SEVİNÇ ÖZARSLAN | HABER-YORUM
Anayasa Mahkemesi, Büyükada Davası’nda gözaltına alınan insan hakları savunucusu Nejat Taştan’ın, Akşam gazetesinde yayınlanan hakkındaki haberlerle ilgili “şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle yaptığı başvuruyu üç yıl sonra karara bağladı.
Buna göre AYM, Taştan’ın Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.
Oysa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneğinin kurucusu olup aynı zamanda genel koordinatörlüğünü de üstlenen Nejat Taştan ve Büyükada Davası’nda yargılanan 11 insan hakları savunucusu haklarındaki iddialardan beraat etti.
Geriye Akşam, Sabah, Yeni Şafak, Star gibi gazetelerin attığı iftiralar kaldı. AYM, sözkonusu haberleri “basın ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirip böyle bir karar vererek aslında bu gazetelerin iftiralarını da normalleştirmiş oldu.
5 Temmuz 2017’de İstanbul Büyükada Ascot Otel’de insan hakları alanında düzenlenen bir eğitim çalıştayına katılan 10 insan hakları savunucusu, çalıştayın beşinci gününde polis baskınıyla gözaltına alındı. Nejat Taştan da gözaltına alınan isimlerden arasındaydı.
Nejat Taştan, Nalan Erkem, Şeyhmus Özbekli, İlknur Üstün 13 gün sonra serbest bırakıldı. Ancak diğer isimler İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Ali Garawi (İsveç vatandaşı, insan hakları eğitimcisi), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı, insan hakları eğitimcisi) tutuklandı.
Davalar yıllarca sürdü ve nihayetinde İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi 6 Haziran 2023’te herkese beraat verdi.
Hakkında daha önce beraat kararı çıkan Nejat Taştan önce Akşam gazetesine tazminat davası açtı ama aleyhine karar verilince 30 Mart 2022’de AYM’ye bireysel başvuru yaptı.
Taştan başvurusunda, İstanbul Büyükada’da 5 Temmuz 2017’de yapılan toplantıda gözaltına alındıktan sonra 15 günlük süre içinde soruşturmayla ilgili 25 ayrı haber yapıldığını, suçlu olduğunu ortaya koyan herhangi bir yargı kararı bulunmamasına karşın bu haberlerde sistemli bir şekilde “dış ülkelerle bağlantılı”, “terör örgütlerini destekleyen dernek ve grup temsilcisi”, “provokatör”, “hain”, “casus”, “ajan”, “sözde insan hakları örgütü temsilcisi”, “kaos planı yapan”, “vatana ihanet içinde olan”, “sokakları karıştırmayı amaçlayan” bir kişi olarak tanımlandığını söylüyor.
Düşünün hakkınızda herhangi bir yargı kararı yok ama her türlü şekilde damgalanıyor ve suçlanıyorsunuz. Ve bunların hepsi çok ağır ithamlar.
AYM bu kararı verirken o kadar ilginç bir şey söylüyor ki; “Somut olayda, başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların basın ve ifade özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Bu durumda Devletin, bireylerin şeref ve itibarının korunması kapsamındaki pozitif yükümlülükleri ile davalıların Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade ve basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurması gerekir. Bu doğrultuda somut olayda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, konunun kamu yararına yönelik bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı, kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, hedef alınan ve ifadeleri sarf eden kişilerin kimlikleri, haberlerin verildiği tarihteki görünür gerçeğe uygunluğu ile yargı mercilerince bu hususta ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulup sunulmadığı dikkate alınmalıdır.”
Bir çatışmadan bahsediyorlar. Taraflar arasında adil bir denge kurulmasından bahsediyorlar. Haberlerin kamu yararına yönelik oldu olmadığından bahsediyorlar. Neyin çatışması? Hangi adil denge? Nasıl bir kamu yararı? Yapılan çamur at izi kalsın, başka bir şey değil.
Anayasa Mahkemesi asgari hukuka bile riayet etmeyen faşist diktatörlük düzeninin savunuculuğunu yapan, Yargıtay 3. CD karşısında kendi şeref ve haysiyetini korumaktan aciz bir sözde hukuk merciidir. Usulüne uygun ve yüzde yüz haklı olduğumuz başvurularımızı, oraya raportör olarak atanmış cübbeli trollerin hukukla ilgisi olmayan üfürükten gerekçeleriyle reddeden rezil bir kurumdur.