MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AİHM’in kararı sonrası eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında önemli bir çağrıda bulundu. Bahçeli, “Hukuki yollardan sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır.” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Süreç ile ilgili konuşan Bahçeli, “PKK’nın kurucu önderliğinin son düzlükteki görüş, düşünce ve kanaatleri alınmalı, konuyla ilgili günlerdir yapılan kısır tartışmalar sonlandırılmalıdır. Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan ve ilk elden ihtiyaç duyulan mesajları alması süreci çok daha güçlendirecektir. MHP, böyle bir heyete katılmaya hazırdır.” ifadelerini kullandı.
Cumhur İttifakı mesajı veren Bahçeli, “AK Parti ile aramızda bir hadise değil, iki tarafı sımsıkı saran ve kuşatan bir hakikat vardır. Cumhur İttifakı yoluna devam edecek.” dedi. Grup toplantısındaki konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluğu hakkındaki ikinci ihlal ve tahliye kararına itiraz eden Adalet Bakanlığı’nın talebini reddetmişti. Bahçeli, soru üzerine, “Hukuki yollardan sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır.” cevabını verdi.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
- Günümüzde savaşların ve çatışmaların ana sahasında masum insanlar vardır. Nihayet sivil ve savunmasız insanların tefrik edilmediği, dikkatle ve teferruatla ayrıştırılmadığı, dahası silahların gölgesinden çıkarılmadığı savaşlar adil olmadığı gibi, tam manasıyla cinayettir, toplu katliamdır, kuşkusuz insanlık suçudur.
- Gazze’de olan ve yaşanan da aynısıyla budur. (…) Geldiğimiz bu aşamada Mısır’da yapılan zirvenin ve alınan kararların İsrail tarafından çiğnendiği anlaşılmış ve açığa çıkmıştır. İsrail soykırım sürecini alçakça devam ettirmiştir. Sivil yerleşim yerlerini gene vurmuştur.
- Geçici ateşkes kararına riayet etmeyen, masumları katletmekten vazgeçmeyen İsrail sözüne, imzasına, taahhütlerine ve vaatlerine itibar edilmeyecek bir ülke olduğunu tescillemiştir. Ateşkes kararını uyduruk gerekçelerle ihlal eden Siyonist eşkıyalık dur durak bilmeden kanlı operasyonlarını ilerletmekte, çıta yükseltmektedir. Şu rezalete bakar mısınız, ateşkes kararının alınmasından bugüne kadar çoğunluğu kadın ve çocuk olmak suretiyle 254 savunmasız insan hayattan kopartılmıştır.
- ABD Başkanı’nın Gazze’deki ateşkesle ilgili, “kırılgan değil, çok sağlam” sözleri de gerçeklerle bağını koparan, hayal alemine dalan, keyfi ve tarafgir konuşan bir siyasetçinin bitmek bilmeyen hezeyanıdır. Madem ateşkes kırılgan değildir, o halde 20 günlük zaman diliminde 254 Filistinlinin kanını döken, soykırıma devam eden deccal ülkenin hunhar saldırıları nasıl izah ve ifade edilecektir?
- Soykırım suçlusu İsrail’in ateşkes kararını paravan gibi kullanarak ve bu konuda stratejik rehavet ortamı inşa ederek saldırganlıkta ısrar etmesi ikiyüzlülük, fırsatçılık, kalleşlik ve insanlık düşmanlığıdır.
- ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Bahreyn’in başkenti Manama’da, “Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar işbirliği göreceksiniz” beyanatı görev yaptığı ülkeye politik rota çizme densizliğine heves eden bir sefirin ileri düzeyli akıl tutulmasıdır.
- Henüz daha Gazze soykırımının hesabı görülmemişken, suçlular hesap vermemişken, iki devletli model gerçekleşmemişken bu sefir, İsrail ile işbirliği içinde olacağımızı neye dayanarak, hangi hak ve yetkiyle iddia etmektedir?
- Ülkemizde görev yapan dış misyon görevlilerinin yerini yurdunu bilmesi lazımdır. Had ve hudut aşımına asla girmemeleri asıldır, kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyeti, soykırımcıların defteri dürülmeden, ilişkilerde yeni ve temiz bir sayfa açacak kadar hakikate, mazlum Filistinli kardeşlerimizin hukukuna yüz çevirmez, çeviremez. Hak yerini bulmalı, insanlık vicdanı müsterih olmalı, adalet tecelli etmelidir.
- 1967 sınırları temelinde, başkenti doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğüne kavuşmuş, iç siyasi istikrar ve demokratik işlerliğe ulaşmış, bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler’de tam üyelik statüsünü elde etmiş bir Filistin Cumhuriyeti hem bölge barışı, hem de dünya barışı adına ikamesi olmayan bir mecburiyettir.
- (…)
- Terörle anılan bir ülke olmaktan hızla kurtuluşun adım adım ilerlediği şu günlerde “Terörsüz Türkiye” seferini durduracağını zannedenlerin, buna dair siyasi plan yapanların üzerinde durdukları zemin kaydıkça daha çirkefleşmeleri beklenen ve öngörülen bir durumdur. (…) Fitnenin, fesadın borusunu çalanlar aynı zamanda terörün yanında yöresinde kurnazca hizalanan aymazlar ve ahlaksızlar korosudur.
- Ok yaydan çıkmış kutlu hedefe kilitlenmiştir. Terörsüz Türkiye, ayağındaki paslı zincirleri kıran muktedir Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye, huzur ve barış içinde yaşayan mutlu Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye, muazzam bir kardeşlik ve kucaklaşma sahnesi olacak muvaffak, muzeffer ve muteber Türkiye’nin nişanesidir.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmalarının sonuna gelmiştir. Bu komisyon 5 Ağustos 2025 tarihinden bugüne kadar gayet verimli, yapıcı, sorumlu ve iyi niyetli toplantılarını gerçekleştirmiştir. Ümit ediyorum ki, bu kapsamda belirlenecek ve çerçevesi çizilecek yol haritası mucibince hukuki, siyasi ve demokratik atılımlar geniş ve gerçekçi bir mutabakat düzleminde temin edilecektir.
- Elbette PKK’nın kurucu önderliğinin son düzlükteki görüş, düşünce ve kanaatleri alınmalı, konuyla ilgili günlerdir yapılan kısır tartışmalar sonlandırılmalıdır. İmralı ile Edirne ihtilafı çıkarmanın, “Terörsüz Türkiye” hedefini baltalamanın arayış ve anlayışında olan bazı medya kuruluşlarının, sipariş ve sivri görüşleri seslendiren sözde uzmanların nereye hizmet ettiklerini çok iyi biliyoruz.
- Hem Öcalan’ın hem de Demirtaş’ın arasına mayın döşemek suretiyle Terörsüz Türkiye adımlarını kösteklemeye çalışanların potansiyel hazımsızlıklarını görüyor, hiç kimsenin de bu oyuna gelmeyeceğini değerlendiriyoruz.
- Atatürk’ün partisini Ankara’da uzaklaştırıp önce Saraçhane’ye, sonra Silivri’ye, ardından batı başkentlerine telkin ve tembihlerle ite ite sürükleyen, hatta hapseden cahil, köksüz, kimliksiz ve işbirlikçi güruhun kurguları ve kumpasları şüphesiz boşunadır. Sosyalist CHP’yi ikna edebilirler, ama Türkiye’yi ikna edemezler, karşımızda asla duramazlar.
- Bir kez daha ve ısrarla söylemem lazım gelirse, Meclis’te kurulan Komisyon’dan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan ve ilk elden ihtiyaç duyulan mesajları alması süreci çok daha güçlendirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi böylesi bir heyete katılmaya hazırdır. Korkuya, kaygıya, çekinmeye, çelişkide bocalamaya gerek yoktur.
- Bugüne kadar İmralı sözünü tutmuş, açıklamalarının arkasında durmuştur. Nitekim 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum çağrısının hitamındaki gelişmelere dikkatle bakılırsa ne demek istediğim gayet berrak şekilde idrak edilecektir. En son olarak 26 Eylül 2025 tarihi itibariyle bir grup PKK’lının ülkemizden ayrılması, münfesih örgütün tamamen çekildiğini duyurması Terörsüz Türkiye hedefinde kayda değer gelişmelerin tezahür ettiğini gözler önüne sermiştir.
- Umutlu olmamız, gelecekten heyecan duymamız için pek çok sebebimiz vardır ve ortadadır. Biz bardağın dolu kısmına bakıyor, eften püften, sudan ve kıytırık bahanelere sığınarak acaba sorusunu kafamızda tutmuyor, kuşkulu bir pozisyon almıyoruz. Doğru sözlü, iyi fikirli, yüce gönüllü, yumuşak huylu ve ağır başlı hareket ederek anlamsız ve içi boş güç ve enerji kaybına göz yummuyoruz.
- Ancak temkin ve tedbiri de elden bırakmıyor, ihtiyatlı iyimserliğimizi sonuna kadar muhafaza ediyoruz. Bölücü terör örgütünün örgütsel varlığı lağvedildikten sonra örgüt elemanlarının SDG/YPG’ye silahlarıyla birlikte katılmalarını, bu terör örgütü yapılanmasının Suriye merkezi yönetimiyle entegrasyon müzakereleri devam ederken ayrı bir tümen kurma taleplerini milli güvenliğimize doğrudan bir tehdit olarak değerlendiriyoruz.
- PKK’nın başka bir cinayet ve melanet bedene girerek varlığını sürdürmesi Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge hedefleriyle ters düşecek, baştan ayağa çelişecektir. Türkiye’mizin ve Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne karşı oluşacak yakın tehlikenin bire bir takibiyle birlikte sahada önüne geçilmesi akut bir ihtiyaç olarak karşımızdadır.
- Şunu da herkesin bilmesinde yarar görüyorum; Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur ittifakı arasında Terörsüz Türkiye hedefi etrafında ne bir görüş ayrılığı ne de siyasi bir ihtilaf asla, kat’a söz konusu değildir. Ne tuhaf bir garabet haldir ki, Cumhur İttifakı’nda sürekli kriz izi sürüyorlar. Çatlak var demekten bıkmadılar, cam çerçeve kırıldı demekten usanmadılar, koptu kopacak, bitti bitiyor yalanlarından hiç dönüş yapmadılar.
- Biz çeliğe su verdikçe, biz vatan ve millet aşkında tek yürek oldukça, CHP’sinden diğer muhalefet partilerine, yarım porsiyon aydınlardan fikri saplantı içinde sarkaç gidip gelen fuzuli yorumculara, bir kısım köşe yazarıyla sosyal medya tetikçilerine kadar niyet okuyucuları papatya falı açıyorlar.
- Eniği cücüğü, ipsizi sapsızı, yandaşı yoldaşı Cumhur İttifakı çöktü çökecek derken ne hikmetse yorgunluk emaresi göstermediler. Cumhur İttifakı bayraktır, vatandır, millettir. 29 Ekim tarihinde Anıtkabir’e niye gitmemişim, Külliye’deki Cumhuriyet resepsiyonunu neden protesto etmişim. Yok Kıbrıs politikasında derin anlaşmazlık varmış, yok gözünün üstünde kaşın varmış, yok öyleymiş yok böyleymiş.
- Geçiniz beyler geçiniz, iddia sahiplerinin hepsi çuvalladı, yine ters köşeye yattı, zahmet olmazsa sahte ve kaotik görüşlerinizi Cibali Karakolu’na gidip anlatın. Galata Köprüsü’nü satarken yakayı ele veren Sülün Osman hayatta olsaydı bu kadarına da pes doğrusu diyerek tasını tarağını topladığı gibi terki diyar eylerdi. 29 Ekim’de Anıtkabir’e gitmememizin nedeni insani bir halden kaynaklanmış olamaz mı? O gün için özel bir durumla muhatap kalmamız ihtimal dışı mı?
- Bundan dolayı belki de turnusol kağıdı gibi kimin kiminle iş çevireceğini, ne söyleyeceğini, kafasının içindeki spekülasyonların deşifresi için bir imtihan vesilesi, bir test vetiresi, bir öğrenme veçhesi olarak görmüş ve düşünmüş olamaz mıyız?
- Anıtkabir’e haydi gidemedik, peki resepsiyona katılınca bu defa da Anıtkabir’i protesto etmiş gibi takdim edilmeyecek miydik? Anıtkabir’deki törene gitmeyince resepsiyona katılmak ne kadar doğru, dengeli ve isabetli bir davranış olarak değerlendirilirdi? Peki Anıtkabir’e gitmeyip de koşa koşa resepsiyona katılanları, boy boy fotoğraf karesi servis edenleri görmemek ayıplı ve alçalmış bir çifte standart değil midir?
- Ben az söyledim, tezvirata ve tefrikaya yatırım yapan güruh çok anlasın, eğer anlayabilirse, eğer takatleri yeterse. Tilkiye sormuşlar, seni tavuk çiftliğine müdür yapalım mı? “Güleceğimi tutamıyorum, maaş falan da istemem, gönüllü çalışırım” diye cevap vermiş. Malum ve mahut çevrelerin 29 Ekim’deki tablodan mütevellit zannederim güleceklerini tutamadıkları da aşikârdır.
- Tıynetini çok iyi bildiğimiz bir gazeteci, merhum Server Yesari Bey’in Hisarbuselik şarkısını dinlemeye ne derseniz diyerek, arada hadiseler var, MHP ile AK Parti’nin bağı kopar mı başlıklı bir köşe yazısını geçen Pazar günü kaleme almış. Detaya girmeden şunu söylemeliyim ki, AK Partiyle aramızda bir hadise değil iki tarafı sımsıkı saran ve kuşatan bir hakikat vardır, akıl ve vicdanları ipotekli olanların bunu anlaması ise mümkün değildir. Cumhur İttifakı yoluna devam edecek, tarihi mücadelesini sürdürecek, yeni yüzyılın çatısını el birliği, güç birliği, hedef birliği, inanç birliği, ülkü birliği eşliğinde imanla örecektir.
