Cezaevlerinde gizli ekonomi: Yoksul ailelerin parası bankalara ve devlete akıyor

Yaklaşık 420 bin kişinin bulunduğu Türkiye cezaevlerinde, mahpusların kantin ve temel ihtiyaçları için yatırılan paralar üzerinden milyarlarca liralık bir finans çarkı oluşturuyor. Avukat Nurullah Albayrak, bu sistemin hem yoksul aileleri ezdiğini hem de cezaevlerinin “ekonomi modeli”ne dönüştüğünü söyledi.

TR724’te Avukat Mehmet Tahsin ve Avukat Nurullah Albayrak’ın hazırlayıp sunduğı Ne Yapılabilir? programında, izleyiden gelen ”cezaevlerindeki milyarlarca liralık ekonomi” başlıklı çarpıcı mektup konuşuldu. İstanbul’dan hukuk@tr724.com mailine yazan Serap isimli izleyici, Türkiye’de cezaevlerinin sadece güvenlik ve infaz kurumu olmaktan çıkıp, yoksul halkın sırtına yüklenen dev bir finans düzenine dönüştüğünü anlattı.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Eylül 2025 itibarıyla Türkiye’deki cezaevlerinde 419 bin 194 kişi bulunuyor. Bunların yaklaşık 339–340 bini hükümlü, 55 bini ise tutuklu. İzleyici, bu insanların büyük bölümünün ailelerinin her hafta cezaevi kantinlerinde harcanmak üzere para göndermek zorunda kaldığını hatırlatıyor.

İzleyicinin aktardığına göre, cezaevlerinde haftalık kantin harcama limiti yaklaşık 3 bin 500 lira. Televizyondan battaniyeye, yiyecekten kişisel eşyaya kadar neredeyse her şey kantinden alındığı için, aileler önemli ölçüde bu hesaba bağımlı hale geliyor. Bu paralar, mahpusların adına VakıfBank’ta açılan vadesiz hesaplar üzerinden yönetiliyor. Mahpus bu paradan faiz geliri elde etmiyor; ancak banka, hesaplarda biriken bu devasa tutarı kullanmaya devam ediyor.

Serap isimli izleyici, kendi yaptığı kabaca hesapta, 420 bin kişinin hesabına aylık ortalama 10 bin lira yatırıldığını varsayarak, cezaevlerindeki hesaplarda her ay 4 milyar liranın üzerinde para döndüğünü belirtiyor. Bu meblağın bankada değerlendirilmesi halinde, her ay çok ciddi bir faiz getirisi oluştuğunu, bunun da milyonlarca euroya denk geldiğini vurguluyor. “Bu para nereden geliyor?” sorusuna ise şu sözlerle cevap veriyor:

“Bu para, yoksul insanların dişinden tırnağından artırdığı para. Kenarda sakladığı son altınını bozdurup çocuğuna gönderen bir anne, apartman merdivenlerini silerek kocasına üç beş kuruş yollamaya çalışan bir kadın… Bu insanların dramı, devletin kasasına ve bankanın bilançosuna gelir olarak yazılıyor.”

İzleyici mektubunda, cezaevlerinin aşırı kalabalık olmasının artık sadece “yer yok” meselesi değil, bir “ekonomi modeli” haline geldiğini savunuyor. Fahiş kantin fiyatları, yemek bedelleri, elektrik ücretleri ve tekel mantığıyla işleyen cezaevi içi hizmetlerin bir araya gelmesiyle, “yoksul halkın üzerine kurulu dev bir finans çarkı” oluştuğunu ifade ediyor.

‘MEKTUP ÇOK ÇARPICI’

Avukat Nurullah Albayrak, mektuptaki tespitleri “çok çarpıcı” bulduğunu belirterek, özellikle yatırılan paraların bankacılık sistemi üzerinden nasıl bir kaynağa dönüştüğüne dair boyutu daha önce bu kadar net düşünmediğini söyledi. Albayrak, Türkiye’de son yıllarda cezaevlerinin adeta fabrika kurar gibi planlandığını, buna bazı siyasetçilerin “ilçenize cezaevi getireceğiz” şeklinde seçim vaadi yaptığını hatırlattı.

Avrupa ile karşılaştırma yapan Albayrak, Avrupa Konseyi istatistiklerine göre Türkiye’nin nüfusa oranla mahpus sayısında Avrupa birincisi olduğunu, her 100 bin kişiden 356’sının cezaevinde bulunduğunu, Avrupa ortalamasının ise 115 civarında seyrettiğini aktardı. Batı Avrupa medyanının 73 seviyesinde olduğuna dikkat çekerek, “Türkiye Avrupa ortalamasının neredeyse üç katı” dedi.

Avrupa ülkelerinin cezaevi sayılarını azaltmaya, denetimli serbestlik ve alternatif infaz yöntemlerini yaygınlaştırmaya çalıştığını belirten Albayrak, Türkiye’de ise tam tersi yönde bir politika izlendiğini, herkesin cezaevine gönderilmesinin adeta “kolay seçenek” haline geldiğini söyledi.

Albayrak, sadece hükümlü sayısının değil, tutukluluk uygulamasının da ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. 55 bin civarında tutuklunun önemli bir kısmının cezaevinde olmaması gerektiğini belirterek, “Tutuklama, istisna olması gerekirken Türkiye’de otomatiğe bağlanmış durumda. Emniyet gözaltını, savcı ve hakim tutuklamayı adeta rutin prosedür gibi uyguluyor.” dedi.

‘HEM HUKUKİ HEM İNSANİ AÇIDAN VAHİM’

Cezaevlerinde kalanların, içeride geçirdikleri süre boyunca sadece kantin harcamaları değil, yemek, elektrik ve su masraflarının da kendilerine fatura edildiğini hatırlatan Av. Albayrak, “İnsanlar haksız yere cezaevine konuluyor, bir de içerideki hayatlarının bedelini ödemek zorunda bırakılıyor. Çıkınca karşılarına borç faturası çıkıyor.” ifadelerini kullandı.

420 bin mahpusun aileleriyle birlikte düşünüldüğünde, bu sistemin milyonlarca insanı doğrudan etkilediğini söyleyen Albayrak, ortaya çıkan tabloyu “Hem hukuki hem insani açıdan vahim” olarak nitelendirdi. Cezaevlerinin doluluğuna sadece kapasite sorunu olarak bakmanın yeterli olmadığını, ekonomik boyutunun da cesaretle tartışılması gerektiğini kaydetti.

Albayrak’a göre bu çarkın kırılmasının yolu, öncelikle tutuklamanın istisna haline getirilmesi, ceza yargılamasında ölçülülük ilkesine dönülmesi ve cezaevlerinin bir “gelir kapısı” gibi görülmesine son verilmesinden geçiyor.

Meclis ve siyasetin bu konuda sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Av. Albayrak, “Hiç kimse ‘insanlar suç işlesin, ceza almasın’ demiyor. Ama cezanın infazı hukuka uygun, ölçülü ve insan onuruna saygılı olmak zorunda. Cezaevi, yoksuldan zengine kaynak aktarılan mekanizma değil, adaletin son halkası olmalı.” dedi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin