HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Hemen her akşam bir kanalda ekrana çıkıp gündemdeki her konuda konuşan, her konuda karşısındakini susturacak sözler söylemeye çalışan Ersan Şen etrafında bir tartışma koptu gidiyor. Kimine göre muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olacak isim, kimine göre iktidarın muhalefet içindeki kripto elemanı. Ben size, Ersan Hoca’nın bunlar dışında bir şey olduğunu anlatmaya çalışacağım.
1966’da Nevşehir Avanos’ta doğan ve liseye kadar bu şehirde yaşayan genç Ersan, liseyi İstanbul’a gelerek Kabataş Erkek Lisesi’nde okudu. Marmara Hukuk’tan 1987’de mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak akademik kariyerine başladı.
1994’te kamu hukuku alanında doktora yapan Ersan Şen, 1998’de doçent, 2004’te profesör oldu. İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesinde akademik hayatını devam ettiren Prof. Şen, aynı zamanda İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor.
Türkiye’nin vergi rekortmenleri arasında yer alan avukatlar, Gönenç Gürkaynak, Serdar Paksoy, İsmail Esin, Ahmet Pekin, Salih Tunç Lokmanhekim, Hakan Yazıcı, Atilla Kağan Duraklıoğlu, Bora Terzioğlu, Yılmaz Aslan, Bahadır Kalaycı, Mustafa Cerrahoğlu gibi isimleri tanımıyor olabilirsiniz. Ersan Şen de bu listede yer alıyor. Ancak diğerlerinden farklı olarak Ersan Şen’i bu ülkede bilmeyen yok. Çünkü diğerlerinden farklı olarak her akşam bir kanalda izleyicinin karşısına çıkıyor.
Pazartesi 20:45 Tvnet’te Net Bakış
Salı 23:00 Habertürk’te Açık ve Net
Çarşamba 20:00 TV100’de Eşit Ağırlık
Cuma 20:30 Habertürk’te Enine Boyuna
Ersan Şen’in öteki avukatlardan bir farkı var. Ekranlara çıkarken akademisyen gömleğini giyip sözler söylüyor. Akademik sıfatıyla yaptığı bir şey daha var. Savunacağı kişilerden dosyaları alırken de profesör unvanını kullanıyor. Duruşmalarda akademik kimliğiyle konuşuyor.
KİRLİ DOSYALARIN AVUKATI
Prof. Şen, mahkumiyet kararı sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında söylediği, “Yaptığı ucuz kahramanlık” ifadeleri yüzünden muhalefetin bir kesimi tarafından eleştirilerin odağı yapıldı.
Yargı süreci bitmeden ortalığı ayağa kaldırmakla itham eden Prof. Şen, Başkan İmamoğlu’nun işini yapmak yerine cumhurbaşkanlığı yarışında öne geçme peşinde koştuğunu öne sürdü.
Muhalif avukat Ersan Şen, “Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı ucuz kahramanlık. Kardeşim sen hizmetlerinle konuşursun. Kaldığın yere devam et” diyeli çok olmadı. pic.twitter.com/93tvQArEUa
— Kaç Saat Oldu? (@KacSaatOlduTR) December 16, 2022
Bu yazıyı yazmamda Prof. Şen’in İmamoğlu’nu eleştirmesinin payı olmadığını söylemek isterim. Bugünkü yazıyı 17 Aralık’ın yıldönümü için çok önceden planlamıştım. Okuyanlar hatırlar, paylaşacaklarımın kısa bir özetine bir vesile ile 13 Ocak 2022’de bu köşede değinmiştim.
Avukat Ersan Şen’in adını geniş kitlelere duyurduğu dosya Kanal 7 yöneticilerinin yargılandığı Deniz Feneri davası oldu. 2009 yılında Almanya polisinin, Deniz Feneri e.V.’nin ülkede topladığı 41 milyon Euro paranın önemli bir kısmının amaç dışı kullanıldığını belirlemesi üzerine Deniz Feneri e.V.’nin de bulunduğu Frankfurt’taki Kanal 7 binasına baskın yaptı.
Almanya Kanal 7’nin başında bulunan Mehmet Gürhan, aynı zamanda 1999’da bu ülkede kurulan Deniz Feneri e.V.’nin de yöneticisiydi. Şimdi Kanal 7 ile Deniz Feneri ve Deniz Feneri e.V.’nin nasıl iç içe olduğuna bakalım.
Kanal 7 yönetimi, 1996 Ramazanında “Şehir ve Ramazan” isimli bir yardım programı hazırladı. Uğur Arslan ve İbrahim Uğurlu’nun sunduğu program yoğun ilgi gördü. İzleyiciler, yardımlarını Ramazan’dan sonra da sürdürmek isteyince Deniz Feneri isimli bir programla iyilik hareketini devam ettirdiler.
İzleyicilerin yardımlarının yerine ulaştığını görmeye başlamasıyla program, aynı isimle derneğe dönüştürüldü. Almanya’da yaşayan Kanal 7 izleyicilerinin, yardımlarını kolay bir şekilde ulaştırmak istemesi üzerine de 1999’da Almanya Deniz Feneri e.V. hayata geçirildi.
Kısa zamanda Almanya’dan gelen yardımlar, bağışlar açısından lokomotif görevi üstlendi. Uğur Arslan ve İbrahim Uğurlu’nun birlikte hazırlayıp sunduğu program, hem Türkiye’ye yayın yapan Kanal 7’de, hem de yurt dışına yayın yapan Kanal 7 İnt’te aynı anda yayınlandı. Türkiye’deki izleyiciye yerli Deniz Feneri’nin banka hesapları gösterildi, Almanya’daki izleyiciye de orada faaliyet gösteren Deniz Feneri e.V.’nin hesapları verildi.
Alman hükümeti 3 yıl boyunca Deniz Feneri e.V.’nin faaliyetlerini takip etti. Hesaplarda biriken paraların farklı amaçlarla kullanıldığı, Kanal 7 yöneticilerinin Türkiye ile İtalya arasında gurbetçi taşımak amacıyla satın aldıkları Baltic Kristina feribotunun bu parayla finanse edildiği anlaşılınca düğmeye basıldı.
Alman polisi, hazırlıklarını yaptıktan sonra Frankfurt Kanal 7 Int binasına Nisan 2007’de operasyon yaptı. Polis, toplanan paralardan 8 milyon Euroluk kısmının özel işlerde kullanıldığını açıkladı.
Bu operasyonun hemen ardından Almanya sorumlusu Mehmet Gürhan, Kanal 7 yönetiminden uzaklaştırıldı. Türkiye’de Kanal 7’nin sahibi olan Beyaz AŞ’nin Almanca aynı anlamda karşılığı olan Weiss GmbH’ın yöneticileri olan Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş, yaptıklarını itiraf edip ceza indirimi aldı.
Almanya’da yaşanan bu suistimalin Türkiye’ye yansıması hayli gecikmeli oldu. Alman polisinin yaptığı bu hamle üzerine, Kanal 7 yönetimi bir dizi önlem aldı. İki Deniz Feneri’nin yasal düzenlemelerinin ayrı olduğunu ortaya koymak için, önce Deniz Feneri yönetiminden Kanal 7 ile irtibatı olan isimler istifa ettirilip yerlerine başka isimler atandı.
Kanal 7’nin şirket yapısı değiştirildi. Buna rağmen kamuoyunun baskısıyla Almanya’daki yargının attığı adımlar üzerine belgeleri Türkiye’ye gönderdiler. Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ve öteki ortaklar Mustafa Çelik, Zahit Akman ve İsmail Kahraman yargı karşısına çıktı.
Söylendiğine göre Ankara’dan gelen telefon üzerine Ersan Şen bu dosyada Zekeriya Karaman’ın savunmasını üstlendi. Mahkemede, aynı kanalda üstelik her hafta canlı olarak yayınlanan Deniz Feneri programının Almanya ve Türkiye’deki yapılanmasının ayrı olduğunu Türk yargısına kabul ettirdi.
Sanıklara yönelik suçlamalar düşürüldü ya da beraat ettirildiler. Dahası Deniz Feneri davasını açan savcının başına gelmedik kalmadı.
ERSAN ŞEN’İN YILDIZI DENİZ FENERİ İLE PARLADI
Deniz Feneri davasını bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi, Ersan Şen’in geniş kesimde yıldızının parlamasının bu dosyadan sonra olduğunu vurgulamaktı. Prof. Şen’in adı “aklama makinası” olarak anılır oldu. Yargıya bir elmanın iki yarısı olan iki Deniz Feneri’ni, bunların aslında elma ile armut olduğunu kabul ettirdikten sonra Ersan Şen’e, her dosyadan sıyrılabilir gözüyle bakılır oldu.
Nitekim, futbolda şikenin ortaya çıkarılmasından sonra İlhan Ekşioğlu’nun aklına gelen isim Ersan Şen oldu. Ersan Hoca, Ekşioğlu’nu beraat ettirdi.
17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında, evinde ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar para bulunan Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın avukatlığını yaptı. Şen, Türk yargısına, evindeki ayakkabı kutularında bulunan milyonlarca doların Balkanlar’da İmam Hatip açılması için toplanan yardım paraları olduğuna inandırdı.
Ersan Şen, yalnız Süleyman Aslan’ın değil, bakan ve bürokratları rüşvete boğan İran asıllı Reza Zarrab’ın da avukatlığını yaptı. Onun da ülkeden elini kolunu sallayarak ayrılmasını sağladı.
17-25 Aralık operasyonlarındaki rolü bununla da sınırlı kalmadı. Hırsızlara takipsizlik kararını Ersan Şen’in yazdığı savcı Ekrem Aydıner’in sadece imzaladığı, o dönemde medyada geniş şekilde yer aldı.
— Karadayı (@Avaz1453) December 16, 2022
Aynı sıralarda cinayetle suçlanan Metro Holding Yönetim Kurulu Başkanı Galip Öztürk’ü müebbet hapis cezası almasına rağmen tutuklatmamanın yolunu buldu. Şen, müvekkili Galip Öztürk’e verilen cezanın kesinleşmediği gerekçesiyle aleyhinde haber yapan yayın kuruluşlarına tazminat davaları açtı.
Ersan Şen’in son büyük görevi ise 15 Temmuz darbesi sonrasında oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı hukuksuzlukların kılıfını, prof. unvanlı Ersan Hoca hazırladı.
Şimdilerde muhalefetin sesi konumundaki Ersan Şen, bir Truva atı görevi üstlenmiş durumda. Zamanı geldiğinde Prof. Feyzioğlu gibi ortaya çıkıp iktidardan yana tavrını koyacak ve “Erdoğan’ın seçime girmesinde anayasal hiçbir beis yok” diyecek.
En muhalif kanallarda bile kimlerin ekrana çıkabileceğini belirleyen Erdoğan, Ersan Şen’in her akşam bir yandaş ekrana çıkmasına sessiz kalıyorsa, altında Çapanoğlu olmadığını düşünmek fazla iyimserlik olur.
Zaman gazetesinin deniz feneri olayında tutunduğu tavır da hiç doğru değildi!
Ersan Hoca, üniversite de hocamdı. Daha çiçeği burnunda bir doçentti. Matematiği iyi olan kişinin iyi bir hukukçu olacağını söylemiş, aslında kendisinin hep Baytar/Veteriner olmak istediğine eklemişti. O heyecanlı 30 lu yaşlarında. Keşke, hukukçu değilde baytar olma isteğinin arkasında gitse imiş.
Ersan Hoca, ki 28 Şubatın eğitimde merkez üssü İstanbul Üniversitesi ise, İstanbul Üniversitesinde de, Beyazıt Kampüsündeki Rektrörlük binası, onunda merkezinde yer aldığı, Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesinde ders veren, özgüvenle veren bir hocasıydı. Sesi gür, koridordan duyulacak kadardı adeta. Rahattı.
Bahçelinin, öğrencinin elinde kalem olur silah olmaz deyip kendi eleştirisini yaptığı Ülkücü kavgalarında kastedilen kavgalar bu kampüste geçerdi, Hukuk ve Siyasal Bilgilerin birbirine baktığı o küçük meydanda. Nice kavgalar olurdu o dönemler.
Ve işte, o dönem kavgalar olsa da, merkez üssün merkezindeki ruh, 28 Şubat ruhuydu. Bunu akademisyeninden öğrencisine herkes bilirdi.
Ayağını masaya uzatıp, sandalyesine geriye kaykıldırıp, sigarasını yakan, ders anlatan hukukçuların yanında, sadece dersini anlatan, temkinli davranan, ürkek çekingen hocaların bir arada olduğu bir ortam vardı.
Kim kimdir, nedir bilmezse de öğrenciler, derslerde, hocaların bu rahatlıklarına bakarak, o dönemin ruhuna yakınlıklarını hissederlerdi.
Ersan Hoca ile ilgili byle birşey hissettin mi diye sorarsanız, ne evet ne hayır diyebilirim. Ceza Hukuk dersinin amfi de illa hocayı dinleyerek öğrenilecek bir ders olmadığına inananlardan olduğum için, hocanın derslerine de çok az girmişimdir.
Lakin, çok net bildiğim birşey, öğrencisinden akademisyenine, kimisinin gergin, kimisinin rahat mı rahat tavırlar sürdürdüğü o Beyazıt kampüsünün ruh hali içinde, dikkatimi çeken şey, Ersan Hoca bağlamında,
hocanın çok rahat ve gür şekilde ki hali ve tavırlarıylı.
Satırlarımda ne bir ima vardır ne de yönlendirme. Bir çeşit tespit. Bildiğim tek şey, o dnemlerde, değil bir akademisyenin asistanı olmak, bir akademisyenden başka bir üniversite de yükseklisans yapmak için referans mektubu alamazdınız.
Sol ruhun etkili olduğu bir ortamda, akademik bir geleceği görmenin imkansızlığını hepimiz öğrenilmiş çaresizlik içinde bilirdik.
İşte kritiğimi, tam da bu bağlamda yapacağım. Burada gönderme değil, tespitler yer almaktadır. 90 lı yılların İstanbul Üniversitesinde, akademisyen olmak için, bir zihniyeti de taşımak gerekiyordu. Seçilenler onlardandı. Ne ÖYP sistemi vardı ozamanlar, ne başka birşey, kapalı devre sistemin olduğu bir yerde, kapıların üzerine kilitli olduğunu baştan bilir, kabul ederdik.
Mantıksal bir önermeyse sonucu size bırakıyorum..
Önerme 1) Osman insandır.
Önerme 2) Bazı insanlar insandır.
Yukarıdaki önermelerimdeki mantıksal yolu, 90 lı yıllarda İstanbul üniversitesinde akademisyen seçilme ile ilgili örneklendirip,
Ersan Hoca ile ilgili yargıya kendileri varabilir.
Buyurun, cevap önermede gizlidir.
Anlattıklarınıza göre adam avukatlık mesleğini çok iyi yapıyor. Bu yazıyı okumadan önce sevmediğim adam sizin yazınızla ne kadar iyi bir avukat olduğunu görmemi sağladı. Helal valla adama avukatlık mesleğinin hakkını en iyi verenlerden
Selam
Ersan Şen tam anlamı ile paragöz birisi bu net.
Aynı zamanda 15 Temmuz sonrası cemaate yakın önemli isimlerden tutuklananlarında avukatlığını alıp bir kısmını veya hepsini içerden çıkarmışlığı vardır.
Karşılığında ciddi paralarda almıştır.
Sayın Karabay O isimleri de araştırmacı gazetecilik kapsamında yazacakmısınız?
Peki sayın Karabay siz gazeteci olarak Deniz Feneri davasında davayı açan savcının başına gelmedik kalmadığı zamanlarda ne yapıyor idiniz.
Sayfalarınız da bu konuda ne kadar yayın yaptınız
Başka yorumum ve sorum yoktur.