İDRİS GÜRSOY | YORUM
II. Dünya Savaşı bittiğinde milyonlarca insan geride toplama kamplarının külleriyle, sessizliğin suç ortaklığıyla ve dünyanın sarsıldığı bir utançla baş başa kaldı. Fakat savaşın hemen ardından yaşananlar, en az o karanlık yıllar kadar düşündürücüydü. Çünkü insanlık suçlarının mimarları sadece Berlin’in yeraltı sığınaklarında değil; Washington’ın, New York’un, Kaliforniya’nın sessiz banliyölerinde, çeşitli dünya kentlerinde hayatlarına devam etti.
Soğuk Savaş’ın gölgesinde bir pazarlık
1945 sonrasında dünya iki kampa bölünmüştü. Amerika, Sovyetler’e karşı üstünlük kurmak için her alanda –özellikle bilim ve istihbaratta– avantaj arayışına girdi. “Operation Paperclip” adıyla yürütülen gizli plan kapsamında, Nazi Almanyası’nın yaklaşık 1.600 bilim insanı, mühendis ve istihbaratçı subayı ABD’ye getirildi.
Aralarında, Hitler’in roket programını yöneten Wernher von Braun ve toplama kamplarında onbinlerce mahkûmun ölümüne yol açan Arthur Rudolph da vardı. Von Braun kısa sürede NASA’nın başına geçti, Ay’a insan gönderen ekibin lideri oldu. Rudolph ise Saturn V roketlerinin mimarlarından biriydi.
ABD’nin Nazi transferi sadece bilim insanlarıyla sınırlı değildi. CIA’in temelleri atılırken, eski Nazi subayları Soğuk Savaş’ın ilk döneminde anti-komünist operasyonlarda aktif rol aldı. Örneğin Otto von Bolschwing, Adolf Eichmann’ın yardımcısıydı. 1945 sonrası CIA tarafından istihdam edildi, Avrupa’da Sovyet karşıtı ağların kurulmasına katkı sundu.
Nazi geçmişi 1980’lerde ortaya çıkınca vatandaşlıktan çıkarıldı ama yargılanmadan öldü. Benzer şekilde birçok eski Gestapo ve SS subayı, ABD’nin gizli servislerinde “uzman danışman” olarak görev yaptı.
Amerika’ya mülteci olarak giren bazı Nazi kamp görevlileri de yıllarca sıradan vatandaşlar gibi yaşadı. John Demjanjuk, Ohio’da fabrika işçisi olarak çalıştı. Ta ki İsrail onu “Treblinka celladı” olarak tanımlayana kadar. Yıllar süren davalar sonunda Almanya’da suçlu bulundu ama cezasını tamamlayamadan öldü.
Jakiw Palij ise New York’un Queens semtinde 60 yıl boyunca yaşadı. 95 yaşında sınır dışı edildi.
Amerika’nın son Nazisi: Jakiw Palij
II. Dünya Savaşı sırasında Polonya’daki Trawniki toplama kampında görev yapan Jakiw Palij, 1949’da geçmişini gizleyerek ABD’ye “mülteci” olarak girdi. Queens’te kırmızı tuğlalı bir apartmanda sessiz bir hayat sürdü. Komşuları onu “yaşlı, kibar bir adam” olarak tanıyordu — ta ki Nazi arşivlerinde ismi ortaya çıkana kadar. 1990’lardan itibaren hakkında soruşturma başlatıldı, vatandaşlığı 2003’te iptal edildi. Fakat hiçbir ülke onu kabul etmediği için yıllarca ABD’de kaldı.
2018’de 95 yaşındayken, sabaha karşı düzenlenen bir operasyonla evinden alınarak Almanya’ya sınır dışı edildi. Ertesi yıl Almanya’da bir bakım evinde öldü. New York Post, şu manşetle çıkmıştı: “The Nazi Next Door – Queens’te 60 yıl boyunca sessizce yaşayan Nazi gardiyanı sonunda sınır dışı edildi.” (21 Ağustos 2018)
ABD’de 1979’da kurulan Office of Special Investigations (OSI), Nazi suçlularını araştırmaya başladı. Yüzlerce Nazi geçmişli kişi, oturum izni ya da vatandaşlık almıştı. Kimileri yıllar önce ölmüştü, kimileri ise gizlice Avrupa’ya kaçmıştı. Resmî kayıtlara göre yüzü aşkın kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, altmıştan fazlası sınır dışı edildi.
Holokost’un üzerinden 80 yıl geçti ama bu dosya hâlâ kapanmadı. Mossad’ın 1960’ta Arjantin’de yakaladığı Adolf Eichmann, insanlık vicdanı adına geç gelen adaletin sembolüydü. Eichmann (1906–1962), Nazi Almanyası’nın en önemli bürokratlarından ve Holokost’un kilit organizatörlerinden biriydi; Yahudilerin toplama kamplarına sevkiyatını, trenlerin sefer saatlerini, kamplara transferleri ve kayıtları organize eden bürokratik sistemi kurdu.
Hitler’in intiharından sonra Güney Amerika’ya kaçtı, yıllarca gizlendi. 1960’ta Mossad tarafından Arjantin’de yakalandı, İsrail’e götürüldü ve 1961’de Kudüs’teki duruşmada soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu ile yargılandı. 1962’de idam edildi.
Jakiw Palij, John Demjanjuk ve Eichmann… Hepsi, zulmün ardından gelen sessizlik ve gizliliğin içinde yıllarca saklansa da adaletin er veya geç kapıyı çaldığını gösteriyor. Amerika’ya sığınmış, yeni hayatlar kurmuş, sıradan birer vatandaş gibi yaşamış olsalar da, geçmişin gölgesi peşlerini bırakmadı.
Tarih, zulmü unutmuyor; zalim nereye gizlenirse gizlensin, bir gün hesap soruluyor, bir gün adalet tecelli ediyor.
Son cümlelerinizi çok iddialı buldum; biraz hüsnü kuruntu gibiler. Verdiğiniz örneklerden yola çıkarak “tarih, zulmü unutmuyor” diyemeyiz çünkü o örnekler, sadece açığa çıkanlar, bilinenler. Bilinen 10 örnek varsa bilinmeyen, yani yaptığı zulümlerin hesabı sorulamadan ölüp gitmiş binlerce kişi vardır. Örneğin, Stalin, o kadar zulmünden sonra beyin kanamasıyla öldü. Ondan veya etrafındaki diğer zalimlerden hesap sorulabildi mi? Mao’dan, İdi Amin’den ve etrafındakilerden hesap sorulabildi mi? Japonya’ya atom bombası atanlardan hesap sorulabildi mi? Japonya’nın 2. dünya savaşında Çin’e karşı işlediği savaş suçlarının hesabı sorulabildi mi? Daha yakın zamanda, Bosna soykırımını işleyenlerden, iki üç kişi dışında hesap sorulabildi mi? Şimdi acaba Netanyahu’dan veya etrafındakilerden hesap sorulabilecek mi? Hesap sormak için bir kere en başta güçlü olmak gerekir. Amerika güçlü olduğu için kendisine sığınan Nazileri yakaladı ve hesap sordu. Ama kimse Stalin’den ve çevresindekilerden hesap soramadı çünkü güçlerini kaybetmeden ölüp gittiler.
Evet, bir yerdeki veya bir gruba karşı olan zulüm sonsuza kadar sürmüyor, bir yerde sonlanıyor ama bu, o zulmü işleyen zalimlerden bu dünyada hesap sorulabildiği, tarihin onları unutmadığı anlamına gelmiyor. Zaten insanlar unuttuktan sonra tarih unutsa ne olur unutmasa ne olur. İnsanlar, yeni nesiller bu zulümleri unutuyor ki aynı zulümler 50 sene sonra bu sefer başka bir coğrafyada, başka bir gruba tekrardan işleniyor. Birçok hak da diğer dünyaya kalıyor.
Elbette adalet için savaşmalı ama daha gerçekçi bir bakış açısıyla savaşmalı, bir şeyleri romantize ederek veya şuradan buradan kendi argümanlarımızı destekleyen örnekleri alıp, aksine olan binlerce örneği göz ardı ederek değil.
Holokost özelinde durum böyle. Ama Tr özelinde şimdiye kadar hesap veren veya hesap soran olmadı. Tunceli örneğini inceleyin insanlar bombalandı. Boğazlandı adıldı kesildi. Güneydoğu’da yaşananlar bile Tr de şuanda yaşananların hesabının sorulup sorulmayacağının bir işaretidir.
Son cümleye atıf,
adalet tecelli etmemiş, çok geç kalmış. Adamlar 90’lı yaşlara kadar yaşamış, sonra adalet gelmiş. Geç gelen adalet, adalet değildir.
Saygılar
Darısı bizim zalimlere inşallah