Biz, diktatörün ‘hayırsever’ olanını severiz!

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM

Başlığa bakıp “Diktatörün hayırseveri olur mu?” demeyin. Bende ilk duyduğumda “Yanlış mı duydum?” diye dönüp baktım. Yok, yanlış duymamışız.

Enteresan açıklamalarıyla dikkat çeken ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, bu ifadeyi Doha’da kullanmış. Daha önce de Erdoğan’a “hak ettiği itibarı verme” çağrısı yapan Barrack, bu kez tüm Ortadoğu toplumlarına seslenerek şöyle dedi: “Bu bölge için en iyi yönetim modeli hayırsever bir monarşidir (a benevolent monarchy).”

Mealen söylediği şu: “Demokrasi sizin neyinize? Başınızda, bizim çıkarlarımıza uygun bir diktatör olursa yeterli.” 

Demokrasi bu coğrafyaya uygun değilmiş, geçmişte denendi ama yürümemiş… Bu sözler yeni değil; aksine Ortadoğu’nun sırtına yıllardır yüklenen bir mitin yeniden ısıtılmış hâli.

Tom Barrack’ın bu rahat söylemi, Trump yönetiminin geçtiğimiz günlerde açıkladığı 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi metnine bakıldığında pek de şaşırtıcı değil. Türkiye ve Ortadoğu’daki otoriter liderlerin çok sevdiği bu “teori”, defalarca çürütülmesine rağmen Washington’da hâlâ taraftar bulabiliyor. İşte asıl dikkat edilmesi gereken de bu.

Barrack’ın sözleri sadece tartışmalı değil; Orta Doğu halklarının yaşadığı ağır bedelleri görmezden gelen tehlikeli bir yaklaşımı temsil ediyor.

Erdoğan’a müjde!

Tom Barrack’ın sözlerinin neden yanlış ve tehlikeli olduğunu Türkiye’den başlayarak analiz edelim. Bilindiği üzere, Erdoğan ile Trump arasında yıllardır süregelen bir kişisel diplomasi trafiği var. Trump’ın orantısız övgüleri, Ankara’nın iç politikada kullandığı önemli bir koz haline geldi.

Trump’ın “Erdoğan’a güveniyorum, gerçek bir lider!” gibi ifadeleri, Türkiye’deki otoriter dönüşümü kamufle eden bir işlev gördü. Barrack’ın, “Bölgenin en iyi modeli monarşidir” sözleri de bu nedenle Erdoğan açısından adeta bir siyasi müjde niteliğinde.

Erdoğan uzun süredir Türkiye’de güç yoğunlaşmasını—tek adam yönetimini, yargının tasfiyesini, kurumların etkisizleştirilmesini—“coğrafyanın gerçekleri”, “istikrar ihtiyacı”, “liderlik modeli” gibi argümanlarla meşrulaştırmaya çalışıyor. Barrack’ın çıkışı bu söyleme dışarıdan gelen bir uluslararası onay görüntüsü yaratıyor. Daha da önemlisi, Erdoğan’ın ‘Türk tipi başkanlık sistemini bölgemizin doğal yönetim modeli’ gibi sunma çabalarına dolaylı bir destek sağlıyor.

Kısacası, Barrack’ın sözleri hem Erdoğan’ın otoriterleşme projesine moral veriyor hem de onu uluslararası arenada “zorunlu liderlik modeli” söylemiyle aklama çabalarına malzeme sağlıyor.

İstikrar deyip bölgeyi yıkıma sürüklediler

Tom Barrack’ın çizdiği tablo basit: Bölge karmaşık, toplumlar yönetilemez, sivil siyaset zayıf. Dolayısıyla çözüm; hesap vermeyen ama “iyi niyetli” bir otoriter liderlik…

Bu yaklaşımın Ortadoğu halklarını nasıl bir çıkmaza sürüklediğini anlamak için son 50 yıla bakmak yeterli. Bu coğrafyada “istikrar” adına savunulan her güçlü lider, sonunda daha büyük krizlere, yıkımlara ve toplumsal kopuşlara yol açtı.

Asıl mesele şu: Demokrasi Ortadoğu’da işlemediği için değil, işlememesi için uğraşıldığı için başarısız oldu. Suriye’den Irak’a, İran’dan Mısır’a kadar bütün örneklerde aynı kalıp var: Otoriter rejimler kısa vadede sessizlik yaratır; ama bu sessizlik barış değil, ertelenmiş bir fırtınadır. Sistem iç çürümesini gizler, kriz büyür, patlama kaçınılmaz olur.

Gerçekleri tersyüz etmek

Barrack’ın göz ardı ettiği temel bir gerçek daha var: Ortadoğu toplumları demokrasiye uzak değil. Tam tersine, her ülkede farklı dönemlerde güçlü demokratik talepler ortaya çıktı. Fakat bu çıkışlar ya içerideki otoriter elitler ya da dışarıdaki güç hesapları tarafından bastırıldı.

Arap Baharı bunun en çarpıcı örneğiydi.

Monarşilerin uzun ömürlü olması başarı göstergesi değil. Denetimin olmadığı, basının susturulduğu, yargının iktidara bağlandığı her rejim uzun yaşar. Ama bu “istikrar” değil; hareketsiz, iyileşmeyen, donmuş bir siyasi düzendir.

Tom Barrack gibi isimlerin yaptığı ise bu gerçekleri tersyüz etmek: Demokratikleşme süreçlerinin çöküşünü toplumlara fatura ediyor, otoriterliği “kültürel uyum” diye pazarlıyorlar. Böylece hem halkların iradesi küçümseniyor hem de diktatörlükler uluslararası meşruiyet kazanıyor.

Ortadoğu’nun ihtiyacı ‘iyi bir kral’ değil

Ortadoğu’nun ihtiyacı “iyi bir kral” değil; iyi işleyen kurumlar, bağımsız yargı, özgür basın ve hesap verebilir siyaset. Halkın sesini duymayan her sistem—adı ister monarşi olsun ister cumhuriyet—bir noktada kriz üretmeye mahkumdur. Kısacası, Ortadoğu’nun kaderi güçlü adamlarla değil, güçlü kurumlarla değişecek.

Ancak Barrack’ın sözleri ve Washington’dan verilen yanlış sinyaller, bu değişimin çok uzun yıllar ertelenmesine yol açabilir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin