdi.

İspanya’da Franco’nun ölümü sonrasında Kral Juan Carlos demokrasiye geçişi destekledi. 1978 Anayasası’yla parlamenter demokrasi kuruldu. Ancak ordu ve eski rejim kadroları sürece direnç gösterdi. Bu yüzden sağ–sol, eski rejim–muhalefet arasında bir “geçiş mutabakatı” oluşturuldu. Demokrasiye geçiş sağlandı ama geçmişle yüzleşme sınırlı kaldı.

Türkiye için bu üç deneyimden çıkarılacak dersler var. Erdoğan sonrası dönemde üç farklı yol öne çıkabilir:

  1. Otoriterliğin devamı: Erdoğan gitse bile AKP–Ergenekon–bürokrasi ittifakı ve bazı muhalefet partilerinin desteğiyle otoriter düzen sürdürülebilir. Seçimler yapılır ama adil olmaz; yargı ve medya bağımsızlığı geri gelmez. Bu senaryo Rusya’ya benzer.

2. Kontrollü geçiş: İspanya örneğinde olduğu gibi iktidar çevresiyle muhalefet arasında bir mutabakat sağlanabilir. Yeni anayasa yapılır ama geçmişin hukuksuzluklarıyla sınırlı bir hesaplaşma yaşanır. Demokrasiye dönüş olur, ancak kırılgan ve eksik kalır.

  1. Tam demokratikleşme: Almanya ve İtalya örneğine daha yakın bu modelde, güçlü bir toplumsal talep ve siyasi irade ile yargı, ordu, bürokrasi ve medya yeniden yapılandırılır. Hukuksuzluklarla bağımsız mahkemeler önünde hesaplaşılır, kuvvetler ayrılığı esaslı yeni bir anayasa yapılır. Bu senaryoda demokrasi kalıcı hale gelir.

Türkiye’nin geleceğinde belirleyici olan, yalnızca Erdoğan’ın sahneden çekilmesi değil. Onun etrafında yıllar içinde örülmüş otoriter koalisyonun ne ölçüde dağıtılacağı, hukuksuzluklarla yüzleşilip yüzleşilmeyeceği ve toplumun demokrasi talebinin ne kadar güçlü olacağı asıl belirleyici faktörlerdir.

Eğer bu talep zayıf kalırsa, otoriterlik farklı kılıklara bürünerek yoluna devam eder. Ama güçlü bir irade, kararlı bir hesaplaşma ve kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa ortaya çıkarsa, Türkiye de tıpkı Avrupa’nın karanlık dönemlerden çıkan ülkeleri gibi yeniden özgürlük ve demokrasi yoluna girebilir.

1 Yorum

  1. Cebine dokunan kadar kanunsuyluga, haksizliga, hirsizliga hic ses cikarmayan bu milletten demokrasi adina bir adim beklemek cok zor. Para verilecekse sonunda en demokrat olurlar. Uzun lafin kisasi kel basa simsir tarak.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin