AYDOĞAN VATANDAŞ | YORUM
Savunma Bakanı Pete Hegseth’in ABD ordusunda dört yıldızlı generallerin yüzde 20’sinin görevden alınacağını duyurması, bürokrasiyi azaltma olarak sunulsa da, bazılarına göre daha derin ve endişe verici bir stratejik dönüşüm sinyali taşıyor. Bu yaklaşıma göre bu dönüşüm, Amerikan demokrasisinin sivil-asker dengesini de tehdit edebilecek nitelikte.
Pete Hegseth’in bu kararları aynı zamanda Trump yönetiminin “derin devletle savaş” söyleminin pratik bir uzantısı olarak da görülüyor. Zira Trump’ın en başından beri “derin devlet” dediği yapı, esasen Pentagon’un kariyer bürokrasisini, istihbarat camiasını ve dışişleri kadrolarını kapsıyordu.
Hassas denge uyarısı
Trump için bu kurumlar, kendi ajandasına direnen ve “halk iradesine” karşı duran elit oluşumlar olarak görüldü. Bu bağlamda generaller yalnızca askerî liderler değil, ‘Trumpizm’in düşman gördüğü sistemin simgeleri hâline geldi. Nitekim daha önce de Trump, çeşitli generallerle yaşadığı görüş ayrılıklarını alenen dile getirmiş; General Mattis, General Milley gibi isimlerle çatışmıştı.
Kongre üyesi ve Irak gazisi Seth Moulton’un uyarısı bu noktada daha da anlam kazanıyor: “Askerler anayasal emirler aldıklarından emin olmalı. Siyasi emirlerle yönetilen bir ordu, demokrasiye değil, tek bir siyasi partiye hizmet eder.”
Hegseth’in kararları, bu hassas dengeyi bozabilecek bir çerçeve sunuyor.
Görevden alınan dört yıldızlı generaller sadece üst düzey rütbeler değil; aynı zamanda yüzlerce yıllık bir kurumsal bilgi birikiminin taşıyıcıları. Bu kadronun birdenbire azaltılması, özellikle Çin, Rusya ve NATO gibi karmaşık güvenlik dosyalarında stratejik zaaf yaratma riski taşıyor.
İdeolojik mi, yapısal mı?
Ancak Hegseth cephesinden bakıldığında bu tasfiyelerin ideolojik değil, yapısal olduğu savunuluyor. Bakanlık kaynakları, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde askerî komuta kademesinde oluşan “şişkinliğin” uzun zamandır eleştiri konusu olduğunu ve bu reformların bu bağlamda geç bile kalmış yapısal adımlar olduğunu öne sürüyor.
Ayrıca Savunma Bakanlığı, daha çevik, daha hızlı karar alabilen ve sahaya daha yakın bir komuta zinciri oluşturmanın, özellikle Çin gibi yükselen tehditlere karşı stratejik üstünlük sağlayacağını savunuyor. Bakan Hegseth’in açıklamasında, “bürokrasiyi azaltma” vurgusu bu doğrultuda da okunabilir.
Trump yönetimine yakın yorumcular, generallerin büyük kısmının önceki yönetimler döneminde atandığını ve bu kişilerin çoğunlukla “eski düzenin” temsilcileri olduğunu belirtiyor. Bu nedenle yapılan değişiklikler, sistemin siyasi değil; yönetimsel refleksleriyle uyumlu görülüyor. Başkan Trump’ın 2016’dan bu yana vaat ettiği “bataklığı kurutma” (drain the swamp) söylemiyle de bu adımların örtüştüğü görülüyor.
Bazı uzmanlar, bu tasfiyelerin orduyu daha sade bir yapıya kavuşturabileceğini; görev tanımlarındaki çakışmaların ortadan kaldırılmasıyla daha verimli bir yapının oluşabileceğini savunuyor.
İki aşamalı süreç
Pentagon, konuya dair henüz ayrıntılı bir açıklama yapmamış olsa da, önerilen değişiklikler arasında Avrupa ve Afrika komutanlıklarının birleştirilmesi, ayrıca Kuzey ve Güney komutanlıklarının entegrasyonu yer alıyor.
Değişikliklerin ne zaman uygulanacağına dair net bir takvim yok. Hegseth’in açıklamalarına göre bu süreç iki aşamada yapılacak. İlk aşama, mevcut kuvvetin gözden geçirilerek aktif görevdeki dört yıldızlı general ve amiral sayısının %20 oranında azaltılmasını içerecek ve bu aşama hızlı bir şekilde uygulanacak.
Tüm bu tartışmaların merkezinde ise şu kritik soru yer alıyor: Reform ve verimlilik adına yapılan bu tasfiyeler, uzun vadede ABD ordusunu daha etkili mi kılacak, yoksa siyasi sadakate dayalı bir yapının zeminini mi oluşturacak? Bu sorunun cevabı kuşkusuz, bu kararların nasıl uygulanacağı ve anayasal değerlere olan bağlılıkla ortaya çıkacak.